“Yapılmamış olanı denemeyi hep sevdim”

Röportaj
Röportaj: Zeynep Sipahi
Yerli R&B sahnesinde emin adımlarla ilerleyen Huner ile yeni yayınladığı şarkısı Bencil’in bahanesiyle bir araya geldik ve müzik hayatını konuştuk. 

Şu sıralar yoğun bir üretim sürecinde olduğunu biliyoruz. Onun dışında neler yapıyorsun? Hayat nasıl gidiyor?

Aslında birçoğumuz gibi nihai baharı beklemekteyim. Herkes kadar gergin, herkes kadar kızgın, herkes kadar umutluyum. Müzik dışında profesyonel olarak kurumsalda çalışmaya devam ediyorum. %95 iyiyim diyebilirim, içim kıpır kıpır.

Müzikal yolculuğun bundan yedi yıl öncesine dayanıyor. Üniversite döneminde alternatif rock / indie tarzda üretimde bulunan Sepyanın kurucularındansın. Profesyonel olarak sektöre girmeden önce müzikle nasıl bir ilişkin vardı?

Çocukluğumdan beri müzik başta olmak üzere sanatın farklı alanlarına ilgi duyan biriyim. Özellikle sinema ile üniversitede oldukça ilgilendim, bir kısa film çektim ama yayınlamadım. Bir ara bağımsız yönetmenliğe başlamayı düşünüyordum ama gerçekten bir işi icra ederken ben başından sonuna bulunmayı tercih eden biriyim. Eğer içime sinmeyecekse, ne kadar uğraşsam da, yayınlamam bile. O yüzden bu alanda çok yıpranacağımı düşünmüştüm. Şarkı söylemeyi ilkokulda korolarda yer alarak sevmeye başladım. Sonra yan flüte başladım, geliştirdim ve klasik yan flüt eğitimi aldım. Üflemeli çalgılara yönelik yeteneğim olduğunu söylemişti müzik öğretmenim, bu şekilde aslında korolarda ve orkestrada çalmak üzere yan flüt eğitimi almak istedim. Üniversiteden bölüm arkadaşım Şenceylik de müziğe yeni yeni girmeye başlamıştı, ona bazı vokal kayıtlarımı göndermiştim. Beni baya gaza getirdi ve üniversitede benim gibi 2000’ler rock seven arkadaşlarımla 2015’te Sepya’dan önce bir cover grubu kurduk. RHCP, Incubus, Muse, mor ve ötesi çaldık bir sene, okul festivalleri ve sahnelerinde yer aldık. Çok keyif almıştım ama sanırım istediğim cover’ın ötesine geçmekti. Ama piyano ya da gitar gibi eşlik enstrümanı çalmayı bilmiyordum. Bir gitarist arkadaşım evde yazdığım şiirleri düzenledi, o sıra Sepya’yı kurduk. Ama düzenleme için hep birilerine ihtiyacım oluyordu. Bu yüzden cebimdeki son parayla 2016’da ilk akustik gitarımı aldım Tünel’den. Selim Işık videoları izleyerek akor ve basit gitar çalımını öğrendim. Şarkılarımı artık gitarla yazıyordum. Grupla prova yaptıkça, sahnede beraber çaldıkça metronomla çalmayı öğrenip gitarımı en azından çalıp söyleyecek kadar ilerlettim. Sonrası zaten Sepya ile şarkılar, konserler ve yoğun bir prodüksiyon süreci oldu.

2021 yılından bu yana ise solo kariyerini ilmek ilmek inşa ediyorsun. Gruptan ayrılarak tek başına bu yola çıkmış olmanın sana kazandırdıkları neler oldu?

