2010’lardan Albümler #31

Albüm İncelemeleri

Modern Müzik Tarihinden 250 Albüm kitabıyla 19. yüzyıl sonundan günümüze kadar gelen süreçte modern müziğin öyküsünü, albümlerden örneklerle okuyucuya sunan müzisyen ve müzik yazarı Mustafa Şardan, 2010-2019 yılları arasında yayınlanmış hip-hop’tan punk’a, elektronikten indie’ye farklı türleri içinde barındıran, unutulmayan albümleri birbabaindie.com okuyucuları için derliyor.

Her çarşamba, 2010’lardan Albümler ismiyle yayınlanan seride ilk albüm incelemesi 2010-2015, ikinci inceleme ise 2015-2019 yılları arasında yayınlanmış albümler arasından seçiliyor.


BURZUM    BELUS (8 MART 2010)

Albüm kapak çalışması: Burzum ve grafik tasarımcı Adrian Wear’a aittir1.

2000’lerin ortasında sayfalar dolusu anonim kavga içeren System of a Down başlıklı müzik forumlarından beri ülkemizde müzisyenin üretimi ve ideolojisi arasındaki ilişki, dinleyici etiği açısından hararetle sorgulanıyor. Tabii bu meseleyi memleketimizde bir zamanlar popüler olmuş bir örnek özeline sıkıştırarak sunmak hatalı olabilir keza Katalan kökenli Dali’nin Franco’ya desteğinden Seinfeld’den Michael Richards’a kadar sanatçı ve ideoloji ilişkisi tarihten örneklerle dolu. Fakat bu konu gündemde olunca yaşadığım yıllar ışığında aklıma ilk gelen bu oluyor ve o zamanki fikrimin hala değişmediğini fark ederek tek kişilik proje Burzum’un arkasındaki isim Varg Vikernes’ın 15 yıllık hapis döneminden sonra 2009 yılında şartlı tahliye ile özgürlüğüne kavuşması ile Burzum adıyla yayınladığı Belus hakkında yazmış bulunuyorum.

2010’lar black metal sahnesinde Mgla, Krallice, Batushka, Oranssi Pazuzu, Altar of Plagues, Enslaved ve daha birçok kayda değer grup başarılı çalışmalar üretti fakat Belus her ne kadar Burzum çerçevesinde yeni buluşlarla gelmese de erken dönem Norveç black metal sahnesini işgal eden ikinci dalga black metal ekolünü yansıtan, Burzum diskografisinde tepelere oynayan, Filosofem’i bıraktığı yerden – lo-fi’a son veren prodüksiyonla – devam ettiren şahane bir iş. Bu albüm Burzum’un yapmakta ustalaştığı black metal sınırlarını aşıp ambient alana nüfus edebilme esnekliğini gözler önüne seriyor. İskandinav soğuğunu, pagan kültürünü, yaban hayatı ve black metal’in çiğliğini kasvetli melodiler ve minimalizm içerisine hapsediyor.

Varg, Belus’taki ilham kaynaklarının klasik müzik, geleneksel müzik, masallar, mitler, ormanlar, akarsular, anılar, rüzgarlar, gökyüzü, gün batımı, puslu dağlar ve yaşlı ağaçlardan düşen sarı yapraklar olduğunu belirtmekte2.

Albümün çıktığı dönemde New Order, Çaykovski, Dead Can Dance, eski Alman ve Sovyet marşları, vb. müzikler dinlediğini söyleyen sanatçı, koşullarının hayallere sığmayacağı şekilde güzel olduğu haberlerini duyduğumuz Norveç’teki hapishanelere dair Norwegian jail is no picnic diyerek içerden ve güvenilir bilgi vermeyi ihmal etmiyor4.

Referanslar:

1. https://www.burzum.org/eng/discography/official/2010_belus.shtml

2. https://www.stereogum.com/295222/haunting-the-chapel-no-8/columns/haunting-the-chapel/

3. https://thequietus.com/articles/04020-burzum-unbound-varg-vikernes-speaks-to-the-quietus


YVES TUMOR    SAFE IN THE HANDS OF LOVE (5 EYLÜL 2018)

Albüm kapak çalışması: Isamaya Ffrench direktörlüğünde kapaktaki fotoğraf Jordan Hemingway’e, kapak tasarımı ise Collin Fletcher’a aittir1.

Florida doğumlu, Tennessee’den Sean Bowie (gerçek adı değil, kendisi şimdi bir Burial da değilim dese de saklamakta), bilinen adıyla Yves Tumor dördüncü ve Warp Records’tan ilk albümü A Safe in the Hands of Love ile devam etmekte olan ve şu an tacı Kendrick Lamar’a ait yeni GOAT olma yarışlarına dahil oluyor. Ergenlik çağında Throbbing Gristle gibi gruplardan etkilenerek hayatını mı yakacağı yoksa müziğe katkı mı sunacağı konusunda risk almış sanatçı2, daha önceki albümlerinde ambient ve deneysel türlerin soluk ve pastel halleri üzerine kafa yormuş ve bir nevi kolajın müziğe yansımasındaki tutumla hareket eden, musique concrete disiplinini hissettiren çalışmalar ile kendisinden çoğu kişinin haberdar olmamasına sebep olmuştu (Alex Frank biliyormuş3). Bu albümle ise deneyin dozunu azaltıp, “dinlenilebilirliğin” etkisini arttırarak hem eski dinleyicilerini tatmin ediyor hem de yeni dinleyiciler bulma konusunda önemli bir adım atıyor.

İstisnalar hariç bir müzik belli bir türde olur veya en azından belli birkaç türe yakınlığında durur. Bu albüm ise istisna dahilinde çünkü böyle bir tanımlama yapmak mümkün değil. İşin içinden deneysel kavramıyla çıkılması mümkün olmayan, çok fazla sayıda türün eşit haklar elde ettiği, modern İskandinav ülkelerinden, hatta Antik Yunan devletlerinden daha ideal bir demokrasi mevcut olduğu bir çalışma. Bu müziğe ancak no genre denebilir. Tabii bu new wave karşıtı no wave mantığında bir filizlenme değil, saykedelia’dan endüstriyel müzik’e, trip hop’tan R&B’ye, deneysel rock’tan noise pop’a sıkıştırılamaz bir formda. Tumor’ın enfes vokal melodileriyle sürüklediği vahşi ve fütürist kompozisyonlar sanki anksiyetinin kaotik biçimini sembolize ediyor.

Kimisinde travmaları güzel anılara dönüştürecek kimisinde ise çekilmez bir hale büründürecek bu öngörülemez müziğin bana etkisi kapaktakine benzeyen bir karabasanın üzerime çöküp ızdırap vermek yerine en ilginç yönlerini sergilemeyi tercih etmesi gibi.

Referanslar:

1. https://www.facebook.com/yvestumor/posts/safe-in-the-hands-of-love-out-now-everywhere-powered-by-warp-records-httphowilea/2382428658441871/

2. https://somethingcurated.com/2019/03/26/yves-tumor-the-illusive-artist-changing-electronic-music/

3. https://pitchfork.com/features/rising/10003-the-disgusting-beauty-of-enigmatic-experimentalist-yves-tumor/

Tags: , , , , ,

İlginizi Çekebilir

The Strokes, “The Adults Are Talking” parçasının klibini yayınladı
Spotify kişisel 2020 özeti de yayında!