Brek’in ilk albümü TV Juice’da, yaşanmış ve yaşanmamış anların tamamı var!

Albüm İncelemeleri
Öncelikle, en iyi kulaklığınızı alın ve bilgisayarınızın ya da telefonunuzun kulaklık girişine bağlayın. Şimdi de yazının en altına gidin, orada gördüğünüz albümü Spotify üzerinden açın. Dinlemeye başlayın. Bundan sonra yazının geri kalanını okuyabilirsiniz.

Yerli sahnenin son zamanlarda fazlasıyla üretken bir hale büründüğü, bu gidişatın da biz müzik severleri ziyadesiyle mutlu ettiği konusunda sanırım birçoğumuz hem fikiriz. Yeni çıkan başarılı isimlerin yanında, birden çok projede karşılaştıklarımız, belki de kim olduğunu hiç bilmeden dinlediğimiz sanatçılar çeşitli müzik listelerimizdeki yerlerini alıyorlar. Gün içinde toplu taşımanın stresinden uzaklaşmak istediğimizde, gece yalnız olduğumuz anlar keyif verdiğinde, elimizde soğuk bir bira ile Moda Sahil’de gün batımını izleyip her şeyi, herkesi unutmaya ve sadece kendi varlığımızı hissetmeye çalıştığımız o anlarda da kulaklarımızda hep bu listeler oluyor.

Şimdi sizi yeni bir isimle, Brek‘le tanıştırmak istiyorum. Kendisini başka mecralarda geçtiğimiz günlerde yayınlanan yeni albümü TV Juice‘un haberiyle görmüş olmanız muhtemel. Brek’e çok daha önce yer vermek istemiş ama albümü sindirmekten, daha doğrusu dinlerken bana hissettirdiklerini kelimelere nasıl dökeceğimi düşünmekten bir türlü buna fırsat bulamamıştım. Sanırım şimdi en doğru zamanın içindeyim, Brek’i tam olarak anlatmaya hazırım!

Brek’i fiziksel olarak birçoğunuz Nihil Piraye ve geçmiş dönemde Mispis‘ten tanıyorsunuz. Brek, Berk Sivrikaya‘nın -en azından müzikal açıdan- alter egosu diyebiliriz. Bu bölümü daha fazla irdelemiyor ve Brek’in müziğine odaklanarak yazıya devam ediyorum. 4 hafta önce mail box’ıma çok ama çok güzel bir şarkı düştü. Dead Dance isimli bu şarkıyı açtığım anda -ki ofisteydim- tüm işi gücü bırakıp sessizce dinlemeye başladım. 3 dakika 28 saniye sonra şarkı bittiğinde yapabildiğim tek şey “loop” tuşunu aktifleştirmek oldu ve uzunca bir süre hiçbir şey yapmadan dinlemeye devam ettim. Dinledikçe daha çok sevdim, sevdikçe kendimden daha fazla şey buldum. Zaman makinesini 2016 yazına, düştüğüm büyük boşluğun içine ve o boşluğu müzikle kapatmaya çalıştığım anlara ayarladım. Evet, müzik boşlukların büyük bir kısmını kapatıyor ve yine müzik, tam olarak kapanamayan o boşluğu yeniden açabiliyor. Yine de zarar görmeden Dead Dance’i saatlerce dinlemeyi başardım.

Dört gün önce de Brek’in ilk albümü TV Juice yayınlandı ve ben bu sırada yine ofiste, para kazanmak için yaptığım işlerin arasında kaybolmuştum. Haliyle mesainin bitmesini, akabinde de kendimi bir an önce eve atmak istiyordum. Böyle bir anda karşınıza çıkan bir albümü nasıl dinlersiniz? Ya tamamen geçiştirirsiniz ya da onu kaçış noktası olarak görür ve her şarkıyı, her notayı sindirerek dinlersiniz. Ben tahmin ettiğiniz üzere ikinci seçeneği seçenlerdenim.

