1. Bölüm: Müzik sektörü “iyimser” mi davranmalı yoksa “karamsar” mı?

İnceleme

MÜZİK SEKTÖRÜNÜN CORONAVIRUS ile İMTİHANI

1. Bölüm: Müzik sektörü “iyimser” mi davranmalı yoksa “karamsar” mı?

Türkiye’de ilk Covid-19 vakasının açıklandığı haftadan beri üzerinde çalıştığım bu yazı dizisini yayınlamakta aceleci davranmaktan kaçındım. Dünyada ve Türkiye’de pandeminin gidişatına dair gelişmeleri mümkün olduğunca yakından gözlemlemeye özen gösterdim. Zira müzik sektörünün geleceğini de ancak bilimsel gelişmeler ışığında yorumlayabileceğimizin farkındayım.

Her ne kadar temennimiz bir an önce konser ve festival sahnelerinin önünde toplanmak olsa da bilim insanları ve otoriteler tarafından yapılan açıklamalar bunun çok yakın bir tarihte mümkün olamayacağını gösteriyor. “İyimser olmak” ve önümüzdeki yazın en azından bir noktasında konser ve festivallerin gerçekleşebileceğini “ummak” psikolojik anlamda bize iyi gelen düşünceler olsa da maalesef bilimsel bir dayanağa sahip değil. Öyleyse tam olarak şu anda ne düşünmemiz, müzik sektörü için nasıl bir eylem planı yapmamız gerek? Her şeyin sütliman olduğu illüzyonu içerisinde etkinlikleri birkaç ay sonraya ertelemek veya önümüzdeki yaz gerçekleşecek etkinliklerin planlama ve tanıtım çalışmalarına devam etmek ne kadar gerçekçi? Normal şartlarda olmadığımızı bir an önce kabullenmek ve alıştığımız söylemin dışına çıkmak, vakit kaybetmeden daha gerçekçi adımlar atabilmemiz için bize fayda sağlayacak tek yol gibi görünüyor.

10 Nisan tarihinde The New York Times Magazine‘de yayınlanan “Restarting America Means People Will Die. So When Do We Do It?” başlıklı makalede Pennsylvania Üniversitesi Sağlık Dönüşüm Enstitüsü Direktörü Zeke Emanuel‘in, konserleri de kapsayan toplu buluşmalara dair yorumu dünya basınındaki müzik yayınlarında ses getirdi. Emanuel, sosyal mesafenin korunabileceği birtakım işyerlerinin nispeten yakın zamanda mesaiye başlamasının mantıklı olduğunu; konferans, konser, spor müsabakaları gibi büyük toplanmaların ise en son geri dönecek etkinlikler olduğunu düşünüyor: “Gerçekçi olursak, bu büyük buluşmalar en erken 2021 sonbaharında yeniden başlayabilir.” Bu tür büyük etkinliklerin Ekim 2020’ye ertelendiğini duyunca insanların bunun mümkün olduğuna nasıl kanaat getirdiklerini anlamadığını da ekliyor.

Sürecin “ilk başta tahmin ettiğimizden” çok daha uzun sürebileceğini bilim insanları her ne kadar anlatmaya çalışsa da halen inkar evresinde olduğumuzu gözlemliyorum. Bir mucize olursa ve sezon her zamanki gibi eylül ayında açılabilirse epey şanslı olacağımızı söylediğimde çevremde genellikle “karamsar” olmakla suçlanıyorum. Halbuki gerçeklerin beklentilerimizle örtüşmemesi gerçekçi bakış açılarını karamsar kılmaz. Maalesef “iyimser” olmanın bilimsel verilere ve gerçeklere kulaklarını kapatıp hep daha iyi, daha güzel, güneşli günler “ummak” ile eşdeğer görüldüğü bir hâletiruhiye içerisindeyiz. Bu “iyimser” ruh halini biraz da şimdiye kadar ülke gündeminin son senelerde sık sık sekteye uğrattığı konserlerin bir an önce yeniden başlaması için takınılan tavra benzetiyorum. Hep iyi düşünmek, umutlu olmak, bir an önce her şeyin normale döneceğine duyduğumuz “inanç”… Bir umuttu yaşatan müzik sektörünü. En azından bu topraklarda. Ta ki coronavirus’e kadar.

