BBI YERLİ #74 | “ELZ and the CULT”

BBI Yerli

Projenizin adı nedir?

ELZ AND THE CULT

Projenizin başlangıç tarihi nedir?

10.03.2016

Hangi şehirde yaşıyorsunuz?

İstanbul

Projenizde yer alan müzisyenler ve diğer katkı sağlayanlar kimler?

Umut ELZ – Vokal, Davul, Prodüksiyon (Grubun kurucusu)
Efe Akıncıoğlu – Bass
Burak Kamacı – Synth, Klavye, Prodüksiyon

FET Özyürek, Mert Tanır, Batuhan Ege Örs, Ezgi Beyazıt, Carbon Works – Sürekli birlikte çalışılan görsel tasarım sanatçıları, freelance ekip.
Beste Karataş, İpek Naz Albaş – Freelance Booking
Paul Beahan – PR Sorumlusu (Yurtdışı)
Ali Akdaş (Stüdyo Dodo, Beyoğlu) – Vokal kayıt ve tasarım

Projenizde yer alan müzisyenlerin geçmişte veya devam eden başka projeleri var mı?

Burak Kamacı aynı zamanda ‘Yeni Meta’ isimli grupta klavye, vokal ve prodüksiyonda yer almaktadır.

Grubunuzun tarzı nedir?

Electronic, Pop, Dark-Pop, Dark-Wave, Goth Music

Projenize benzer müzik grupları/müzisyenler?

Depeche Mode, Crystal Castles, KMFDM, Visage

Bugüne kadar nerelerde sahne aldınız?

Peyote Nevizade
Peyote Eskişehir
Noxus Ankara
ZOR Kadıköy
BKM Mutfak Çarşı
Karga Kadıköy
SoFar İstanbul
RGB Santral Studios
Pendor Corner
Indigo Beyoğlu

Sahne aldığınız mekanlarda “mental” olarak eksik veya doğru bulduğunuz şeyler nelerdi?

Genel olarak bütün mekanlarda ortak diyebileceğim eksik ve bence sorun şudur ki mekanlar geceyi tamamıyla projenin, grubun ve müzisyenin doldurmasını bekliyor. Grubun tabii ki önemli bir kitlesi olmalı; en azından 10-15 kişi getirebilmeli fakat bunun tam olarak doğrusu mekanın kendini doldurabilmesidir. Bir ‘venue’ halihazırda kendi kitlesine, ekolüne ve sonik atmosferine sahip olmalıdır. Burada gördüğüm en büyük yanlış bu top tamamen gruba atılıyor, mekan sadece projeyi ayarlıyor ve gerisine kesinlikle bulaşmak dahi istemiyor. Sosyal medya hesaplarından etkinlikleri duyurma, poster, afiş basımı ya da asımı isteme ya da mekanın size katabileceği tanıtımı onlardan rica etme yönelmeleri anında reddediliyor. Mekanlar bu konuda o kadar isteksiz ki yukarıda belirttiğimiz sahne aldığımız yerlerden biri (ismini söylemek istemiyorum) kendi mekanının önüne sürekli rica etsek de afişimizi bile asmak istemedi, etkinlikten birkaç saat önce isteksiz bir şekilde yerleştirildi (az görülen bir noktaya). Yani bu daha çok örneklendirilip anlatılabilir ama özetinde gördüğümüz en büyük birinci eksik mekanların grupları sadece ‘book’layarak’ geriye kalan her şeyi bizlere bırakması ve kitle istedikleri gibi olmayınca -size hiç yardım edilmemesine rağmen- morallerinin düşmesi söz konusu oluyor. Bununla karşılaşınca da bu başarısızlık hissi tamamen bizim üstümüze kalıyor doğal olarak ve hem maddi hem manevi olarak çok yıpratıcı bir şey.

İkinci gördüğümüz en büyük eksik ise -grup içinde ve başka gruplardan arkadaşlarımızla konuştuğumuz bir durum bu- artık hemen hemen alt grup kültürünün bitmiş olması. Bu ne kadar mekanda, ne kadar büyük grupların kendisinde bitiyor emin değiliz (yurt dışı tecrübelerimden çoğu mekanın opening act istediğini söyleyebilirim ama durum her zaman böyle değil) fakat yine de mekanın talep etmesi ya da her yurt dışından gelen ya da yerli büyük ismin altına bir bağımsız grup seçilse ve bu desteklense şu an içinde bulunduğumuz (tüm bağımsız müzisyenler olarak) durum çok daha iyiye gider diye tahmin ediyoruz. Bunu bir eksik olarak görüyoruz ve ne kadar mekan tekelinde olmasa da teşvik edilebilecek bir şey olarak görüyoruz.

