İstanbul’daki ilk New Model Army konseri

Oradaydık

Konuk Yazar: Utku Uluer

Ülkemize defalarca gelmiş olan New Model Army’nin 30 Kasım 2019’da Zorlu PSM’de konseri olacaktı ancak Micheal Dean’in sağlık problemlerinden dolayı konser 29 Şubat’a ertelendi. Justin Sullivan yine Justin abiliğini yaptı ve 30 Kasım’da akustik bir konser verdi. sise Ankara ve İzmir de eklenerek mini bir Türkiye turnesine dönüştü. Bu mini turneyi fırsat bilip ben de sizleri 20 sene öncesine götürmek ve gruba refakat ettiğim İstanbul’daki ilk New Model Army konserinde yaşadıklarımı paylaşmak istiyorum!!!

Uzun zamandır Bir Baba Indie için yazılar yazmayı istiyordum. O esnada neler oldu? Site gelişti, Türkiye’de müzik üzerine sağlam kaynaklardan birisi halini aldı. (Heybemdekileri dökmek için çok geç değil sanırım… ) Bu kadar bekledikten sonra ilk yazım da anlamlı olmalıydı.

Sene 1999, İstanbul yorgundu, ekonomik kriz her yeri sarmaktaydı, 90’ların başlarından sonra parlayan canlı müzik sahnesi ise bir durgunluğa girmişti. Aslında stadlardan festivallere geçiş dönemi idi. O günlerde neredeyse her gün uğradığım Akmar’da Zihni‘nin dükkanına yine yolum düşmüştü. Bir uğrayıp Murat Beşer ile sohbet edeyim istiyordum. Dükkana geldiğimde camekana asılmış New Model Army konser afişini görünce bir anda heyecanlandım ve hemen koşa koşa içeri girdim.

Murat yine tezgahın arkasındaydı, daha hal hatır sormadan “abi New Model Army geliyormuş” diye konuşmaya başladım. O dönem Profesyonel Turist Rehberi olarak daha yeni kokartımı almıştım, birkaç festivalde de sanatçılara refakat etmiştim. O an kafamda şimşek çaktı ve Murat’a zaman kaybetmeden soruyu sordum: “Abi grubu kim getiriyor? Grubu dolaştıracak rehberleri yoksa ben gönüllü olarak bu işi yaparım,” dedim. Heyecanımı görmüş olacak ki Murat organizatörün telefonunu verdi, birkaç tavsiyede bulunmayı da ihmal etmedi. Ben de hiç vakit kaybetmeden aradım. Yanılmıyorsam organizatörün ismi Cem idi. Yanılmıyorsam diyorum çünkü anlatacaklarımdan dolayı neden böyle yazdığımı anlayacaksınız.

Hemen kendimi tanıttım ve grubun lojistik tüm sorunlarını çözeceğimi, ayrıca kokartım olduğunu ve seve seve grubu İstanbul’da dolaştıracağımı da söyledim.  Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki olumlu cevap verdiklerinde neler konuştuğumu tam olarak hatırlamıyorum. Velhasıl grubun havaalanı transferi için bir minibüs aradıklarını ve grup İstanbul’dayken de iki gün araca ihtiyaçları olduğunu, konserden hemen sonra da havaalanına hızlıca transfer yapılması gerektiğini söylediler. O sıralar devamlı transfer yaptığım için 20 dakika gibi kısa bir sürede hemen araçları ayarladım. Bu hız karşısında organizatör beyefendi de grubun İstanbul’da kaldığı sürece tercümanlığını benim yapabileceğimi söyledi!