TV Juice, The Fall isimli bir şarkıyla açılıyor. Yaz, sıcak, deniz, kum, güneş demeden dinlediğim post-punk ve synth-pop odaklı şarkılar, her zaman için kendimi gerçek hissetmeme neden oluyor. The Fall’da da aynısını hissediyorum, çünkü hep aradığım ama hiç bulamadığım şarkının vücut bulmuş hali tam olarak The Fall. Gereği yapılıyor ve şarkı birden çok playlist’teki yerini alıyor. İkinci şarkı Unending Night‘ta hissettiklerim ise fazlasıyla yoğun. Bir anda hiç yaşamadığım bir dönem olan 80’lerdeyken, aniden 2015’in ocak ayında, Motorama’nın Poverty albümünü ilk dinlediğim güne ışınlanıyorum. Bu noktada Poverty’nin en sevdiğim albümlerden biri, 80’lerin de en sevdiğim dönem olduğunu da belirtmem gerekiyor. Kısacası şarkı, sevdiğim her şeyi bana fazlasıyla veriyor. Dead Dance, ah o Dead Dance! Yukarıda bahsettiğim halde yeniden değinmeden geçemiyorum, çünkü albümün bu kısmında takılıyorum ve bir süre daha ilerleyemiyorum. Sanırım o loop tuşu, Dead Dance’i ne zaman duysam devreye girecek.

Dördüncü şarkı Spook, ilk üç şarkıdan daha farklı bir sound’da ilerliyor. Daha hareketli, bol tuşlu; istemeden de olsa tempo tutmanıza neden oluyor. Spook daha karanlık anları akıllara getiriyor ve Dead Dance’le gittiğiniz geçmişi bir anda yerle bir ediyor. Şarkıdan sonra gerçeklerle yüzlemeye başlıyorsunuz. Bu yüzleşmeler sizi yorduğunda da Bell Tolls 4 No 1 kulaklarınıza doluyor. Hemingway’in sorusunun cevabını hiçbir zaman bulamadıysanız üzülmeyin, Brek’in şarkısı size cevabı açıkça veriyor. Ayrıca bu şarkıda Radiohead’in 15 Step’inden, Sisters of Mercy’nin Temple of Love’ına ve hatta Visage’ın Fade to Grey’ine kadar birçok şarkı aklınıza gelecek, bunu da belirtmeden geçmeyelim. TV Juice’un altıncı şarkısı Slowsugar, başı ve sonu farklı olan şarkılardan ve albümün temposunu yükselten birkaç şarkıdan biri. Albümle aynı adı taşıyan TV Juice ise intro’suyla benim aklıma Mozart’ın Requiem’indeki bölümlerden Lacrimosa’yı getirdi, akabinde çocukken televizyon karşısında izlediğim ve etkisinden uzun süre çıkamadığım bir filme evrildi. Uzun yıllar boyunca evimde neden televizyonum olmadığını hatırlamama da yardımcı oldu. Bu hatırlatmadan sonra Burn It Down, bu satırları yazarken karşımda bulunan televizyonu yakıp yıkmama neden olabilecek bir etkiyle, yüksek bir tempoyla başladı. Albümün sondan önceki şarkısını dinlerken içimden gelen tek şey ise her şeyi bırakıp sokaklarda bilinmezliğe doğru koşmak oldu. Bu koşudan yorulduğumda da albümün son şarkısı You’ll Say Goodbye Again, karanlığın içinden geceye baktığım anları, haliyle hayatımdaki birçok geceyi hatırlattı.

Kısacası Brek’in albümü, hiç yaşamadığım dönemlerden, yaşadığım en kötü dönemlere ve oradan çok da fena olmayan günümüze kadar uzun bir yolculuğun rotasını çizdi benim için. Genel olarak burada anlattığım her albümü bir filmin soundtrack’i ile özdeşleştiriyor olsam da TV Juice’u kendi hayatımın soundtrack’i olarak saklamak istiyorum.

Mastering’i Görkem Karabudak‘a, kapak görselinin tasarımı da Mertcan Mertbilek‘e ait olan TV Juice, Brek’in kendi müzik stüdyosu olan KARE Müzikevi‘nde kaydedildi. Ben de lafı daha fazla uzatmıyor (daha ne kadar uzatabilirsin demeyin, uzatırım) ve sizi albümle baş başa bırakıyorum. Tadını çıkarın!

Tags: , , , , , , , , , , , , , , ,

İlginizi Çekebilir

Glasxs’in yeni albümü “Mavi Toz Ormanda” yayında!
Nick Cave, kayıplar, katharsis ve dedem

Yazar

Bize Katıl!