Bu defa ise bir pandemiyle karşı karşıyayız; sınav soruları çalışmadığımız yerden geldi. Bu da demek oluyor ki içinde bulunduğumuz durumu her zamanki söylemimizle anlamlandırmaya çalıştığımızda sınıfta kalmamız kuvvetle muhtemel. 15 Nisan tarihinde The Guardian‘da yayınlanan “Should I stay or should I go: how coronavirus is jeopardising music festivals” başlıklı yazı şöyle başlıyor: “2020 festival sezonu bitti – yoksa bitmedi mi? Bazı etkinlikler sonbahara ertelenmeye çalışılıyor fakat yine de gerçekleşme ihtimalleri pek yüksek görünmüyor.” Dünyadaki uluslararası ve yerel festivallerin bir kısmı 2020 için tamamen iptal edilirken Primavera gibi bazı büyük festivaller de etkinliklerini ağustos, eylül veya ekim aylarına ertelemek için şanslarını zorluyorlar. Mayıs ayından 26-30 Ağustos tarihlerine ertelenen Primavera, bu ertelemeye rağmen bilet sahiplerine şimdilik iade hakkı bile sunamıyor. Fransa ülkenin sosyal hayata kademeli olarak döneceğini, toplu etkinliklerin ise temmuz ayından önce başlamayacağını belirtti. Danimarka 1000 kişiden fazla insanın bir araya gelmesini gerektiren etkinlikleri şimdiden eylül ayına kadar yasakladı. Almanya eylül ayına kadar tüm sosyal etkinlikleri yasakladı ve barların şimdilik kapalı kalacağını duyurdu. Uzun lafın kısası, kimi ülkeler şimdilik “en azından” hangi tarihe kadar bu etkinliklerin gerçekleşemeyeceğini belirtiyor fakat bu tarihlerin ertelenebileceği ihtimali mevcut. Kimi ülkeler ise henüz herhangi bir tarih belirtmekte zorlanıyor, şimdilik belirsiz bir tarihe kadar bu etkinliklerin gerçekleşemeyeceğini söylemekle yetiniyor.

James Blunt @ Hamburg (11 Mart 2020)

Yukarıda bahsi geçen The Guardian makalesinde belirtilen önemli bir nokta da küresel bir endüstrinin parçalanarak devletlerin kurallarına tabi hale gelmesi. Her devletin pandemiyle mücadele kapsamında farklı önlemler almasıyla oluşan seyahat özgürlüğü konusundaki kısıtlamalar da farklı ülkelerde yaşayan sanatçıların ve elbette dünyanın çeşitli ülkelerinden büyük festivallere katılmak için seyahat eden festival katılımcılarının karşılaşacağı önemli bir engel. Önümüzdeki aylarda hangi devletin nasıl önlemler alacağı ve sınırlarını ne zaman açacağının belirsiz, açıklanan önlemlerin ise her an değişikliğe uğramasının söz konusu olduğu bir dünyada uluslararası festivallerin gerçekleşme şansının yok olduğunu itiraf etmemiz gerek. Sonbaharla birlikte başlayacak kış sezonunda da birtakım önlemlere uymak koşuluyla çeşitli ülkelerdeki performans mekanlarının açılmasına izin verilse bile yukarıda bahsettiğim kısıtlamalardan ötürü yurt dışından booking yapan mekan ve festivallerin lokal sahneye yönelip daha “bölgesel” programlar hazırlaması kuvvetle muhtemel görünüyor.

David Crosby, 14 Mart’ta GQ‘da yayınlanan “David Crosby on Being A Musician in the Age of Coronavirus” başlıklı röportajında gelecek yaz çıkacağı turne iptal olduğu takdirde çok ciddi maddi sorunlar yaşayacağını ve büyük ihtimalle evini kaybedeceğini dile getirmişti. Mayıs ayında başlayıp Noel’e kadar devam edeceği turnenin akıbeti belirsizdi, David Crosby ise konserlerinin iptal haberlerini almayı beklerken elinden hiçbir şey gelmediğini söylüyordu.

