Menajer Röportajları Vol. 3: ATEŞ ERKOÇ

Menajer Röportajları
Müzik sektöründe menajerlik alanında emek veren profesyonelleri yakından tanıdığımız “Menajer Röportajları” serisinin üçüncü bölümünde konuğumuz Ateş Erkoç oldu. Kendisi de müzisyen ve akademisyen olan Ateş Erkoç, menajerlik kariyerine halen birlikte çalışmakta olduğu Can Kazaz’ın teklifi üzerine başlamış.

Menajerliğe ne zaman ve nasıl başladınız?

Menajerliğe 2016 yılında Can Kazaz’ın teklifi üzerine başladım. Ben İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nde akademisyen olarak çalışmaktayım. O dönem Can ile aynı yerde çalışıyorduk, Can’ı öğrencilik zamanımızdan da tanıyorum fakat dönemlerimiz farklı olduğundan pek sık yollarımız kesişmiyordu. İş arkadaşı olduktan sonra arkadaşlığımız ilerledi ve bir süre sonra çoğu boş vaktimizi beraber geçirir olduk. İkimizin de müzik ve iş ile ilgili fikirsel dinamikleri pek çok açıdan benzerlik gösterir ve açıkçası Can’ın müziğini çok severim; haliyle projesiyle ilgili de uzunca zamandır heyecan duyduğumu kendisine belirtmişimdir. Anladığım kadarıyla o dönem kendisi de menajerlik için çalışabileceği birilerini arıyordu ki bir zaman sonra bana menajerliği için teklifte bulundu. Açıkçası ilk duyduğumda epeyce şaşırdım. Çünkü ben müzisyenim ve müzik, ses odaklı bir çok başka işle de ilgileniyorum ancak menajerlik tarafında çalışma fırsatı bulacağım pek aklımdan geçmemişti. Sonuç olarak Can’a cevabım; “Abi, sözleşme yapalım!” oldu.

Hangi sanatçılarla çalışıyorsunuz?

Şu an Can Kazaz ve Gözde Öney’in menajerliğini yapmaktayım.

Daha önceden hangi sanatçılarla çalıştınız?

Daha önce bir dönem Ahmet Ali Arslan ile çalıştım.

Birlikte çalışacağınız sanatçıları hangi kriterlere göre belirliyorsunuz?

Öncelikle çalışacağım kişinin müziğini biliyor ve seviyor olmam gerekli, normal bir dinleyici olarak dinlemekten keyif almadığım/alamadığım bir işin içinde bulunursam asla o sanatçıya faydalı olamam.

Diğer dikkat etmeye çalıştığım nokta ise karşımda düzgün, iş disiplini yüksek ve iyi bir insan olması. Bu sadece menajerlikle alakalı bir durum değil; hayatınıza soktuğunuz her kişi için geçerli olabilir. Menajerlik kadar yakın birliktelikler gerektirebilecek işlerde, beraber çalışmayı seçtiğiniz insanlarla iyi anlaşmanız ve karşılıklı güven duyuyor olmanız gerekli ki ilerleme kaydedebilin.

Son olarak da karşılıklı olarak verilecek emeğin karşılığını iki tarafa da maddi ve manevi olarak sağlayabilecek şartları oluşturabilir miyim diye projenin kağıt üzerinde analizini yapmaya çalışıyorum.

“Sanatçı menajerinin asli işi sanatçının kariyerini geliştirmek ve yönetmek.”

No name sanatçılarla çalışıyor musunuz? Bu isimlerle çalışmaya karar vermenizi etkileyen faktörler neler oluyor?

No name sanatçılarla çalışabiliyorum tabii ki, bunun daha önce örneği var ancak çok doğru analiz yapmak gerekli, bir önceki soruda cevap verdiğim tüm kriterler geçerli olmakla beraber sanatçının tutumu da burada çok etkili oluyor. Şimdiye kadar çalıştığım ve çalışmakta olduğum hiçbir sanatçıya gidip “menajerliğini yapmak istiyorum” demedim açıkçası. Bu, ileride teklif götürmeyeceğim anlamına gelmiyor ancak beraber çalıştığım insanlar yaptığım iş sonucu bir şekilde benimle temasa geçiyorsa daha verimli bir başlangıç yapabiliyoruz diye düşünüyorum. Çünkü bu sayede sanatçının aklında bir takım iddialı vaatler ve kafa karışıklığına neden olabilecek sorular oluşmuyor. Şimdiye kadar benimle çalışan ya da çalışmak isteyen herkesle görebildiğim tüm gerçekleri tüm açıklığıyla paylaşmaya çalıştım ki kurduğumuz iş ilişkisi çok ama çok net olsun. Müzik’te kariyer yapmak özellikle ülkemizde çok zor olduğundan da iş ilişkisinde bulunduğum hiç kimsenin zaman ya da emeğini yanlış yönlendirmek istemem.