Pandemi bizi çok vurdu ya. Grupça bir araya gelemedik, uzaktan uzağa olmadı. Burak (Erensoy), Geeva Flava’ya girdi, istediği müziği yapmak için. Ozan (Kınasakal) da bilgisayar mühendisliği kariyerine ara verip session musician oldu ve Evdeki Saat ile The Away Days ile çalmaya başladı pandemi sonrası. Mert (Kobaş) Amerika’ya taşındı, Filip (Tokgöz) ile ben de grubu devam ettirmeme kararı aldık o ara. Bu beşli olarak bir sound yaratmıştık çünkü, o soundu hep beraber olmadan devam ettirmenin anlamı yoktu. Ben aslında solo kariyerimi Sepya esnasında inşa etmeye başlamıştım, arkadaşlarım da destekliyordu. Artık onlara gönderdiğim demolar indie değildi, daha elektronikleştirmiştim. 2019’da Seda (Erciyes)’in çıkışı bana ilham oldu. Tarzını, sound’unu çok sevdim. “Evet, bak ben denemeye korkuyorum ama R&B deneyenler var” dedim. O zaman ikimiz de Epic’teydik. Yakından takip ettim kendisini, demolarımı dinlettim. Flytones (Harun İyicil & Kerem Akdağ) ile iletişim kurmamı sağladı. Flytones ile ilk bestem İhanetler’i düzenledik ve bağımsız yayınladım. Tek başıma bu yolda olmak zor olsa da benim gibi birçok bağımsız müzisyenin var olma çabası ve üretimi bana güç veriyor. En büyük artısı daha hızlı karar verebilmek, belli fikirlere takılı kalmamak oldu diyebilirim. Ve birbirinden yetenekli prodüktörlerle çalışma şansı buldum. Harun İyicil, Kerem Akdağ, Mert Demir, Yaşar Görkem Arslan ve Yiğit Seferoğlu ile parçalar yaptık. Bu özgürlük bana çok iyi geldi. Eksi yanı olarak ise, ben “band” kültürü içerisinde geçirdim 20’lerimi. Bu çok ayrı, bağlayıcı ve iyi hissettiren bir şeydi, hem arkadaşlık hem de müzik yapma açısından. Sanırım en çok bunu özlüyorum. Beraber stüdyoya girip saatlerce şarkı çıkarmaya çalışmak, beraber eğlenmek ve konser vermek. Şimdi Ozan( Kınasakal) ile bir parça yapıyoruz, yine stüdyoda saatler geçiriyoruz, eski günleri yad ediyoruz.

Sound olarak da farklı bir yöne kaydın. R&B ve özellikle neo soul alanında üretimde bulunuyorsun. Bu tarza yönelmenin nedenleri nelerdi? Tarzını şekillendirirken nelere dikkat ettin ve ediyorsun?

Ben Metro TV, Dream TV, MTV izleyerek büyüyen nesildenim. Rock ve indie müziğe kaymadan önce (çoğu 90’larda doğan çocuk gibi) evde sabahtan akşama müzik kanallarını izlerdim. O zamanlar çok güzeldi tabii. Sadece trap pop yoktu. Mario’nun, Mario Winans’ın klipleri olurdu. Neo-Soul Hafta Sonu olurdu, D’Angelo, Erkyah Badu çalardı. Kafayı yerdim dinlerken. O kültürde doğmadım belki ama beni hep çekti. Aksak ritimler, garip duyulan akorlar ve çok sesli müzik beni kalbimden vurdu. Üniversitede caz korosunda bas vokaldim. O sırada da çok sesli müzik icra ederken çok keyif alıyordum. Sanırım bu gibi şeyler beni bu tarza yöneltti. Bir de en çok dinlediğim, en çok sakinlediğim parçalar bu tarzlarda. Üretirken de daha rahat hissediyorum ve kendimi daha iyi ifade ettiğimi düşünüyorum. Sürekli bir janraya bağlı kalmak değil aslında amacım ama demo hazırlarken yükseldiğim şeyler hep böyle cazır cuzur akorlar, beat’ler falan oluyor. Gün sonunda fark ediyorum, içimden gelen bu. Genel olarak belirli bir çizgide olmaya, şarkılarım arasında bir tutarlılık arayan dinleyiciye hitap edecek bir portföy oluşturmaya dikkat ediyorum.

Neo soul tarzını dilimize uyarlamak zor değil mi?