Çağan Tunalı

Yılların sanatçısı David Crosby’yi evsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan bu pandemi; bırak dünya turnesine çıkmayı, çoğunlukla kendi şehrinde verdiği konserlerle çoğunlukla kıt kanaat, belki de borç harç içinde yaşamaya alışmış sanatçılar için nasıl bir tehlike teşkil ediyor? Youtube’taki Noiseist kanalında yayınlanan “Corona’nın Müzik Sektörüne Etkileri” başlıklı videoda Çağan Tunalı, “Müzik sektörü zaten imkansızlıklar içinde yaşadığı ve müzik sektöründeki insanlar da imkansızlıklar içinde var olduğu için şimdiye kadar nasıl kendilerini toplamanın yolunu buldularsa yine bulacaklardır” diyor. Tunalı’nın müzisyenlerin işlerine duydukları tutkuyu dayanak alarak sarf ettiği bu cümle, manasız bir iyimserlikle karıştırılmasın. Zira pek çok önemli noktaya değindiği için mutlaka tamamını izlemenizi tavsiye ettiğim videoda 2000’lerden sonra müziğin “bedava” bir ürüne dönüşmesiyle sanatçıların tek gelir kaynağının canlı performanslar haline geldiğinden de bahsediliyor. Bu da Çağan’ın deyişiyle her bestecinin, her icracının mutlaka performe etmek, dolayısıyla da sahneye çıkmak durumunda kaldığı bir dönemi beraberinde getirdi. Yukarıda bahsi geçen David Crosby’nin de aralarında yer aldığı dünyaca ünlü pek çok sanatçının streaming gelirlerinin düşüklüğü nedeniyle dijital platformları sert bir biçimde eleştirdiği de düşünülürse yerel sanatçıların büyük çoğunluğunun streaming gelirleriyle hayatlarını idame ettirmekten çok uzak bir noktada durduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hal böyle olunca 2020 yılında birçok sanatçının temel gelir kaynağını canlı performanslar oluşturuyor.

Bu süreçte sanatçıların yaşayacağı ekonomik zorlukların yanı sıra ses mühendisleri, ışıkçılar, menajerler, turne ekipleri, performans mekanı ve organizasyon şirketlerinde çalışan ekipler, müzik stüdyolarında çalışanlar, festivallerde dönemsel çalışan görevliler gibi diğer sektör aktörlerinin de geçim kaynakları çoğunlukla tamamen yok oldu. Deftones mart ayında başlayacağı Avustralya ve Yeni Zelanda turnesinin iptal olması üzerine tüm resmi Deftones ürünlerinin satışından elde edilen kârı turne ekibine takdim edeceğini açıkladı. “Turne ekibimiz sizin için yaptığımız tüm şovları gerçekleştirmemizde hayati önem taşıyor” açıklamasını yapan Deftones’un turne ekibine destek olma yöntemi kendi durumları için efektif olabilir. Türkiye’de ise merch kültürü yeraltı sahnesindeki DIY etiğini benimseyen sanatçılar dışında pek de yaygın sayılmaz; kaldı ki onların da merch satışından kendi müzik üretimlerini finanse etmeleri veya hayatlarını idame ettirecek bir gelir sağlamaları söz konusu değil. Bu dönemde destek toplamak amacıyla merch satışı yapmayı denemek elbette yerel sahne için de olası bir yöntem olmakla birlikte ekonomik krizin ve belirsizliğin giderek derinleştiği bir dönemde insanları temel ihtiyaçları dışında herhangi bir harcama yapmaya ikna etmenin kolay olmayacağını öngörmek de zor değil.