Menajer olarak sanatçılarınız için hangi çalışmaları yapıyorsunuz? 

Bu konu Türkiye için anlatmakta en çok zorlandığım konulardan biri ve kişisel motivasyonum da Türkiye müzik endüstrisindeki bu dinamikleri bir parça olsun rayına oturtmak.

“Sanatçı menajerinin işi nedir?” diye sorulduğunda; booking, PR, prodüksiyon, yapımcılık vs. gibi aslında her biri başka başka işler olan hizmetler sıralanabiliyor. Ancak sanatçı menajerinin asli işi sanatçının kariyerini geliştirmek ve yönetmek. Buna bağlı olarak sanatçının booking’i, PR’ı, prodüksiyonu vs. gibi dallandırılabilecek pek çok alanda çalışan profesyonelleri bulmak ve yönetmek. Yani sanatçı menajerliği olarak tanımlanan iş, aslında sanatçının kariyer projesinin tüm bileşenlerini yönetmek. Sadece konser ayarlamak ya da tanıtımını yapmak vs. değil. Hatta şartlar el veriyorsa bunları kendin yapmak yerine işleyişini kontrol etmek.

Ben menajer olarak sanatçının kariyeri için kısa ve uzun vadeli planlar çiziyorum ve eğer şartlar el veriyorsa bunun gerçekleşmesi için gerekli profesyonel kişilerle çalışmaya çalışıyorum. Örneğin Can Kazaz projesinin booking’i için CES Production ile sözleşmemiz var. Bununla beraber iletişim kurulması gereken kişiler, kurumlar olduğu takdirde onlarla da iletişim kuruyorum. Yapılacak işlerde sözleşme vs. süreçlerinde menajerin kesinlikle doğru şekilde süreci yönetiyor olması gerekli, avukat desteği bulunmalı ve sanatçının iş ilişkileri kesinlikle doğru yöntemlerle yapılabilmeli gibi bahsedebileceğim pek çok dinamik var.

Menajerliğim haricinde, mesleğim gereği prodüksiyon, yapım vs. gibi alanlarla da ilgileniyorum tabii. Örneğin halihazırda BİLGİ Music Label koordinatörlüğünü yapmaktayım ancak bir kez daha belirtmekte fayda olacaktır; bu alanların menajerliğimle bağlantıları yok. Hepsinin çalışma koşulları farklı ve duruma özgü.

 

“Her sanatçı farklı, her sanatçının dinamikleri farklı. Her sanatçıya ya da her duruma aynı reçeteyi yazamazsınız.”

Yurt dışı çalışmalarınız var mı?

Yurt dışı çalışmaları için henüz bir çıktı vermiş değilim ancak yakın temasta olduğum bazı müzisyen dostlarımla halihazırda ilerleyen süreçler var. Ne yapabiliriz, sanırım hep beraber deneyimleyeceğiz.

Sizce bir sanatçıyı temsil etmenin ne tür zorlukları var?

Bu sorunun cevabının her sanatçı için farklı olacağını düşünüyorum. Menajerlik, tabiri caizse “haute couture” denilebilecek bir iş. Her sanatçı farklı, her sanatçının dinamikleri farklı. Her sanatçıya ya da her duruma aynı reçeteyi yazamazsınız. O yüzden çok dikkatli davranarak, hem sanatçının, hem dinleyicinin hem de projenin içindeki diğer tüm kişi ve kurumların beklentilerini makul şekilde yönetmek gerekli. Aslında en büyük zorluk birbirini tanımaktan geçiyor diyebilirim. Gerçekten tanıştığınızda, iş arkadaşından öte, yoldaşınız olan ve yoldaşı olduğunuz kişinin, ne durumda ne yapacağını biliyorsunuz ve ona göre hareket ediyorsunuz. Bu işi yapan pek çok profesyonel, sanatçı-menajer ilişkisini evliliğe benzetir; hatta bazı kitaplarda dahi bu benzetmeyi bulabilirsiniz. Uzunca bir zamandır evli olan biri olarak diyebilirim ki; pek de yanılmıyorlar.

