Elsiane Soslu Makarna Tarifi ve Sevim

Son gördüğüm günden beri sırtı hayli bükülmüş Sevim’in. Yüzündeki çizgilerde neo-klasik dönemden ressamın imzası var. Gözleri, kapaklarına meydan okuyor. Direnmek, vücudunun bir parçası onun! Mekanik bunun dışında. Gördüklerim ona ulaşmıyor. Bundan eminim. Ama karşımdaki kadının tüm dünyayı sırtında taşıdığını görüyorum. Saçma! Parabol eğrisine dönüşen bedeni daha nasıl itaatkar olabilir yaşamın karşısında onu düşünüyorum. Aşkın, nefretin, özlemenin ve adının umurumda dahi olmadığı tüm çatışmaların karşısında.

Kendime geliyorum bana uzattığı bir fincan kahveyle. Ne kadar sağlıklı görünüyor oysa. Kavak dikliğinde bedeni! Böyle ihtişamlı duruş bir onda olmalı diyorum. Sonra açtığı şarkıya takılıyor zihnim. Yine şu Kanadalı ikiliyi açtı diyorum içimden. Trip-Hop dinlemeyi seviyor olmasını anlıyorum fakat bu ikilide ne bulduğunu anlayamıyorum.sonra şarkıya eşlik ediyor. “How am I supposed to heal you/How am I supposed to reach you” deyip, sesini Björk‘e benzettiğim Elsieanne Coplette oluyor gözlerimin önünde. Nefesini odaya bırakırken gerçek bir nefes işte böyle bırakılır diyorum kendi kendime. Dudakları aralandıkça odanın perdesi kıpırdıyor. Pamuk tarlaları geliyor gözümün önüne ve daha doğuda uyanılan ilk sabah, güneşle beraber. Anlıyorum. O, o kadın oluyor ve eşlik etmemi bekliyor kendisine. Odanın içinde kayboluşunu izlemek daha güzelken eşlik edemiyorum.

“Down tempo, jazz, elektronik bileşenleri doğru kullanılarak Kanada’ya, oradan daha soğuk şehirlere gidebilirsin” diyor ve devam ediyor: “Elsiane dinlemeyi bundan dolayı seviyorum. Mesela önünde bir kapı var. Aç onu ve geç içinden diyor. Açıp geçiyorsun. Sağa yönel, bir kapı daha diyor yine geçiyorsun. Bir kapı bir kapı daha. Sana durmadan kapılar gösteren müziği kim sevmez ki? Sahi zihnin kaç kapısı var? Sen biliyorsundur.” diyor. “Ruhun sonsuz kapısı var değil mi?” Bahsettiklerini düşünüyordum. Sorular soruyor ve durmadan cevapların belkide bir şarkıyla çıkılan yolda olduğundan bahsediyordu. Ayağa kalkıp müzik çalara yöneliyorum. Next tuşuyla buluşuyor parmaklarım. “Hybrid” çalmaya başlıyor.

“Şimdi durup bana bu gruptan bahsetmeye devam edeceksin.” diyorum. “Dur cümlelerini ben tamamlayalım. Mesela bu şarkı 2007’de çıkan Hybrid albümünden. İlk albümlerini çıkışlarından 7 sene sonra yapmış olduklarını ve neden bu kadar beklediklerini anlayamadığını söyleyeceksin. “Proziac”, “Vaporous”, “Morphing”, “Across The Stream” şarkılarının nasıl bir dünya olduğunu ekleyecek. Dahası 11 şarkıdan oluşan albümü her dinleyişinde Kanada’da her şeye yeniden başlamak istediğini söyleyeceksin. Öyle değil mi Sevim?” Ama susuyor. Bugün kesinlikle rolleri değiştik çünkü sessizlik benim sihirimdi. Ya ben Sevim oluyordum ya da Sevim’i özlüyordum. Oysa yanımda. Sahi özlemek için kaç arşın olmalı aramızda? Şu ana dair kesin olan tek şey onu anlayamıyor olmam. Aramızda bir duvar olduğunu hissettiriyor “Final Escape” çalarken. Her hareketini seyrediyorum. Şarkıyla bütünleşiyor her defasında hatta ileri gidiyor şarkı O oluyordu. Uzun ve ince parmaklarının uzantısı olan küt tırnakları fincanı müzik aletine dönüştürüyordu. Bu onun duyargaları açık bir eklem bacaklı olduğunu hayal ederken yaptığı biralışkanlıktı. Muhtemelen yağmur ormanlarında ya da Serengeti’de falan yavaş ama estetiğe dikkat ederek ilerliyordu. Sevim, Elsiane dinlemeyi gerçekten seviyordu. Bu onun kendini anlatma yöntemiydi. Konunun Trip-Hop’tan fazla olması sanırım bununla ilgiliydi. Müzik çaların next tuşuyla buluşan parmaklarım ve sıradaki şarkı! İşte bu şarkı kesinlikle üst kattaki teyzeye gidiyordu.