Can Kazaz

Her ne kadar müzik grupları çoğunlukla streaming gelirlerini üyeler arasında paylaştırsa da solo sanatçıların orkestralarında yer alan müzisyenler konserlerin iptal olmasıyla birlikte tüm gelir kaynaklarını kaybetmiş oldular. Anaakım veya alternatif sahnede sanatçılara eşlik eden; kafe, bar, restoran gibi mekanlarda düzenli program yapan veya ekstralara giden, buralardan elde ettikleri kaşelerin dışında herhangi bir düzenli gelir kaynakları bulunmayan müzisyenler için bu dönemde nasıl bir gelir kaynağı oluşturulabileceği ivedilikle çözüm getirilmesi gereken bir konu. Yerli sahnede bu alanda çözüm odaklı hızlı ve efektif bir adım müzik sektörünün olumlu yönde değişimi için her daim yaratıcı fikirler üretmeye kafa yoran sanatçı Can Kazaz‘dan geldi. 27 Mart tarihinde Patreon üzerinden bir kampanya başlatan Kazaz, bu platformdan elde edeceği aylık gelirleri hiç pay almaksızın birlikte çalıştığı müzisyen arkadaşlarının yanı sıra yine ekibinde bulunan ses mühendisine ve ışık & sahne tasarımcısına ödeyeceğini açıkladı. Kazaz, Patreon hesabında 500€ biriktikçe de kendi Youtube kanalından tek başına konser vereceği bir canlı yayın gerçekleştirmenin yanı sıra hamilerine özel imzalı CD, canlı sohbet, konserlerde kulis buluşması gibi ayrıcalıklar da sundu. Sürecin başından itibaren markalarla herhangi bir iş birliği gerçekleştirmeyen ve kendi sosyal medya hesaplarından canlı yayında konser vermeyen Can Kazaz, bu tercihinin sebebini şu sözlerle açıklıyor: “Bu dönemde online konserleri ve canlı yayınları kendim için bir fırsat olarak görmek yerine, yapacağınız aylık otomatik ödemeleri isimlerini yazdığım beş sahne arkadaşıma ödeyeceğim. Bütün çabam müziği canlı olarak sahneleyebilmemizi sağlayan ve stüdyo kayıtlarında icra eden emekçilerin varlığını sürdürebilmek için, isterse her sanatçının uygulayabileceği somut bir model oluşturmak adına.” Can Kazaz’ın Patreon’da başlattığı kampanya maalesef amaçladığı hedefe ulaşamadığı için 21 Nisan’da katılım düşüklüğü sebebiyle iptal edildi.

Yerli sahnede canlı konser yayınları için gerçekleştirilen marka iş birliklerinden kazandığı kaşe ile ekiplerine ve sahnede kendilerine eşlik eden müzisyenlere ödeme yapan başka solo sanatçılar ve projeler de olduğunu biliyorum. “Yardım, göstermeden yapılmalıdır” adabına dayanarak bu çalışma usulünü duyurmaya gerek duymayan veya yanlış anlaşılmaktan kaçınan sanatçılar olduğunu tahmin etmek zor değil. Oysaki içinde bulunduğumuz süreçte sanatçı ekiplerinin mağduriyetine hızlı çözüm bulmak amacıyla bu anlayışın yerleşmesini sağlamak için daha fazla dile getirilmesinin faydalı olabileceğini de göz önünde bulundurmak gerek. Bu noktada neden bu tavrın “gizlice” değil de “göstererek” yapılması gerektiğini anlamak için Can Kazaz’a bir defa daha kulak vermekte fayda var: “Konserden kazanılanların bölüştürülmesindeki iyi niyete çok saygı duyuyorum, harika bir dayanışma ama bunun sosyal bir davranışa, harekete dönüşebilmesi için ayan beyan açıkça yapılması gerekiyor bence. Çünkü bu zekat gibi veya hayır kurumu bağışı gibi bir şey değil. Emek karşılığı ödenen ufak da olsa güvence katkısı. Konser dünyasında bugüne kadar güvencesiz çalışmış tüm bu insanların fedakarlıklarının karşılığını zor zamanda ödemek ve bunu açık, meşru bir harekete dönüştürmek dışında seçenek göremiyorum.