Sahne aldığınız mekanlarda “teknik” olarak eksik veya doğru bulduğunuz şeyler nelerdi?

Genel olarak ses sistemi ve havalandırma bütün mekanların ortak eksiği gibi görünüyor. Bunlara biraz daha önem verilip bütçe ayrılabilir açıkçası.

Bir de çoğu mekanda sahne arkası olmuyor, olsa da sahneden alakasız bir yerde olabiliyor. Bizce sahne arkası müthiş önem ve değer taşıyan bir yer. Kendi bakış açımızdan baktığımız zaman biz görsel bir grubuz. Kendi tasarladığımız kostümleri giyen, zaman zaman kaşını gözünü boyayan, gotik müzik estetiğinde ilerleyen bir grubuz. Hazırlık aşamalarımızı bir bar taburesinde ya da mekanın tuvaletinde yapıp daha sonra sahneye gitmek, performansa başlamak için ‘affedersiniz geçebilir miyim?’ tarzı minik laflamalara maruz kalmak biraz can sıkıcı olabiliyor. Bunu söylediğimiz zaman ya da şu an olduğu gibi dile getirdiğimiz zaman saçma ya da burnu havadalık olarak görülüyor ama tam tersini düşünüyorum. Sahne arkası müzisyenin kutsal mekanlarından biridir, kendini materyal ve mental olarak hazırladığı yerdir.

Organizasyonlara ilişkin eksik veya doğru bulduğunuz şeyler nelerdir?

Tanıtım eksikliklerinden yukarıda bahsetmiştim, buraya da uygulayabiliyorum sanırım.

Bu konuda ilham verebileceğini düşündüğüm için In The Void ve Sibel Engingök’ten bahsetmek istiyorum. Kendisi gerçekten takdir edilesi bir tutumla hazırladığı Fill The Void etkinlik serilerinden birine bizi davet etti. Normalde (özellikle Türkiye’de) büyük organizasyon şirketlerinden bekleyeceğiniz bir planlama ve şevk ile işini yapıyor; biz kendisi ile tanıştığımızda çok sevinmiştik ve çok şaşırmıştık. Şöyle ki isminiz, kitleniz, ne kazandırdığınız, ne götürdüğünüz hiç önemli değil. In The Void ekibi sevdikleri ve birlikte çalışmak istedikleri bağımsız grupları alıyor, onların kalacak yerlerini ve yol ihtiyaçlarını karşılıyor ve kendi etkinlik serisini oluşturuyor. Bunları yaparken hemen hemen hiçbir şey de kazanmıyor. Biz Ankara’ya gitmiştik In The Void ile birlikte, ilk kez İstanbul dışına çıkıyoruz ve heyecanlıyız aynı zamanda uzun süredir hayranı olduğum Art Diktatör ile tanışacağım için heyecan daha da artıyor. Sibel’e neden Ankara ve Noxus diye sorduğumda özellikle bu tarz yerleri seçtiğini, bizim İstanbul’da dinleyip gördüğümüz her şeyi yaşadığımız şehir dışında da deneyimlememizi istediğini söyledi. Gerçekten bütün organizasyonda ve süreçte tek motivasyonu buydu ve haklıydı. Setimiz bittiği zaman yanımıza 5-6 kişilik bir arkadaş grubu geldi, bizi daha önce dinlediklerini söylediler ve In The Void’in yaptığı şeyi takdir ederek talebin yüksek olduğundan fakat kimsenin bu tarz organizasyonlarla uğraşmamasından yakındılar. Genel olarak mükemmel bir deneyimdi, organizasyon bu kadar iyi bir amaç ve motivasyonla yapılınca da isterse en büyük felaket başınıza gelsin, pek de sizi etkilemez bir hale geliyor. Organizatörün, organizasyon planının mental olarak sürece ve performansa etkisi çok büyük.

Daha önce festivallerde yer aldınız mı? Bu deneyimlerinizi kısaca anlatır mısınız?

Maalesef hiç festival deneyimimiz olmadı.

Konserlerinize gelen dinleyici kitleniz “genel olarak” kimlerden oluşuyor? Kitlenizin konserlerden sonraki tepkileri genellikle neler oluyor?