Odanın içinde gezintiye dolaşan gözlerimin son durağı bir tablo. Kazimir Malevich‘in “Black Square” tablosunun reprodüksiyonuna bakıyorum. Şu malumunuz tablo hani HİÇBİR ŞEYİ anlatan. Sahi hiçbir şey nasıl anlatılırdı Sevim? “Siyaha boyanan bir kareyle sınırlayabilir miyiz hiçbir şeyi? Hem bir şarkı da hiçbir şey olabilir ve bunu anlatabilir. Öyle değil mi?” diyorum. Elindeki fincanı orta sehpaya bırakıyor. Söze girecek anlıyorum. Müzik çalara doğru yürüyor ve bir kaç kere next tuşuna basıyor. “Bak bu çalan şarkı Mechanist Of Emotion albümünden Nobody Knows. 2012’de çıkıyor ikinci albüm. Daha profesyoneller artık. Altoları duyuyor musun?” “Kadının sesi engin bir denizden okyanusa varıyor Ecem. Kendini bırakmadığın bir yere varamazsın yani. Kuantum bilmek lazım belki. Mesela ardında iz bırakıyorsun duydukça. Hem metodik yerlerde kaotik ilişkiler de yaşanmıyor. Kendimizle kurduğumuz kaos ilişkileri sonlanmadıkça ‘hiçbir şeyi’ göremeyeceğiz de. Şu tabloya bakınca hiçbir şey hissedemediğimiz zaman erişeceğiz Malevich’in anlatmak istediğine. Her şeyi hissedebildiği ölçüde hiçbir şeyi çizebildi belkide. Ama hala anlayamıyorum bende.” deyip devam ediyor: “Bugün biraz tuhaf davranıyorsun, her şey yolunda mı?” gibi cümlelerle. Toparlanıp “Evet!” diyebiliyorum. “Bahsettiklerini düşünüyorum sadece. Hiçbir şeyin müzikle uyumsuzluğunu sonra hala her şeye koştuğumu düşünüyorum. Bir yoldayım; bir atlas okyanusunun derinlerinde. Sanırım “Mechanist Of Emotion” albümü nefesimi kesti. Hem söylediklerin…” Birden cümlem kesiliyor. Bunu neyle yaptığını anlayamıyorum ama. Beni tamamlamak istiyor. “Bazen bilmek yada hissetmek herhangi bir şeyi değiştirmez. Herhangi bir anlama da gelmez. Mevcut durum yeterlidir. Duygu mekaniği bir şarkı ismiyken üzerine saatlerce konuşabilir. Bazen konuşmak yerine duymak, yazmak yerine seyretmek gerekir. Herhangi birinin hayata dair kurduğu cümleler yetmezken sesler yeter. Anlıyorum hiçbir şeyinde her şeye dahil olduğunu düşünüyorsun. Bir de şu kafandaki kambur olduğuma dair düşünceleri çıkarsan iyi olur. Hem bir yüke sahip olduğum fikrinde saçma.” Sevim cümlesini bitirdiğinde atomlarıma ayrıldığımı zannettim. Tüm elektronlar ve protonlar birbirini yakaladı ve işte BOMBOŞ kapıdan dışarı fırlıyorum merdivenlerden ışık hızıyla inip sokağa atlıyorum. Arabanın ani freni ve kırmızı arabayla yanak yanağayım.

Şekerleme uykumda gördüğüm rüya… Odaya dolan Elsiane soslu makarna kokusu. Ablam yine harikalar yaratmış deyip telefona sarılıyorum.

-“Alo! Sevim. Elsiane soslu makarna tarifi ister misin?”

+…

-“Hadi bize gel!”

Tags: , , ,

İlginizi Çekebilir

Yok Öyle Kararlı Şeyler’den Yeni Albüm: “Beklenen”
Pop Gevezelikleri

Yazar

Bize Katıl!