Birleşik Krallık’ta Musicians Union, ABD’de Sweet Relief Musicians Fund, Recording Academy’nin MusiCares‘i gibi pek çok kuruluş bağış toplama yöntemiyle müzik sektörü için destek fonu oluşturmaya başladı. Spotify, sanatçıların kendi sayfalarına Cash App, GoFundMe veya PayPal link’leri eklemesine imkan tanımak için Cash App ile bir ortaklık başlattı. Bandcamp 20 Mart tarihindeki tüm satış gelirlerini hiçbir kesinti yapmaksızın sanatçılara ödedi; saniyede 11 ürün satışıyla normal bir cuma gününün 15 katı satış gerçekleştirdi. Mart ayında abonelerin siteye yüklediği yeni kayıtlarda %50 artış gözlemleyen Souncloud, coronavirus’ün yarattığı krize çözüm sunmak amacıyla Twitch ile canlı yayın ortaklığı kurdu.

Bu esnada Türkiye’de de organizatör, menajer ve canlı müzik mekanlarının temsilcilerinden oluşan bir ekip Kültür Bakanlığı ile iletişime geçti. CES Productions‘tan Volkan Bozacı‘nın Twitter hesabından duyurduğuna göre 18 Mart tarihinde dört temsilcinin bakanlık ile gerçekleştirdiği toplantının gündemi acil sorunlara odaklanmış: “Öncelikli amaç müzik sektörü çalışanlarının işlerin durduğu bu noktada geçimlerini sağlayacak sistemleri kurmak, canlı müzik mekanlarının, organizasyon ve menajerlik şirketlerinin vergi borçlarını ötelemek, şirketleri KGF kredilerinden yararlandırmak, kira vb. giderlerini düzenlemek, müzik sektörünün devlet destek ve teşviklerinden yararlanmasını sağlamaktır. Sektörün reel ekonomiye dönüşmesi konusunda yol haritası çizilmiştir. KDV, rüsum, stopaj gibi konularda devlet desteği talebinde bulunulmuştur. Mekanların ve şirketlerin kira, çek ve senetleri konusunda destek talebinde bulunulmuştur. Önemli bir sorun olan bağımsız olarak müzik yapan müzisyenlerin şu anda geçimlerini sağlamak üzerine neler yapılabileceği konuşulmuştur. Bakanlık sertifikası yolu ile bu sektör müzisyenlerinin destek alabilecek duruma getirilmesi önerisi doğmuştur.” Ankara Büyükşehir Belediyesi ise 3 Nisan tarihinde resmi Twitter hesabından koronavirüs salgını sürecinde mekanların kapanmasıyla işsiz kalan müzisyenlere gıda desteğinde bulunmaya başladığını, ayrıca müzisyenlere nakit desteğinin de yakında başlayacağını duyurdu. MSG, MÜYORBİR ve MESAM temsilcilerinden oluşan bir heyet, 23 Mart tarihinde Kültür ve Turizm Bakanı ile yaptıkları görüşmede müzik sektörünün tedbir paketinden yararlanan sektörler arasına alınması ve tüm vergi mükellefi üyelerinin tedbir paketine dahil olması başta olmak üzere meslek birliklerinin ortak taleplerini iletti. Tabii yukarıda bahsettiklerim, müzisyenlerin içinde bulunduğumuz günlerde ve ne kadar süreceği bilinmeyen önümüzdeki dönemde ekonomik çöküş yaşamalarını önlemek için ilk etapta atılan adımlardan sadece bazıları.