Menajer olarak mekan ve organizasyonlarla ne tür sorunlar yaşıyorsunuz? Bu sorunların aşılması için tavsiyeleriniz neler?

Mekanlar ya da organizasyonlarla ilgili -hepsini kapsamıyorum tabii ki- genelde bir vizyon sorunu olduğunu düşünüyorum. İşin nihayetinde her mekanın para kazanması gerekli, dolayısıyla en çok konser doldurabilecek sanatçılarla çalışmaya gayret gösteriyorlar ve bu, kısa vadede anlaşılabilir bir durum ancak yeni gelecek isimlerin dinleyiciyle buluşması da gerekli ki bu döngü uzun vadede beslenebilsin. Bunu yapmaya çalışan bazı mekanlar var ve açıkçası durum mutluluk verici fakat pek çok mekanın hala bundan uzak durduğunu gözlemliyorum. Mekanlar yeni ya da alternatif sanatçıları mali bir risk olarak görüyorlar fakat doğru stratejilerle bu sanatçılara yer açıp, risklerini düşürerek, hem müzik kültürünü, hem kendi ticaretlerini hem de sanatçıları daha verimli bir döngüye sokabilirler. İşin maddi kısmında mekanların pek çoğunun “kapıya çalmak” diye tabir ettiğimiz sistemle çalışarak aslında kendi risklerini düşürmeye çalıştıklarını görüyoruz ve bu durum maalesef çok büyük bir yanlış. Kapıya çalan pek çok sanatçı ve müzisyen yaptıkları işi devam ettirebilecekleri parayı kazanamayabiliyorlar ve haliyle bir süre sonra yaptıkları işle ilgili heyecanlarını da kaybedebiliyorlar. Bu durum müzisyenlerin müzik yapabilmek için verdikleri onca yıllık çabayı değersizleştiriyor ve dinleyiciye de o müzisyene ulaşabileceği zamanı tanımıyor. Mekanların ve organizasyonların müziğe emek yatırımı yapmış kişilere hayatlarını idame ettirebilecekleri maddi karşılığı vermeleri elzem.

“Yeni gelecek isimlerin dinleyiciyle buluşması gerekli ki bu döngü uzun vadede beslenebilsin.”

Ancak belirtmemde fayda var ki; bu durum sadece mekanların ya da organizasyonların suçu değil. Var olan çarklara girerek, yaptığı işin değerini korumayarak, kendi işini değersizleştiren pek çok sanatçıyla da karşılaşıyorum maalesef. Buradaki çözümün bir parçasının yine sanatçılarda olduğunu düşünüyorum çünkü unutmamak gerekli ki mekanların iş yapması için gereken içeriği de sanatçılar üretiyor. Maddi kaygılar vs. etkin rol oynuyor olabilir, ancak bu durum sanatçı dik durmadığı müddetçe bir kısır döngü haline gelebiliyor. Ne alırken ne verdiğinizi ve niye verdiğinizi çok doğru tartmak ve bir strateji dahilinde hareket etmek gerekli. Bu konu üzerine çok uzun konuşabilirim, tartışabilirim, bence burada bırakayım. 🙂

Sizinle tanışmak, çalışmak isteyen müzisyenler size nasıl ulaşabilirler?

Bana her zaman mail@ateserkoc.com mail adresi üzerinden yazarak ulaşabilirler. Mail kontrolü yüksek biriyim diyebilirim, o yüzden mutlaka geri dönüş yaparım.

Son olarak, temsil ettiğiniz sanatçılar dışında yerli sahneden son zamanlarda ilginizi çeken isimleri öğrenebilir miyiz?

Son dönemde biraz geç de olsa YouTube’un önüme çıkardığı Ekin Beril’i keşfettim, oldukça yetenekli olduğunu düşünüyorum. Bir de Simge Pınar’ın sesini gerçekten çok özel buluyorum, Sena Şener gibi, Can Kazaz gibi kendine has ve duyduğunuz anda tanıyacağınız bir sesi var.

Serinin diğer röportajlarına buradan ulaşabilirsiniz.

Tags: , , , ,

İlginizi Çekebilir

Gettodan Çıkış’ın Yeni EP’sinden İlk Kayıt
Bülent Ortaçgil’in hikayesi kitap oldu: “Bu Su Hiç Durmaz”

Yazar

Bize Katıl!