Aşırı zor, aşırı. Eğer Ezgi Alaş gibi doğuştan yetenekli değilseniz çok zor. (Gülüyor) Çok sesli müzikle harmanlanmak, çok dinlemek ve seslerin ayrışmasına hakim olmanız gerekiyor en başında. Soul hem duygu dolu hem de aslında bir tepki müziğidir, damardır yani Amerika’da. Neo soul da aslında biraz daha aksak beat’lerin olduğu, biraz daha elektronik enstrümanlarla ve jazzy armoni ile harmanlanmış hali. Genelde vokalleri önce melodi olarak yazıyoruz gitarda, bazen ise direkt piyano üzerine okuyorum, kendiliğinden de çıkabiliyor. Tartımlara ve sade anlatıma dikkat etmeye çalışıyorum. Vokalin de bir enstrüman gibi partisyonlarını oluşturuyoruz ve bu şekilde altyapıya uyumlandırıyoruz. Türkçe gerçekten çok zorluyor, çünkü sondan eklemeli bir dil ve melodilere söz yazmak bazen içinden çıkılmaz hale gelebiliyor. Belki vokal eğitimimden kaynaklı ama prozodi hatası olan şarkıları dinlerken rahatsız oluyorum. Kendi parçalarımda bunu minimize etmeye çalışıyorum. Bu zorlukla bir yandan da çok keyifli uğraşmak. Yapılmamış olanı denemeyi hep sevdim.

Yeni şarkın “Bencil”de nasıl bir hikaye anlatıyorsun?

Bencil aslında “bitemeyen ve sakız gibi uzayan” bir ilişkideki diyaloglardan oluşuyor. Gaslighting ile ghosting terimlerinin kapışması gibi. Bazen hepimiz ilişkide bencil taraf olarak nitelendirilebiliyoruz, bazen haklı bazen haksız yere. Aslında bu parça da bu sürüncemede kalan ilişkiyi bitirmek için karşı tarafa yapılan bir itiraf gibi.

Tamam, ben oldum” demek yerine vokalini daha da geliştirmek için üstüne çalıştığını biliyorum. Bundan bahsedebilir misin? Mükemmeliyetçi biri misindir?

Eleştiriye çok açık biriyim. Şu an olduğum yere de aslında doğru kişilerden doğru ve yapıcı eleştiriler alarak geldim. O yüzden hiçbir zaman “Tamam, ben oldum” diyebileceğimi düşünmüyorum, çünkü her gün yeni bir eksiğimi keşfediyor, her gün yeni bir fikirle uyanıyorum. Daha önce bahsettiğim gibi, farklı disiplindeki müzisyenlerden vokal dersleri aldım. Son bir yıldır da Ezgi (Alaş) ile vokal çalışıyoruz. Her şeyi unutup sıfırdan başladık derslere, çok da iyi oldu. Gerçekten saygı duyduğunuz bir insandan ders almak çok güzelmiş, Ezgi’den çok şey öğreniyorum, hem teknik hem tarz anlamında. Mükemmeliyetçi meselesine gelince… Maalesef mi desem bilemedim ama her ne kadar bazen negatif algılansa da mükemmeliyetçilik bence o kadar da kötü bir şey değil. Çok detaylarda boğulabiliyorum bazen, mix’çiler benden çok çekmiştir. Günün sonunda sonsuza dek var olacak eserler bırakıyorum diye düşünüyorum. Yaşlandığımda da dinlediğimde “Off ne güzel yapmışım” demek istiyorum. İleride dinlediğimde herhangi bir parçama ilişkin hoşnutsuzluğumu minimize etmek istediğim için biraz fazla detaycıyım.

Yeni şarkıların da yolda. Bizleri önümüzdeki dönemde neler bekliyor?

Bencil’den sonra master’ları tamamlanmış üç parçam daha var. Bir tekli ile devam edicem öncelikle. Ama daha yaza uygun, daha keyiflendirip “chillendirecek” parçalar geliyor diyebilirim.

Diğer yandan uzun süredir kurumsal bir hayatın da var. Ne yapıyorsun? Ve birbirine zıt bu iki dünyayı nasıl dengeliyorsun? Çünkü yaratıcılık mesaisi olmayan bir dünya…