27 Mart’ta yeni albümünü yayınlayan dünyaca ünlü sanatçı Dua Lipa, 2020’den tamamen vazgeçmiş olacak ki nispeten gerçekçi bir yaklaşımla 2021 Ocak ayında başlayan turne takvimini açıkladı. Taylor Swift de resmi Twitter hesabından yaptığı açıklamada dünyanın dört bir yanında sağlık kuruluşları ile hükümetlerin belirsiz bir tarihe kadar büyük çaplı toplanmaları uygun bulmadıkları için fanlarını korumak amacıyla sağlık otoritelerinin yönlendirmelerine binaen 2020’deki tüm konserlerini iptal ettiğini belirtti. Özellikle global çaptaki turne takvimleri, festival programlamaları gibi işlerin çoğunlukla minimum bir yıl önceden planlama gerektirmesi de şu anda süregiden belirsizlikte sektörün yalnızca bu sene için değil, 2021 ve daha sonrasının programlamaları için bile elini kolunu bağlayan faktörlerden birisi. Günler ilerledikçe yaz aylarındaki küçük, orta ve büyük ölçekli global veya yerel festivallerin yaz sonu veya sonbahar aylarına ertelenme ya da 2020 için tamamen iptal edilme haberlerini alıyoruz. Ne zaman toplu buluşmaların bir sağlık tehdidi sayılmayacağını bilmeksizin kültür sanat ve eğlence sektörlerinde programlama yapmak ne kadar olası? Kaldı ki tüm gezegene ekonomik anlamda yüklü bir fatura çıkaracağı şüphesiz olan bu pandeminin tam göbeğindeyken geleceğe dair herhangi bir bütçe planlaması yapabilmek mümkün mü? Kendisini Amerika’nın en büyük bağımsız promoter’ı olarak tanımlayan ve Outside Lands gibi festivaller düzenleyen Another Planet Entertainment CEO’su Gregg Perloff, Rolling Stone‘a verdiği röportajda bazılarının geleceği tamamen yanlış yorumladığını, bu krizin ardından çok büyük fırsatlar doğacağını belirtiyor. Coronavirus’ün uzattığı limonlarla limonata yapmak istediklerini ekleyen Perloff, bu krizin sonunda canlı performans işinde hayatta kalanların yalnızca Live Nation ve AEG gibi devler olmayacağını, bu dönemde krizi iyi yönetebilen ve diğerlerinden daha çok çalışanların ayakta kalabileceğini, oluşacak boşlukların da yeni şirketler tarafından doldurulacağını belirtiyor: “Amerika’daki restoranların %40’ının batacağını söylüyorlar. Bunu duyduğunda gerçekten korkunç bir istatistik olduğunu düşünebilirsin ama öte yandan ‘işte benim için bir fırsat, her zaman bir restoran açmak istemiştim’ diyen birileri de olacaktır.” Salgının hemen ardından canlı müzik sektöründe yeni fırsatlarla dolu güllük gülistanlık bir ortam doğar mı yoksa bu kendi deyişiyle “iyimser bakış açısı” yalnızca Perloff’un hüsnükuruntusundan mı ibaret şimdilik bilinmez ama uzun vadede hem yerel hem de global tekellerin yıkılması, bağımsız yeni aktörlerin oyuna girebilecek olması yönünde kayda değer bir okuma sayılabilir.

Plan B, İsveç (Fotoğraf: Gianluca La Bruna)

