Menajer Röportajları Vol. 1: CAN ŞENER

Menajer Röportajları
Bir Baba Indie ekibi olarak müzisyenlerden en sık duyduğumuz sorulardan birisi “Menajer arıyorum, önerebileceğiniz birisi var mı?”. Müzisyen dostlarımıza menajerleri tanıtarak bu soruya daha kapsamlı bir yanıt vermek için “Menajer Röportajları” serisini başlatmaya karar verdik. Serinin ilk konuğu Yökş, NADAS ve Serin’in menajerliğini üstlenen ve 25 Yapım’ın kurucularından birisi olarak tanıdığımız Can Şener oldu.

Menajerliğe ne zaman ve nasıl başladınız?

Bu iş benim anladığım kadarıyla müzik yapmaktan vazgeçmek ve organizatör olmak ile başlıyor. İstanbul’da bir sanatçı ekibiyle çalışmanız olası; fakat İzmir gibi şehirlerde kendi sosyal çevrenizde etkinlikler yaparak başlıyorsunuz. Ben de üniversite yıllarında etkinlik organizasyonları ile sektöre adım attım. 2006 yılında Muğla Milas Amfi Tiyatro’da Seksendört konseri ile bilet satışlı, sponsorlu ilk ticari işimi yapmış oldum. 2009 yılında yine öğrenciyken “Sokak2009” ile başlayan, sonrasında “Sokakta Hayat Var”a evrilen projeyi yönetiyordum. Bu proje ile zehirlendim ve Mimarlık bölümünden ayrıldım. Birçok ilde SHV, şenlikler, festivaller, bar konserleri derken 2012 yılında, geçtiğimiz günlerde 6. yılını kutladığımız 25 Yapım’ı sevgili ortağım Tamer Erez ile beraber kurdum. Şirketi kurduğumuz dönemde İzmir’de lokal menajerlik denemelerimiz oldu. Amatör ilerledi tabii. Sonrasında İstanbul’a geliş, Funorg adına yürüttüğüm Atalay Demirci, arkasından Yökş ile bir araya gelmemiz profesyonel anlamda ilk adımlarımdı diyebiliriz.

“Bizde menajerlik çoğunlukla ‘konser ayarlamak’ olarak algılanıyor.”

Birlikte çalışacağınız sanatçıları hangi kriterlere göre belirliyorsunuz?

Ülkece olayları biraz yüzeysel değerlendirmeye alıştık. Bizim sektörde de maalesef bu böyle. Bizde menajerlik çoğunlukla “konser ayarlamak” olarak algılanıyor. Bu beklenti ile gelen teklifleri doğrudan geri çeviriyorum. Şu ayrım çok önemli, konser talep ile olan bir şey. Yani grup önce stratejisini belirleyecek, şarkılarını yapacak, insanlara ulaşacak, piyasada talep oluşturacak. Konserine gelmek isteyen bir kitle varsa zaten konser yapacaktır. Kendisi istemese de birçok organizatörden teklif alacaktır zaten. Bu talebi yaratmaya yönelik adımları atmaya hazır, her anlamda tavrı ve tarzı olan, kreatif, şarkı yazımına, şarkıcılığa, sahne üzerindeki şova ve enstrümanlarına, sound’una odaklanmış, kitleyle iletişim kurabilen ve en önemlisi bunun ciddi mesai harcamak gereken bir meslek olduğunu bilen sanatçılarla çalışmaya özen gösteriyorum bir süredir.

No name sanatçılarla çalışıyor musunuz? Bu isimlerle çalışmaya karar vermenizi etkileyen faktörler neler oluyor?

İlişkinin bu aşamada başlamasını daha anlamlı buluyorum. Ana hatlarıyla belli bir çalışma sistemim var. Yolun başında bu sisteme sanatçıyı dahil etmek haliyle daha kolay. Yol almış bir grup ya da sanatçının kendi sistemi içine dahil olmak da farklı bir bakış açısı katacaktır mutlaka, bunu da biliyorum ve deneyimlemek istiyorum.

Menajer olarak sanatçılarınız için hangi çalışmaları yapıyorsunuz?

Booking hizmeti veriyoruz çünkü menajerlik bizim piyasa şartlarında booking ile iç içe olmak zorunda. Bundan ancak gelen talepleri asistana ya da tur menajerine yönlendirmek kadar uzaklaşabiliyorsunuz. Yapım, dijital marketing, konser prodüksiyonu, booking gibi hizmetleri veriyoruz ve tüm bu iş kollarında dünya standartlarını yakalamaya gayret gösteriyoruz. Bu hizmetleri tek başıma veriyorum diye anlaşılmasın tabii ki, harika bir ekibimiz var.

“Türkçe sözlü batı müziği yapan bir grup ya da sanatçının yurt dışında kendine yer bulma olasılığını çok zor görüyorum.”

Yurt dışı çalışmalarınız var mı?