Biz karanlığı temsil ediyoruz. Dışta kalmışlığı temsil etmeye çalışıyoruz oldukça. Lirik, melodik ve teatral olarak müziğimiz, performansımız bunu yansıtıyor ve böyle bir temel üzerine kurulduk, ilerledik. O yüzden aynı bizim gibi problemli tipler geliyor konserlerimize. Çok eğleniyorlar, bazen görüyoruz kafalarının içinde kayboluyorlar. Bu proje hakkında bizi en çok tatmin eden şey de bu oldu. Biz şarkılarımızı sahne alırken ne hissediyorsak bizimle aynı şeyleri hisseden belki de daha fazlasını hisseden bir kitleye ulaştık. 10-15, 50-70 kişi hiç fark etmez. Bir konserimizde son şarkımızı çalarken sadece 2 kişi kalmıştı, konserden sonra hep birlikte gidip karanlığın sanatını, acının romantizesini kutladık; biralarımızı tokuşturduk.

Sahne aldığınız yerlerden bir ücret alıyor musunuz? Aldığınız ücrete ek olarak size sağlanan yan haklar nelerdir?

Olmalı tabii ki ama olmuyor maalesef. Evet komik rakamlar almak ve yannda 3 bira fişiyle geceyi kapatmak artık resmen bir standarda dönüştü. Çoğu zaman yeni insanlara ulaşmak, ürettiğimiz işi canlı sergilemenin hazzına varabilmek için sahne alıyoruz. Yoksa aldığımız ‘kaşeler’ ya da yan haklar ne bizim o geceye çıkmadan önceki provamızı karşılayabiliyor, ne yolumuzu ne de yemeğimizi. Gruba yapılan görsel ve işitsel donanım yatırımını saymıyorum bile. Eleştirimi açıkçası şu an pek de dile getirmek istemiyorum; bu konuda biraz artık kendimi tekrarlamaya başladım ve ”dilimde tüy bitti”.

Kayıtlarda veya sahnede kendi eserlerinizi mi yoksa uyarlama (cover) eserleri mi seslendiriyorsunuz?

Beste, Uyarlama (cover)

Yayınlanmış “albüm”, “kısa çalar”, “tekli”leriniz var mı?

Sırasıyla;
-I Did This to Myself – İlk Tekli (11 Kasım 2016)

-All In My Head – Promosyon Teklisi (17 Şubat 2017)

-Polycephaly – İlk Albüm (10 Mart 2017)

-Monochrome – İkinci Tekli (1 Aralık 2017)

-Reflect Your Pain + She Was Misunderstood – Maxi Single (22 Haziran 2018)

Projenizde yer alan eserler “tasarım” olarak neyi ifade ediyor?

Bizim müziğimizde duygunun yeri çok önemli. Aslında duygudan ve insani karmaşadan uzak olan ‘robotik’ vokaller ve altyapıları kullanarak buradan hissi bir atmosfer yaratıyoruz. Sound’umuzu oluştururken geç 90’lar ve erken 2000’ler ses tasarım formülleri, şarkı yapıları önemli değer taşıdı. Şarkı sözlerini yazarken ise genelde deneysel yollar kullanmayı seviyorum. İlk albümümüz Polycephaly tamamen cut-up yöntemi ile yazıldı. Cut-up aslında Dadaist bir yazım tekniği. Dadaizm’den önce kullanılmış olsa da bu dönemde en yoğun kullanımına ve karakterizasyonuna rastlıyoruz. Aynı zamanda daha ileri zamana baktığımızda grubun üzerinde etkisi çok büyük olan David Bowie’nin de kullandığı yazım yöntemlerinden biri. Ben cut-up yöntemini kullanımımı şu şekilde özetleyebilirim size; bir bütün yazmaktansa her an her yerde hissettiğim, aklıma gelen anlamlı ya da anlamsız cümleleri bir kenara yazıyorum. Daha sonra sanatsal ve kişisel gelişimimi en çok etkilemiş filmlerin repliklerini, kitaplar ya da dergiler arasından çıkardığım satırları da alıyorum. Bunları kelime kelime ayırarak keserek biçerek kaba bir bütün meydana getiriyorum. Ortaya soğuk, duygulardan uzak, gelişigüzel oluşmuş fiziksel bir şiir çıkıyor. Daha sonra bunun üstünde kendi ayarlarımı da çekerek şarkı sözlerimi yazıyorum.