16 Nisan’da NME‘de yayınlanan “The only show in Europe: inside Sweden’s controversial socially distanced gigs” makalesi şu an Türkiye’de de can çekişen mekanların açıldıktan sonra izleyebilecekleri stratejilere dair ilham verebilecek nitelikte bilgiler içeriyor. İsveç’in üçüncü büyük şehri olan Malmö’de bulunan Plan B isimli bağımsız performans mekanı konserlere devam ediyor. NME’deki yazıya göre şu anda Avrupa’daki tek konserler Plan B’de gerçekleşiyor. İsveç’te sokağa çıkma yasağı uygulanmasa da sosyal mesafelenme anlamında birtakım kısıtlamalar getirilmiş. 50 kişiden daha fazla insanın bir araya gelmesini yasaklayan genelgeye göre masaya servis yapmak ve sosyal mesafe koşullarını gözetmek şartıyla bar ve restoranlar açık kalabiliyor. İsveç’teki müzik mekanlarının büyük çoğunluğu mart ayının ikinci haftasından itibaren kapanmaya başlamış. Plan B ise 7 Nisan’da tamamen yasal olarak sahnesini sanatçılara, kapılarını konser izleyicilerine yeniden açmış. Normal şartlarda 350 kişi kapasiteli mekanda seyirci sayısı 40 kişiyle sınırlandırılmış. Böylelikle grup üyeleri, ses mühendisi ve mekan personeliyle birlikte 50 kişi kuralı çiğnenmemiş oluyor. Seyirciler arasında sosyal mesafe korunuyor, konser esnasında içki almak için bara gitmek yasak, POS makinesi ve siparişler personel tarafından ayağınıza getiriliyor. Elbette bu zor şartlara rağmen mekanı açık tutmakta ısrarcı olmak maceraperestlikten değil. Mekan sahibi Carlo Emme, içinde bulundukları durumu NME’ye şöyle anlatıyor: “İronik bir biçimde mekanımız Plan B’nin bir B planı yok. Eğer mekanı açmazsak ve kimse buraya gelmezse mekan batar. Bu kadar basit.” DIY müzik kültüründe yaratıcılıkla yoktan var etmenin yolunu bulmayı hayat tarzı olarak benimsedikleri için yine hayatta kalmanın bir yolunu bulacaklarını ekliyor. İsveç’te mekanlar açık, fakat insanlara evde kalmaları tavsiye ediliyor. Carlo Emme, mekanların temel masraflarını karşılayabilecekleri herhangi bir devlet desteğinin söz konusu olmadığını belirtiyor.

Türkiye’de şu an can çekişen ve belirsizlik içerisinde geleceğe dair herhangi bir plan yapamayan tüm bağımsız mekanların benzer durumda olduğunu söylemek mümkün. Türkiye’de şimdilik mekanlar 30 Nisan’a kadar bir genelge ile kapatılmış durumda olsa da yasağın uzayabileceğini tahmin etmek zor değil. Mekanların kapalı kalacağı süre uzadığı takdirde hayatta kalma şansları da azalacak. Er ya da geç mekanlar yeniden açılabileceğinde ise geriye kalanların eskisinden daha yaratıcı yollarla mevcudiyetlerini sürdürmeleri gerekeceği şüphesiz. Bu anlamda Türkiye’de sektör aktörlerinin iletişim içerisinde kalıp birlikte çözüm üretmeleri kadar dünyanın başka ülkelerindeki örneklerin incelenmesi de ilham kaynağı olacaktır. Halihazırda zor şartlarda ayakta kalmayı başaran mekanların pandemiyle mücadele kapsamındaki sosyal alan kısıtlamaları ve derinleşecek ekonomik kriz de eklenince işleri eskisinden çok daha zor olacak. İyimserliğin devreye girmesi gereken nokta bana kalırsa tam burada başlıyor. Vizyon sahibi, yaratıcı oluşumların her türlü zorluğa karşın önümüzdeki dönemde de hayatta kalmanın yollarını bulmaları elbette imkansız değil.

Uzun yıllardır Kadıköy’deki Karga ile özdeşleşmiş isimlerden biri olan Murat Mrt Seçkin, 5 Nisan’da Facebook’ta bu sürece dair yayınladığı notlarında yine her zamanki gibi deneyimlerinin ışığında ve rasyonalite çerçevesinde akıl yürütüyor: “Doğal olarak tüm bu mekanlar STK değil, ticarethane ve para kazanması lazım ki devam etsin. Ama artık, en azından uzunca bir süre illa içki / bilet satışlarından her konserde veya müzik dışı etkinlikte delicesine kazanmak zorunda değilsiniz. Bu işin devamlılığı için sıfır zarar (ki bunu sağlayacak kişiler toplu içerikler vs. ile zaten içerik-sanat yönetmenleri) ve anlayış yeterli olacaktır. Mekanın beklentilerinin ve karşı tarafa baskısının azaldığı gibi performansçının da bazı enteresan kulis ve teknik isteklerinden vazgeçmesi zamanla daha gerçekçi ve öngörülebilir bir lokal sahnenin oluşmasında etkili olacaktır.” Murat Mrt Seçkin’in yukarıdaki satırları bu dönemi geride bıraktığımızda hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını vurguluyor. İçine gireceğimiz yeni dönemde nasıl mekanlar için eski koşulları sürdürmek mümkün olmayacaksa sanatçılar için de kaçınılmaz biçimde yeni koşullara adapte olma gerekliliği doğacak.