İnanın, benim için inanılmaz bir andı. TRT 2’de Vagabonds’un klibini izlediğim günden beri en sevdiğim gruplar arasında yer alan, Thunder and Consolation ve Impurity albümlerini ezbere bildiğim, Love and Hopeless Causes ile de hayatımın soundtrack’lerinden birisi halini almış bir grubun sadece konserine gitmeyecektim, İstanbul’da kalacakları her an yanlarında olacaktım.. Yani hemen hemen her an…

Günler geçti ve New Model Army’nin İstanbul’a geleceği gün geldi çattı, araç ile alana gittim, yıllardır binlerce turisti karşıladığım yazıların yerine New Model Army yazıyordu elimde tuttuğum kağıtta…  Üşenmeyip New Model Army yazı fontu ile yazmıştım, o zamanlar dolma kasetlerime yaptığım gibi… O “sanat eserimi” konsere grupla birlikte gelmiş ve albümün kapaklarını tasarlayan Joolz’a hediye ettim. Grup, içeride onları karşılaması için ayarladığım porter’lar ile bagajdan kayıpsız geçip araca geldi. 27’lik tabir edilen aracı görünce epey sevinmişlerdi. Grup elemanları dışında iki roadie, menajer Tommy Tee, Joolz, merch satan arkadaşlar ile birlikte on kişi araca bindik ve otelimize doğru yola çıktık. Üzerinden kaç yıl geçmiş, otelin adını unuttum ancak konser mekanına yakın, Talimhane’de bir oteldi.

Organizasyon söyleşileri önceden ayarlamıştı, öğle yemeği gibi otelde olmamız ve söyleşileri yapmamız gerekiyordu. İşte o arada ben Justin Sullivan ile muhabbet etmeye çalışırken, daha sonra kanka olacağım menajerleri Tommy Tee‘nin soru yağmuru başladı. Bana hemen hemen hiçbir bilgi verilmemişti, bunu fark ettiklerinde kalan 20 dakikalık yolculuğumuz İstanbul ve trafiği üzerine sohbetle keyifli bir şekilde devam etti.

Otelimize ulaştık, herkes yerleşirken Tommy Tee ile bir aksaklık olmaması için her şeyin üzerinden geçmeye başladık. Tabii organizatör abimiz de otele geldi. Daha önce yaptığımız 30 dakikalık sohbetten sonra, benim sırtıma nasıl bir yükün yüklendiğini işte o an anladım. Organizatörün İngilizcesi iyi olmadığı için her şeyle ben ilgilenmeye başladım.

Hiçbir şekilde bir para talep etmek üzerine anlaşmamıştım, New Model Army’ye destek vermek benim için yeterdi ancak tüm koordinasyon benim kucağıma hem de o gün otel lobisinde bırakıldı. Tommy Tee beni anlamış olacak, o dakikadan itibaren çok keyifli ama bir o kadar da stresli iki gün geçirdik onunla. Strange Brotherhood turnesi grup için önemliydi çünkü hem grubun bel kemiklerinden Robert Heaton artık davulda değildi, hem de basta Nelson aslında gruba yeni yeni ısınıyordu. Davulda Heaton’ın öğrencisi grubun eski roadie’si vardı; o yüzden her şey emin ellerdeydi ancak Sullivan Heaton’ı arıyor gibiydi…

İkinci gitarda ise gruba yeni dahil olmuş Dave Blomberg vardı ama o da çok yeni idi. Justin Sullivan ile iki akustik gitarlı bir turne yapmışlardı ve Dave daha çok kendi projelerinden konuşuyordu.  Tabii grupta ana ilgi odağı Justin Sullivan olduğu için tüm söyleşiler onunla yapılıyordu. Ben de Nelson ve Dave’e “gelin, sizlere biraz etrafı göstereyim” dedim… Saat 20:00’de Kent FM’de ve daha sonra Superonline’da olmamız gerekiyordu. O boşlukta akşamüstü bir saat kadar dolaştık, hatta Mephisto’ya girdik hep beraber. Nelson ile epey sohbet etme şansı yakaladım, grunge çok sevmiyordu ama post punk hastasıydı. Otele geri döndüğümüzde Justin Sullivan lobideydi ve epey yorgundu, Tommy abimiz beni yanına çağırdı ve son programı hazırladık.

