Müzik ve Pazarlama

Gönül İşi

Bir bilmece yazıp, cevabını ters ve ufak bir şekilde yazılan panolar ve günde 1 milyon yorgun insan temalı bir konuya değineceğim. Bu panolar henüz daha metrobüslere konulmamıştı ve ben bugünkü gibi hâlâ metrobüsle seyahat ediyordum. “Şurada pano olsa ne acayip olurdu. İnsanların en çok baktığı yerlerden biri. Reklam için iyi bir yer” derken bir gün söz konusu panoları gördüm. Söz konusu insan ve baktığı yerler olunca, reklam asılabilecek yerlerin bir sınırı olmadığını söylemem sanırım yeni bir keşif olmaz. Mesela bazı AVM ya da benzincilerin tuvaletlerinde, pisuvar önlerinde de var.

Ankara’daki metroda “Buraya bakarlar” temalı reklam panolarına orada bulunduğum 6 ay içerisinde kimsenin reklam vermemesini anlamadım ama panoda dediği gibi oraya baktık. O panoda başka şeyler de var ama meseleden uzaklaşmak istemiyorum.

Yine bir sabah, kronik yorgunluk belasıyla, sıkıntılı bir şekilde işe gitmek üzere, oturmak için birilerinin yine bana omuz attığı, ittiği bir metrobüs seyahatine başlamıştım. Metrobüsteki insanların %90’ı elinde akıllı telefonları ile bir şeylerle uğraşıyorlardı. Panolarda da ismini vermeyelim bir grubun adı yazıyor. Albümü çıktı falan da yazıyordu sanırsam. Merak ettim. Üzerinden kaç hafta geçti bilmiyorum. Henüz bugün bakabildim. Bir iki paragraf yazı okudum. Videolarını izledim. Videodaki şarkının yapısından ziyade o klasik rock klibindeki enstürmanist hareketlerine takıldım. Ara ara müziğe de odaklandım. Gerçekten alternatif bir şeyler sunacakken vazgeçmişler gibi geldi. Mesela şarkı trafiği fena değilken, sanki olmazsa olmaz gibi anlamsız bulduğum o klasik hızlı sololardan birini attı gitaristlerden biri. Kamera açıları belli şeylere odaklanmış vaziyetteydi. Henüz grup hakkında bir fikir sahibi değilken neden o gitariste odaklandığını, neden vokalin daha pasif görünmesi hakkında düşünceler oluştu kafamda. Grup biyografisine girince de gitaristin adının ve resminin ilk yazılması vesilesiyle de her şeyi anlamış olduk.

Bu yukarıdaki paragraf olayın başka bir boyutu. Belki tesadüftür ama ben başka bir şeye değinmek istiyorum. Beğeni falan elbet göreceli kavramlar ama iyi müzik ve kötü müziği ayırt etmek zor değil. Şöyle örnek vereyim. Korhan Futacı ve Kara Orkestra‘nın Ayin‘i başlı başına insana dokunduğu anda kendisini tanıtabilecek bir şarkıdır. Şarkının kendisinin iyi olmasıyla alakalıdır. Zira, şarkı iyi değilse ya da iyi ama daha önce bir çok benzeri var ise bu sefer gruplar başka yollara başvuruyor. İşte tam bu noktada başka meseleler devreye giriyor. Ağzıma çok dolandı bu ara biliyorum. Düşünceler tekrar tekrar başka formlarda ağıza dolanınca gerçeğe ulaşıyor. Pazarlama fikri cereyan ediyor. Kurumsal şirketlerde son 5 senedir pazarlama departmanında çalışan biri olarak, pazarlama üzerine konuşabilecek duruma geldiğime inanıyorum. Pazarlama, kendin/kurumun ile ilgili sana daha çok maddi ve tabi ki olmazsa olmazsa ego temelli manevi kazanç sağlayacak bir şeyi başka insanlara sunabilme çabasıdır. Bu çabanın başarıya ulaşabilmesi için kendisine bir şey sunulan insanın, sunulan şeyi kabul etmek, benimseme ve onu hayatına sokmasıyla mümkündür. Bu bir döngüdür. Bildiğiniz şeyleri size tekrar yazarak anlatmaya çalıştığım için özür dilerim. Yazarak düşünenlerdenim. Bu döngünün müzik kategorisinde bana tuhaf gelen bir şey var. Geçen gün bana “Sanat ne oğlum?”, ateistlerin Allah yoktur demesi gibi ortaya çıkıp “Sanat yoktur!” demeye meyletmeme bile sebep olmuştur.