Katılımcılar arasındaki sosyal mesafeyi korumak koşuluyla mekanların normal kapasitelerinin altında seyirci ağırlaması her ne kadar yaratacağı ekonomik zorluklar bakımından parlak bir çözüm değil gibi görünse de geçiş döneminde en azından bazı mekanlar için denenebilecek bir yöntem. Elbette bu şartlarda da konser biletleri ve menüdeki fiyatların artması kaçınılmaz olacak, ekonomik kriz ile birlikte seyircinin alım gücünün de düşeceği hesaba katılınca uygulanabilirliği tartışılır. Bu noktada dijitalden başka reklam alanı bulmakta zorlanan markaların görünürlüklerini artırmak için bu az katılımcılı butik etkinlikleri değerlendirmeleri, mekanların varlıklarını sürdürmelerinde hayati önem taşıyabilir.

İçinde bulunduğumuz dönemde müzik sektörüne destek olmak isteyenlerin yapabileceği önemli hareketlerden birisi de önceden bilet aldıkları halde ertelenen veya iptal olan etkinlikler için iade talep etmemek. Mekan ve organizasyonların toplu iadeler için büyük zorluklarla boğuştuğunu unutmamak gerek, dünyadaki en büyük festival ve organizasyonların bile bazıları ertelenen ve iptal olan konserler için ilk etapta bilet iadesi şansı tanıyamayacak kadar zor durumda. Ayrıca mekanların kapalı kaldıkları dönemde ve ekonomik zorluklarla mücadele etmek durumunda kalacakları önümüzdeki aylarda merch satışı yaparak müdavimlerinin desteğini rica etmeleri de ilk etapta önerilen yöntemler arasında. Bu dönemde sanatçılara destek olmak isteyenlerin performans mekanlarına ve festival organizasyonlarına da destek olmayı ihmal etmemeleri gerekiyor ki sosyal tecrit dönemi sona erdiğinde sanatçılar konser verecek yer bulabilsinler. Zira bu krizden ancak sektörün bileşenleri hep birlikte ayakta kalarak çıkabildiği takdirde sektör işlevselliğini koruyabilir. Birtakım parçaları kenarda unutulup yok olmuş bir sistemin geride kalanlar için de parlak bir tablo sunamayacağını unutmamakta fayda var.

Çok yakında –> 2. Bölüm: Canlı konser yayınları ne işe yarıyor?

Referanslar:

https://djmag.com/news/artists-earned-43-million%C2%A0-bandcamp-last-friday

https://www.gq.com/story/david-crosby-coronavirus-touring-interview

https://www.kerrang.com/the-news/deftones-to-donate-merch-profits-to-road-crew/

https://www.nme.com/features/plan-b-coronavirus-social-distancing-gigs-sweden-2646993

https://www.nytimes.com/2020/04/10/magazine/coronavirus-economy-debate.html

https://www.patreon.com/cankazaz

https://pitchfork.com/news/spotify-announces-in-app-artist-fundraising-feature/

https://www.rollingstone.com/music/music-features/how-to-support-artists-coronavirus-guide-968378/

https://www.rollingstone.com/music/music-features/outside-lands-another-planet-gregg-perloff-coronavirus-976685/

https://www.theguardian.com/music/2020/apr/15/abort-retry-fail-how-coronavirus-is-jeopardising-music-festivals

https://www.youtube.com/watch?v=Zv5dIlZzmjM

Ana Fotoğraf Kaynak: Anna Spsyz // Unsound Festival Krakow

Tags: , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

İlginizi Çekebilir

Brek’in yeni teklisi “İlaç Gibi”
27. İstanbul Caz Festivali ertelendi

Yazar

Bize Katıl!