Uyarlama (cover) eserler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cover eserleri yanlış bulmuyorum, hatta grup yada birey için de anlamlıysa daha da güzel. Grubun da kendi eserlerini dinletemediğini düşünüp cover yapmasına karşı değilim, eğer set arasına bir iki cover yerleştirilip motivasyon bu oluyor ise. Kendi tercihleridir, bunun doğrusu ya da yanlışı olmadığını düşünüyorum, setinin içine cover katarak seyirciyle buluşma noktası yakalamak istiyorsa kesinlikle müzikal bir tercihtir, grubun kendi duruşudur. Yanlış bulduğum nokta cover’ın nasıl yapıldığı. Arkadan karaoke altyapısı gibi geliyorsa; grubun ekolünün üstüne hiçbir şey katılmamış, üzerinde hiç düşünülmemiş, direkt internetten bulunan tab’lerin üzerine çalışıp gelinmiş cover eserine ısınamıyorum. Cover bu olmamalı. Grubun cover esere karşı duruşu da bu olmamalı. Eğer bir cover dinliyorsam o şarkının grup ile birlikte nasıl evrildiğini dinleyebilmek, onların şarkıyı nasıl şekillendirdiklerini görmek isterim. Böyle de olmalı diye düşünüyorum.

Yayınlanmış veya yayınlamaya hazır kayıtlarınızı nerelerde gerçekleştirdiniz?

Kayıtlar genelde evde ya da Stüdyo Dodo, Beyoğu’nda alınır, oralarda durur.

Kayıt öncesi ve kayıt deneyimlerinizden bahseder misiniz?

Grup olarak yeniyiz. Şu an ilk defa birlikte bir şeyler yapıyoruz. Bundan önce ben solo olarak çalışıyordum, üretimlerim kendime aitti ve evde yapıyordum. Şu an genelde ben (Umut) bir vokal melodisi ya da davul yürüyüşü yazıp Burak ve Efe ile paylaşıyorum. Bunun üzerine herkes kendi rotasını düşünüyor, tasarlıyor. Beğendiğimiz, ısındığımız parçaların üstüne üçümüz evde bir araya gelerek üretmeye başlıyoruz. Üretimimiz çok hızlı, elimizde şu an neredeyse 100’e yakın bitmiş/bitmemiş halde yayınlanmamış eser mevcut ve her gün üretime devam ediyoruz.

Miks ve mastering için kimlerle çalışıyorsunuz?

2013-2018 yılları arasında sürekli olarak Stüdyo Dodo’dan Ali Akdaş ile çalıştık. Kendisini çok severiz. Grubumuzun üzerinde manevi desteği çok büyüktür ve çalışmamızdan da çok memnunuz. Vokal mixleri ve kayıtlarını hala kendisiyle alıyoruz fakat prodüksiyon, mixing ve mastering için an itibarıyla Ampirik Records ve Mustafa Sarıoğlu ile çalışıyoruz. Memnunuz.

Provalarınız için kendinize ait bir çalışma ortamınız var mı? Çalışmalarınızı ne kadar sıklıkla sürdürüyorsunuz?

Evde prova çok nadir alıyoruz. Genelde kişisel provalar evde alınıyor, herkes setlist’e kişisel hazırlanıyor. Provalarımızı stüdyolarda alıyoruz. Ayda en az 3 prova almaya, prova alamıyorsak da bir araya gelmeye çalışıyoruz. Grup olarak üçümüzün de kişisel programları ve dinamikleri çok farklı. Fakat bu projenin vizyonuna inandığımız için ve istekli olduğumuz için vaktimizi ayırıyoruz. Konser öncelerinde ise genelde en az 2 prova her zaman alırız konserin olacağı hafta.

Prova ve kayıt stüdyoları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Maalesef hemen hemen hepsi -en azından bizim bulunduğumuz stüdyolar- çok küçük ve ekipman olarak tatmin edici değil.

Eserlerinizi hangi platformlarda yayınlıyorsunuz? Bu platformların eksileri ve artıları nelerdir?

Tüm dijital platformlar ile çalışıyoruz, genel olarak da hepsinden memnunuz.

Projenize ait sosyal medya hesapları nelerdir?

https://soundcloud.com/elzandthecult

https://www.facebook.com/ELZANDTHECULT

https://twitter.com/ELZANDTHECULT

https://www.youtube.com/channel/UCVlxoKafdVEk6TfulyxE7Nw

https://www.instagram.com/ELZANDTHECULT

Dinleyiciler, mekanlar veya organizatörler size nerelerden ulaşabilir ve kiminle iletişime geçebilir?

elzcontact@gmail.com adresinden iletişime geçebilirler.

– – –

Siz de müzik projenizle BBI Yerli‘ye katılmak istiyorsanız, detaylı bilgilere linkin içerisinden ulaşabilirsiniz.

www.birbabaindie.com/?p=7491

Tags: , , , ,

İlginizi Çekebilir

Yerli sahnede, bol synth’li 80’ler yolculuğu: “Tunca – Leave Us”
“Bir Baba Indie [mecra]’da” 11 Temmuz’da Dolu Kadehi Ters Tut’u konuk ediyor!

Yazar

Bize Katıl!