Bu da çok sık karşılaştığımız bir beklenti. İç piyasa gibi yurt dışında da belli dinamikler var. Türkçe sözlü batı müziği yapan bir grup ya da sanatçının yurt dışında (Türkçe konuşan ülkelerde bile) kendine yer bulma olasılığını çok zor görüyorum. Böyle bir şey mümkün olsaydı Ahmet Ertegün, Ahmet San gibi isimlerin zamanında yapmış olduğu girişimlerle olurdu ki bahsettiğimiz sanatçılar Tarkan, Kenan Doğulu, Mustafa Sandal, Burak Kut gibi Türkiye’nin en başarılı sanatçıları…

Sentez işler yani doğu müziğini, kültürünü içinde barındıran projelerin de dışarıda yolu bir o kadar açık. Batının oryantalizm sevdası yüzyıllardır var. Resim, müzik, sinema gibi alanlarda yurt dışında yer edinmiş bütün projeler, içlerinde doğu kültürünü barındırıyor. Müzikte Selda Bağcan, Gaye Su Akyol, Taksim Trio; sinemada çok yakın zamanda Sundance’den “Kelebekler” filmiyle ödül alan Tolga Karaçelik gibi güncel örneklere de baktığınızda hep bu beklentiyi karşıladığını görebilirsiniz. Ancak istisnai fırsatlar yaratabiliyorsunuz. Örneğin 2015 yılında Yökş ile Karnaval Media Group ve Sziget Türkiye işbirliği ile Europe Stage gibi iyi bir sahneye headliner olarak çıktık ve müthiş bir tecrübe olduğunu hep beraber gördük. Bu yüzden sürekli şansımızı deniyoruz. Aynı zamanda global yapım şirketleriyle çalışmaya özen gösteriyorum. Böylece aynı şirketin Londra ofisine de rahatça ulaşma şansınız oluyor. Kısaca yurt dışından ne beklediğiniz önemli. Bir şarkınız tutabilir, gidip çok iyi bir festivalde çalabilirsiniz fakat dünya starı olmak istiyorum demek en başta Türkiye’den vazgeçmeyi gerektiriyor. Değer mi derseniz o riski almaya değseydi Tarkan 8 albümlük Atlantic Records anlaşmasını en iyi şekilde değerlendirirdi. Dünya starı olmak için hiçbir eksiği olmayan bir sanatçıdan bahsediyoruz.

“Sanatçı, şarkıyı yaptığı gibi reaksiyon almak istiyor. Dinleyici tarafından hemen onaylanmak, konserler yapmak, para kazanmak gibi beklentiler içine giriyor.”

Sizce bir sanatçıyı temsil etmenin ne tür zorlukları var?

İşin en zor kısmı beklentiyi yönetmek. Sanatçı, şarkıyı yaptığı gibi reaksiyon almak istiyor. Dinleyici tarafından hemen onaylanmak, konserler yapmak, para kazanmak gibi beklentiler içine giriyor. Bunun bir süreç olduğunu, bu süreçte neler yapmak gerektiğini anlatmaya gayret gösteriyorum. Hedefler ile günlük beklentileri birbirinden ayırmaya, birisini en tepeye, diğerini en dibe çekmeye çalışıyorum. Tutkuyla yapılan her iş gibi bizim de işimizi yaparken akıl sağlığımızı korumak, olayları sağlıklı değerlendirebilmek en büyük önceliğimiz.

Menajer olarak mekan ve organizasyonlarla ne tür sorunlar yaşıyorsunuz? Bu sorunların aşılması için tavsiyeleriniz neler?

Açıkçası mekanlarla çok ciddi bir sorun yaşamadım şimdiye kadar. Menajerlik dışında da birçok sanatçı aracılığı ile iş ilişkimiz var ve belli bir standartta ilerliyoruz. Mekanlar muhteşem işletiliyor şeklinde algılanmasın, mutlaka sorunlar var. Bunları bertaraf etmek için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Doğru frekansı bulmak gerekiyor. Bu da tecrübe edindikçe, karşılıklı çıkar matematiğini oturttukça mümkün oluyor. Mekanlar dışında özellikle yeni gruplarla festivallerde bazı prodüksiyon ekipleri ile sorunlar yaşayabiliyoruz. Bu arkadaşların da yeni gruplara bakış açısını değiştirmeleri, yaptıkları işe biraz daha saygılı olmaları gerekiyor. Tabii ki çoğunu tenzih ediyorum, tek tük yaşadığımız olaylar oldu.

Sizinle tanışmak, çalışmak isteyen müzisyenler size nasıl ulaşabilirler?

Ellerinde kendi besteleri olan kayıtları varsa, öncelikle bu şarkılar üzerinden konuşmaya başlamak niyetindelerse en güzel yol e-mail (kcansener@gmail.com). Bir de şarkıları dinlemem için zaman verirlerse ne hoş olur…

Son olarak, temsil ettiğiniz sanatçılar dışında yerli sahneden son zamanlarda ilginizi çeken isimleri öğrenebilir miyiz?

Nilipek.’i seviyorum ben. Herhangi bir radyoda, TV’de denk geldiğinizde “bu kimdi?” demeyeceğiniz bir isim. Yeni isimlerden Nova Norda dikkatimi çekiyor ve yakından takip ediyorum. Hip-hop kültüründen gelen birçok isim var son dönemde… Ezhel, Aga B çok iyi örnekler. Adamlar inanılmaz bir grup; barları tıka basa dolduruyorlar ve bence bu bile çok underrated bir durum onlar için.  Rahatlıkla Harbiye Açıkhava konseri yapabilecek durumda olduklarını düşünüyorum.

Serinin diğer röportajlarına buradan ulaşabilirsiniz.

Tags: , , , , , , ,

İlginizi Çekebilir

TKO’dan post apokaliptik dönemin yerli soundtrack albümü: “Instant Distance”
BBI YERLİ #69 | “DMLLL (Damla Bozkurt)”

Yazar

Bize Katıl!