Bakın bu hazlar meselesine karşı bilenirseniz, dünyadaki tüm düşünceleri bir ânda nötrler ve sıradanlaştırırsnız. Basit düşünüyorum. Metrobüse albüm ilanı veren grubun şarkılarında, video klibinde ve yazılarında hiçbir müzikaliteye rastlamadım. Dürüst olalım. 100 kişi birleşip, bu gruba mail atıp, “Harikasınız!” temalı şeyler yazsak bu grup üyelerinin düşünceleri ne yönde ilerler? Bir kere izledikleri pazarlama stratejisinin başarıya ulaştığına kanalize olacakları için “Başarılı olduk” düşüncesi ile uzun süre oyalanacaklar. Çünkü başarılı olma fikri hazzın doygunluğundan önceki ödülüdür. Doygunluktan sonraki aşama ise fast-food yiyerek, gerçekte doymayan insanlar olarak açıklanabilir.

Gerçekten, salt bir şekilde müziğe odaklanmış insanlar ile müziğin ötesinde bir şeylere odaklanmış insanların, müziklerinin insanlarla buluşma hikâyesine baktığımda hangi müzik yapıtının daha iyi olup olmadığına karar verebiliyorum. Metrobüse günde 1 milyon insan biniyorsa, 1 milyon insanın bildiği bir grup demektir. İyi kötü bu 1 milyon kişin en azından bu isme bir aşinalığı var. Peki, bu büyük pazarlama oyununda bu grup, bu 1 milyon insana ne verdi?

Ortaya bir görüş atıyorum. Diyorum ki, gerçekten iyi müzik yaptığına inanan insanlar bu tarz pazarlama işlerine girmezler. Müzik pazarlanabilme alanına girdiği anda başka bir forma bürünür. Misal, Miley Cyrus‘un Wrecking Ball klibinde size müzik değil cinsellik pazarlarlar. Sonra bir ödül töreninde kalkıp en iyi şarkı ödülü diye bu ve benzeri isimlere ödül verirler. İçinde cinsellik vb. bir şeyin olmadığı bir klip çekmek bile, bir pazarlama materyali olarak algılandığından bu durum bana absürd gelmiyor.

Annem, nefis yaptığına inandığım köfteyi bize servis ederken tabağın kenarlarını falan süslemiyor ama lüks bir otelde/restaurantta köfte söylediğinizde tabağın kenarları süslenip size servis ediliyor ve sizde oluşan algı o köftenin iyi ya da en azından sağlıklı koşullarda hazırlandığı yönünde ikna olmuş oluyorsunuz. Zira, 5 yıldızlı otellerde aşçılık yapan bir arkadaşımın söylediğine göre, işin mutfak kısmı sanıldığı gibi değilmiş; tahmin ettiğiniz üzere. Yani, esasında iyi veya kusurlu olan bir şeyi elinizden çıkartmak istediğinizde, onu ikna edici bir şekle sokmanız gerekir.

Çok karmaşıklaştırdım yazıyı. Şunu demek istiyorum, müzik, bol acılı bir sucuk, çamaşırdaki kirleri söken deterjan, lezzeti alp dağlarından gelen çikolata falan değildir. Ekspresyonizme inanan biri olarak, yaptığınız müziği rahat bırakın. Kusurlarının üstü örtülmemişliğidir onu özüyle bize sunan, getiren şey! Samimi olan da budur.

Sesleri tasarımsal olarak bir araya getiren şey gitarları, davulu bir araya getirip, üzerine sözler yazılması değildir. Sesleri bir araya getiren şeyler aydınlanmamış bir zihin ile inandığın düşüncelerin paylaşılması hiç değildir. Sesleri gerçekten bir araya getiren şeyi keşfetmek gerek.

İlla ki bir pazarlama çabasında bulunmak istiyorsanız, bir şarkının en güzel pazarlama yolu kulaktan kulağadır. Ben sana hiç unutamayacağın güzel bir şarkı çalarım. Sen de gidersin onu başka birine dinletirsin. Sonra o da başkasına dinletir. Eğer gerçekten iyi bir şarkı yaptığınıza inanıyorsanız tüm kusuruyla, sevdiğiniz insanlara dinletin.

Notlar:

– 1 milyon insanın derdi Facebook, Twitter, Instagram’daki paylaşımlarının dikkat çekip çekmediğidir.

– Metrobüs panoları peynir ve sucuk ile güzel. Arada bilmeceyi çözük, tüm yolcular ile kahkaha atıyoruz.

Tags: ,

İlginizi Çekebilir

adidas all Originals İstanbul 2014, 5. yılında KüçükÇiftlik Park’ta!
RADYO | Bir Baba Indie #20’de “No Land” bizlerle olacak!

Yazar

Bize Katıl!