Kent FM için yola çıkmadan evvel Justin Sullivan “Hadi bana da biraz etrafı göster,” dedi ve benim için epik bir yarım saat başladı. Çok aç olduğunu, bir şey yemek istediğini söyledi; ben de “döner/gyros ister misin?” dedim. “Evet ama soğanlı olsun” dedi, ben de farklı yaptığımız şeyin genelde patates ve turşu olduğunu söyledim. İngiltere’de Yunan bir dükkandan yermiş, cacık soslu ve soğanlı istedi, tabii biraz farklı geldi bizimki… Elimizde yarım ekmek dönerlerimizle İstiklal’de yürümeye başladık. O aralar hep İstiklal’deydim, “yahu bir arkadaşı görelim de havamızı atalım” diye düşünmedim değil. 🙂  Yanımda dünyaca tanınmış bir sanatçı ile yarım ekmek dönerlerimizi yiyerek sohbet ettik. Ona Beyoğlu’nu  biraz anlattım, “Akşam yorgun değilsem çıkarız,” dedi.  Onunla sohbet ederken lafı en sevdiği gruplara da getirdim. “The Temptations” cevabını unutmam.

Kent FM’de yayın için yola çıktık, radyoda bir heyecan ile karşılandık, yayın Mete Avunduk ile olacaktı, bir de şimdi adını unuttuğum bir arkadaş vardı.  Çok beklemeden yayına alındık. Biz de Tommy Tee ile stüdyo dışındaydık. Bu arada çok önemli bir detayı belirtmem gerekiyor. Kent FM’e geldiğimizde Justin Sullivan’a Fenerbahçe forması hediye ettiler. O da futbol ile alakası olmadığı için kabul etmedi, bu biraz soğuk hava estirdi. Menajerleri ise düşündüğümden daha fazla tepki gösterdi.  “Hiç mi araştırmazlar!” gibisinden söylendi. Yayın başladıktan sonra iki akustik şarkı çaldılar stüdyoda fakat nedendir bilinmez, grubun menajeri Kent FM’de fazla gergindi ve söyleşiyi kısa kestirdi. Bu arada Justin Sullivan’ın da pek memnun kalmadığını hatırlıyorum. O sıralar kurdukları Attack Attack plak şirketine de pek değinilmemişti sanırım. Grup, olması gerekenden daha seri bir halde radyodan dışarı çıktı. Sullivan söyleşiyi sevmemişti. Biz de Mirc sohbetini yapmak için Superonline’a doğru yola çıktık. Orası çok keyifli geçti ve mutlu bir şekilde otelimize döndük.

Sullivan “Benden bu kadar,” dedi, ben de kafiledeki dört kişi ile Beyoğlu Gizli Bahçe’ye gittim. Gizli Bahçe o zamanlar akşamları rock müzik de çalıyordu. Bizi Jeff Buckley karşıladı, epey keyifli bir sohbetten sonra daha geç olmadan otele döndük…  Benim yolum uzundu çünkü organizatör bana oda ayarlamamıştı. Menajer Tommy bu duruma epey kızdı ve telefon açtık. Neyse ben yakında oturan bir arkadaşımı ayarladım, sabah saat 8.00’de otelde olmam gerekiyordu çünkü. Orada Tommy’nin organizatörü hışımla azarladığını hatırlıyorum.

Konser günü programımız şöyle olacaktı: Ben müzisyenleri alacak ve Sultanahmet çevresini gezdirecektim, saat 13.00’te ise konser salonunda buluşacaktık. Teknik ekip sahneyi kuracaktı. New Model Army’den evvel Radical Noise, The Climb ve Crunch çalacaktı. Konsere Zihni Müzik destek veriyordu, onlar için de önemli bir başlangıçtı. Zihni o yıllar albümler basarak kalıcı bir plak şirketi olmayı kafasına koymuştu ancak işler istediği gibi gitmedi.

Biz tur yaparken Nelson bir müzik dükkanında durmak istedi, ben de Unkapanı’nda Cümbüş’te mola verdim. Acıdır dükkandaki hiçbir müzik aletinin akordu olmadığı için enstrümanları deneyemediler. Bu da dükkanın ayıbıdır. Çıktık, genel tarihi yarımada turumuzu yaptık ve oradan da eski Andromeda’ya, konserin yapılacağı Ministry’ye doğru yola çıktık.

