2010’lardan Albümler #11

Albüm İncelemeleri

Modern Müzik Tarihinden 250 Albüm kitabıyla 19. yüzyıl sonundan günümüze kadar gelen süreçte modern müziğin öyküsünü, albümlerden örneklerle okuyucuya sunan müzisyen ve müzik yazarı Mustafa Şardan, 2010-2019 yılları arasında yayınlanmış hip-hop’tan punk’a, elektronikten indie’ye farklı türleri içinde barındıran, unutulmayan albümleri birbabaindie.com okuyucuları için derliyor.

Her çarşamba, 2010’lardan Albümler ismiyle yayınlanan seride ilk albüm incelemesi 2010-2015, ikinci inceleme ise 2015-2019 yılları arasında yayınlanmış albümler arasından seçiliyor.


FLEET FOXES –  HELPLESSNESS BLUES (3 MAYIS 2011)

Albüm kapak çalışması: Toby Liebowitz ve Chris Alderson’a aittir1.

Robin Pecknold ve Skyler Skjelset tarafından lise yıllarında Seattle’da temelleri atılan indie folk/chamber pop grubu Fleet Foxes’ın kurulma motivasyonunu hep merak etmişimdir. İkilinin çocukluklarını 90’larda grunge’ın egemen olduğu Seattle’da geçirdiklerini düşününce, acaba gördükleri oduncu gömleği oranındaki fazlalık sebebiyle mi kendilerinde doğa, orman sevdası ve bu konsepte en yakın enstrüman olan akustik gitara yönelme dürtüsü gelişti merak konusu. Fakat grup kırsal temayı bir kez daha öyle bir müziğe buluyor ki sanki bu gençleri ormanın ortasında bir kulübeye kapatıp, arada sadece odun kesmek için dışarı çıkmalarına izin vererek yıllarca Beach Boys, Zombies, Crosby, Stills, Nash & Young dinlettikten sonra hadi şimdi folk albümler kaydedin demişler gibi. Müziklerindeki büyü 10 yıldır plaza hayatından yakınıp artık Muğla’da köye taşınmak, çiftlik kurmak isteyen ama bir türlü o gücü, cesareti kendinde bulamayan beyaz yakalılara bunu başarabilecekleri motivasyonu sağlayabilecek yetkinlikte.

Grup Helplessness Blues’da, ilk albümün getirdiği ani popülerlik sonucu gelişmesi muhtemel ikinci albüm sendromu’nun üstesinden başarıyla gelmiş görünüyor. Bunun için esasen 2009 yılı boyunca kaydedilen albümün 2010’da çıkması beklenirken üzerinde uğraşılarak, tekrardan kaydedilerek ancak 2011’de çıkabiliyor2.  Dinamik folk ritimlerin üstüne güçlü vokallerin ve masalsı melodilerin inşa edildiği albümün çıkışı sonrasında Pecknold Eylül 2011’de verdiği röportajda ana sahnede, kalabalık kitlelere performans sergilemedeki rahatsızlığına değiniyor ve ileride daha küçük kitlelere konser vermek istedi(ğini?)klerini belirtiyor. Bu bir nevi beklentiyi kırma veya baskıyı azaltma psikolojisi sanki. Pecknold başarının sattığın albümlerle veya verdiğin konserlerin büyüklüğü ile ölçüldüğünde o başarıyı yakalama motivasyonunun düştüğünü açıklıyor. İstediğini yapma özgürlüğünü yaratarak ünlü kalabilen Radiohead’e imreniyor3.

Albüm konserleriyle geçen 2011 yılının ardından birbirimizi boğazlayacaktık diyen davulcu Josh Tillman4 2012’de gruptan ayrılarak Father John Misty adlı solo projesiyle kariyerine devam ediyor. Pecknold başka işlere yoğunlaşıyor ve grup 5 yıllık bir sessizliğe bürünüyor.

Referanslar:

  1. www.subpop.com/releases/fleet_foxes/helplessness_blues
  2. www.nme.com/news/music/fleet-foxes-24-1289815
  3. www.youtube.com/watch?v=R38KjC21jHM
  4. www.nytimes.com/2017/05/31/arts/music/fleet-foxes-robin-pecknold-crack-up-interview.html

RADIOHEAD – A MOON SHAPED POOL (8 MAYIS 2016)

Albüm kapak çalışması: The Bends’den bu yana albüm kapaklarında imzası olan Stanley Donwood tarafından Güney Fransa’da yapılmıştır1. Donwood, grubu albümü kaydederken dinleyerek resim yapmıştır2. Kendisi aynı zamanda Thom Yorke ve Atoms for Peace için de kapak çalışmaları yapmıştır.

Benim için tüm zamanların en iyi müzik grubu olsa da Radiohead hakkında yazmak zevkli bir iş değil. Çünkü söylenen her şey söylenmiş, hakkındaki en heyecan verici detaylar bile binlerce kez yazılmış, her türlü beyin fırtınası yapılmış ve tüm bunlara internet üzerinden kolaylıkla ulaşmak mümkün. O yüzden neden en iyi grup olduğunu düşündüğümü haklı çıkaracak detaylara yer vermek anlamsız geliyor. Üzüldüğüm nokta ise çoğu grubun müzik ile entegre yürüttüğü farklı alanlardaki gürültülü ve faydasız yeniliklerinin aksine Radiohead’in gürültüsüz ve faydalı uygulamalarının devasa müzikalitesinin gölgesinde kalması. Öyle bir müzikalite ki artık herhangi bir grubun şarkısı için Radiohead olmuş denebiliyor. Radiohead müziği diye bir kavram var. Kısaca düşündüğüm şey bundan yüzyıllar sonra Bach müziğin Da Vinci’si ise Radiohead’in Picasso’su olacağı. Lafı gelmişken Miles Davis için de Cézanne diyebilirim.

A Moon Shaped Pool, ikinci albüm 1995 tarihli The Bends’den bu yana değişmeyen grup üyeleri, prodüktörü, sanatçısı ile müziğinin değdiği tüm alanları kadrolaştırarak sanat markası yaratan grubun son albümü. Radiohead gruptan gelecek farklı denemelere açık olmaları gerektiğini artık sevenlerine öğretmiş olsa da bu sefer ters köşe yaparak eski işlerine benzer, sanki 2000’lerde gün yüzüne çıkmamış üretimlerini bugünkü anlayışıyla şekillendirdikleri bir albümle çıkageliyor. Elektronik ve akustik alanların mükemmel harmanı albüm, Amnesiac’tan In Rainbows’a kadar grubun çoğu kült albümü ile rekabet edebilecek güçte. Grup istese her yıl bir öncekine benzemeyen ama aynı ekolden çıkma müthiş albümler yapabileceğini gösteriyor. Fakat bu bizim dışardan gördüğümüz bir mükemmellik. Kendi içlerindeki mükemmellik tanımı – en azından kendi adıma – hala gizemini koruyor. Her albümde olduğu gibi bu albümü de en heyecanlı kılan taraf bu olsa gerek.

Referanslar:

  1. /thevinylfactory.com/news/watch-radiohead-artist-stanley-donwood-paint-moon-shaped-pool-artwork/
  2. www.youtube.com/watch?v=AhUwauOqiZM

Tags: , , , , ,

İlginizi Çekebilir

YENİLER | Haziran’20
Bir Baba Indie Lokal #60 | Yerli Mix Özel Programı