Ben hemen hemen hayatımın her noktasında multifonksiyonel yaşayan biri oldum. Ne biliyim, okurken ders veriyordum, bir taraftan müzikle ilgilenip diğer yandan staj yapıyordum mesela. Çok yorucu oluyordu ama keyif alıyordum. Şimdi yabancı bir ilaç firmasında pazarlama alanında yönetici olarak çalışmaktayım. İşle müziği bir arada götürmeyi uzun zamandır pratik ettiğim için zorlanmıyorum. Ama konser ve festival olduğunda nasıl yaparım düşünmedim, muhtemelen yıllık izin alırım. (Gülüyor) Ayrıca bağımsız alternatif sayılabilecek müzik yapmak istiyorsanız ve benim gibi prodüksiyon becerileriniz düşükse prodüktör ve enstrümantalist arkadaşlara ihtiyacınız var. Hepsi bütçe. Para kazanmasam müzik yapmam mümkün değil. Müzikten Sepya’dayken konserlerde kaşe alıyorduk, onun dışında kendi solo kariyerimde hiç para kazanmadım. Hep eksideyim ama kendim için yapıyorum müziği, dinleyicilere ulaşır er ya da geç. Kendime bir yatırım yapmak olarak görüyorum müziğe harcadığım parayı. Yani çalışmasam müzik yapamam maalesef, ancak evde kendim çalar söylerim. Bu arada kurumsaldaki arkadaşlarım öyle dışarıdan gözüken beyaz yakalılardan değil. Ben de değilim, hiç olmadım. Hepsi çok tatlı, yöneticimden arkadaşıma herkes çok destekliyor. Hatta bir toplantıda klibimi ekrana yansıttılar, aşırı mutlu etmişlerdi. Bir konser versem hepsi dolup taşıracak mekanı, beklemedeler.

Üretim sürecinde seni neler besliyor?

Sanat bence genel olarak acıdan beslenir ve bir tepkinin dışa vurumudur. Ben hem kendi içsel hesaplaşmalarımdan, hem yaşadıklarımdan, hem çevremden hem de hayallerimden besleniyorum üretirken. İlham denen bir şey gerçekten var. Bazen sadece bir kelime, bazen bir koku, bazen de ışığın yere düşümü olabiliyor. Geçen gün bir dikiz aynasında “Objects in mirror are closer than they appear” yazıyordu. Bütün gün bu cümle döndü aklımda. Yeni bir parça yazdım, bu cümleden ilham aldım mesela.

Bugüne kadar solo kariyerinde teklilerle ilerledin. EP çalışması düşünüyor musun?

Bu sene başında akustik piyano ballad parçam ben kül oldum’u yayınladım. Şimdi Bencil geliyor. Önümüzdeki birkaç parçamı da önce tekli olarak yayınlayıp sonra bir EP ya da albümde toparlayacağım. Sound olarak birbirlerine daha yakın ve tutarlı olacak parçalardan oluşacak.

Yaz için planların neler? Seni canlı canlı izleme olanağına sahip olacak mıyız?

Yani umarım. Çok istiyorum festivallerde yer almak ya da sahnelerde yer bulmak. Bu yaz bir ekip kurup stüdyoya gireceğim. Bir ay falan düzenleme ve provalarla bir live set oluşturma planım var. Konser olmasa bile canlı performans çekim ve profesyonel kayıt düşünüyorum. Sahne de olursa müthiş olur. Eylül’de 30 olacağım. 30’dan önce bir konser vermeliyim bence, booking ve menajerlik tekliflerine açığım.

Son olarak bahsetmek ya da eklemek istediğin bir şeyler var mı?

Bu röportajı okuyan ve kendi hayalinin peşinde koşmak isteyen müzisyenler varsa, onlara birkaç sözüm var. Asla hayalinizden vazgeçmeyin, asla yılmayın. Mücadele edin. Müziğinizle var olacaksınız, tamamlanmış hissedeceksiniz. “Bu tarz müzik yaptım ama dinlenmeyecek” demeyin, hedefiniz sadece dinlenme rakamı odaklı olmasın. Önce siz memnun olun yaptığınınız işten. Bazen dilimize, bazen sahnemize ket vurulmak istense de biz hep burdayız, burada olacağız. Ben bana ilham veren sanatçıların açtığı yoldan giderek tamamlanmaya başladım. Umarım ben de sizlere bir itici güç olur, sizler için yeni bir yol açarım.

Tags: , , , , ,

İlginizi Çekebilir

Foo Fighters’ın yeni davulcusu Josh Freese
Altın Gün dansa davet ediyor

Yazar

Bize Katıl!