Konser mekanına geldiğimizde Tommy Tee’nin yüzü sinirden kıpkırmızı idi. Bunun nedeni ise bugün bile hayret ettiğim bir olaydır. Konser backline’ı için rider verilmiş ve rider’daki neredeyse her pedal yanlış getirilmiş. Bir zamanlar prova için Kadıköy’deki Trio stüdyosuna gittiğim için Sadi’yi tanıyordum. Sadi, Tommy ile tartışıyordu. Backline çözülmediği için dört grubun da soundcheck’i daha başlamamıştı ve kapılar saat 18:30’da açılacaktı. Tommy backline’da bazı olmazsa olmazları olduğunu ve bunlar gelmezse konsere çıkmayacaklarını söyledi. Bu yaklaşık iki saatlik bir sarkmaydı ve elindeki faks kağıdını havaya kaldırıp “kör müsünüz?!” diye  insanları azarlıyordu. Özellikle overdrive konusunda çok kızmıştı.

Ben grubu sahne arkasına aldım ve The Climb’tan tanıdığım eski dostum Kağan Batır’a durumu izah ettim. O sırada bazı durumlar içeriden halledildi ama ilk kez İstanbul’da çalacak grup için epey stres yarattı. Tabii o anda büyük bir sorun daha patlak verdi: Para. Benim anlaştığım taşıma firmasına para gönderilmemişti, onlar da dönüş transferini yapmamakla tehdit ettiler. O sırada grup backline gelmeyebilir diye Ankara’yı da iptal etme planı yapmaktaydı. Bu arada konser öncesini fotoğraflaması için davet ettiğim arkadaşlarım da karışıklık karşısında şaşırdı. Sonuçta backline geldiğinde New Model Army ve sadece bir grubun daha soundcheck yapabileceği zaman kalmıştı. Menajer Tommy de The Climb’ı seçti. Tabii bu durum diğer gruplar için üzücü oldu ancak tüm bunlar ses sistemini getirenler ve organizatörün yarattığı kargaşa yüzünden yaşanmıştı.

Farkındaysanız, ilginç olan konserin tüm sorunlarıyla ben ilgilenirken kimsenin ortalıkta olmaması. Konser benim için bir yıllık eğitime bedel oldu, onu söylemeliyim. Saatlerimiz 17.00’yi gösterirken belki de günün en ilginç durumu yaşandı ve Tommy yanıma geldi. “Biz her şeyi yazılı olarak yolladık fakat her şeyi sen ve ben yapıyoruz; sahne arkası için bira, cips, su vs. getiren bile yok. Fakat işin en acayibi, ben ısrarla her üye için iki havlu istemişken, bu dahi getirilmemiş,” dedi.

Tabii o an kafamdan aşağı kaynar sular döküldü.  Hemen otele gittim ve 10 havlu istedim. Ancak otel zimmetli olduğu için dışarı havlu çıkarılamayacağını söyledi.  Tüm ısrarlarıma karşın  havlu vermediler. “Dünyaca tanınan bir grup, yakınınızda konser salonu” dememe rağmen bana mısın demedi. Derken saat 20.00’de müdürle görüşebileceğim söylendi, benimse yirmi dakikam vardı…

Dışarı çıktım ve havlu satan bir dükkan aradım. Saat 19.00’a geliyordu, o arada hediyelik eşya satan bir dükkan vardı, oraya girdim ve içeride bazı havlular vardı. Fakat havlular dantelli idi… O an hiç bir önemi yoktu, 10-15 havlu satın aldım ve konser mekanı olan Ministry’ye döndüm. Elimde havluları görünce Tommy’nin bana sarılışını unutamam… ‘The Towel Incident’ konu başlığı ile bir yıl mailleştik hatta…

O sırada The Climb da soundcheck’i tamamlamıştı. Dantelli mor havluları sahneye, pembe olanları ise kulise yerleştirdik. Artık konser saatini beklemekten başka bir sorun kalmamıştı… mı acaba?

Tüm bu olanlar sırasında bilet olayları ile ilgilenen organizatör Cem Bey’i kapıda şoför arkadaş, sıkıştırmış tehdit ediyordu. Araya girdim ve paranın tamamını toparlayıp  transferi yapan arkadaşa verdik. Bu arada konserden zarar ettiğini söylüyordu ki dışarısı ana baba günüydü… Cidden her şeyiyle benim ücretsiz uğraştığım bir organizasyonda içerisi tamamen dolacakken, nasıl zarar etmeyi becerebildiklerini ben hala çözemedim. Bu durumu gören Tommy de sahneye çıkmadan evvel konser parasının kalan diğer yarısını da istedi…

Saatlerimiz 19:00’u gösterdiğinde artık kapılar açılmıştı ve içerisi dolmaya başlamıştı. Benim stresim ise grubu havaalanına bırakana kadar devam edecekti…

İnanın öğlen 13.00’ten akşam saat 19.00’a kadar zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Tommy ile ayrılmaz bir ikili olmuştuk ve o gün her sorunu çözmeyi başarmıştık. Grup sahneye çıktığında sahnedeki havlulara bakıp gülmeye başladık, ikimiz de rahatlamıştık. Bu arada ben de Ankara için transfer yapacak aracı konser salonuna yakın bir yere aldırdım. Tişört ve CD satışını konser sonrası kısa tutacak olmamız grubun canını biraz sıksa da başka yolumuz yoktu…

Konser, sahneye çıkmaya çalışan bir kişiyi Justin Sullivan’ın itmesi dışında sorunsuz geçti. Açıkçası konseri çok da iyi dinleyemedim. Zihni ile bakıştığımızı ve organizasyondan dolayı yaşadığımız hayal kırıklığını hatırlıyorum. “Böyle şeyler olur” diyecek kadar müzik seviyordu ama backline ile ilgili yaşadığımız sorun affedilir gibi değildi. Bir de konser saatine kadar beni organizasyonun ortağı sanan Tommy de olayı net anlamıştı. Uçağı kaçırırsak minibüsle de gidebiliriz dedi bana hatta.

Coşkulu seyirci, grubu gaza getirdi ve iyi bir konser olarak sonuçlandı; ben salonun pek nabzını tutamadım çünkü bazı eşyaları yüklemeye konserin son iki şarkısında başlamıştık. Bir saat sonra araca binip havaalanına yollandık ve uçağa yetiştik. Tommy Tee uçağa binerken bana sarıldı ve İngiltere’deki tüm konserlere davetli olduğumu söyledi. Grup üyeleri ile olmasa da grubun menajeri ile iyi bir dostluk kurmuştum.

Tommy ile üç yıl mailleştik, hatta 17 Ağustos depreminde çok güzel bir mail yollamıştı. Maalesef 2008 yılında Tommy’yi geçirdiği bir kalp rahatsızlığı sonrası kaybetmişiz. Justin Sullivan ile ise İstanbul konseri sonrası 2012 yılında oturup konuştuk. İlk başta hatırlamadı ama sonrasında yarım saat kadar muhabbet ettik. Daha sonra çok fazla Türk arkadaşı ve farklı bağlantıları olmuş İstanbul ile. Son akustik performansında da kısa bir sohbet etme şansımız oldu. Jolly Joker’deki konserde ise Nelson ile keyifli bir sohbet etmiştik…

29 Şubat konserinde ilk İstanbul’a gelen kadrodan sadece Justin Sullivan olacak. New Model Army direnmeye ve güzel müzik yapmaya devam ediyor… Geçirdikleri onca badireye ve kaybettikleri onca dosta rağmen…

We are old we are young we are in this together

https://www.youtube.com/watch?v=5r8CePcYc6I

Tags: , , , ,

İlginizi Çekebilir

10 Soru 1 Playlist | Sunset Stream
Bir Baba Indie Lokal #41 | Islandman

Yazar

Bize Katıl!