Bosphoroots’un ilk albümü Rizom: Köklere saygı duruşundan çok daha fazlası

Albüm İncelemeleri
Eski defterleri karıştırınca fark ettim ki Bosphoroots ile tanışmam 2015 senesine tekabül ediyormuş. Hal böyle olunca grubun beş senedir beklediğim ilk albümü üzerine yazmak için zaman yaratmayı da kendime borç bildim.

2016’da yayınlanan ilk EP’si “3 Azgın” sonrasında Bosphoroots ile grubun ilk röportajını yapmakta hiç tereddüt etmemiştim. Geçici bir hevesle veya herhangi bir furyaya dahil olma arzusuyla yayınlanmadığı belli olan bir çalışmaydı “3 Azgın”, reggae komünitesi başta olmak üzere kısıtlı bir müzik çevresinin de dikkatini çekmeyi başaran üç parçalık bu tematik EP bir hayli umut vadediyordu. Yeni duyduğunuz bir sanatçıyı yakın markaja almanızın sebebi ille de kalburüstü bir iş yayınlamış olması değildir. Çoğu zaman kusurlarına rağmen değerli bir şeylerin pırıltısını görebildiğiniz ilk işler geleceğe dair daha fazla merak uyandırıyor. Gelişimi izlemek bana her zaman heyecan veriyor. Bosphoroots için de bu EP’nin sadece bir başlangıç olduğu, grubun ilgimi cezbedebilecek işler üretmeye devam edeceği aşikardı. Belki biraz fazla beklemem gerekti ama gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki beklediğime değdi.

Reggae müziğe ve özellikle de köklere derinden bağlılık duyan Bosphoroots ile yaptığım, 12 Mayıs 2016’da Kıyı Müzik’te yayınlanan röportajın başlığı şöyleydi: “Bu tarafa da bakın, biz de alternatifiz“. Bosphoroots her ne kadar kendisini “alternatif” olarak tanımlasa da 2015 yazında yayınladığı ilk single “This is How I Want” ve bir sonraki yıl gelen “3 Azgın” daha ziyade reggae’ye meraklı yerli müzik dinleyicisinin radarına girmeyi başarabildi. Halbuki geleneksel anlamıyla easy-listening kategorisinde bulunmasa da reggae’nin doğasından gelen bir dinleme kolaylığı barındıran bu müziğin daha geniş kitlelere ulaşmasının önünde kanımca müzikal anlamda hiçbir engel yoktu. Alternatif müzik dinleyicisinden hak ettiği ilgiyi göremese de yerli reggae komünitesinin müzisyen ve DJ’leri ile dinleyicileri Bosphoroots’taki ışığı görmekte gecikmedi. Bosphoroots “evim” dediği Nayah‘ın kendisine sık sık açtığı sahnesini reggae dinleyicisiyle bağ kurmak için iyi değerlendirdi. Kadıköy’de Karga‘nın yanı sıra o senelerde şimdikinden daha hareketli olan Taksim’de birkaç mekanda daha sahne tozu yutma şansı bulabildi. Belirtmeden geçmemek gerekir ki o yıllarda iyiden iyiye hareketlenmeye başlayan “alternatif” müzik camiasına kıyasla bu camiadan ayrıksı bir yerde konumlanan reggae grupları için sahne bulmak halen hiç kolay değildi. Aradan geçen dört seneye rağmen bu durum bugün bile pek değişmiş değil. Neyse ki alternatif sahnenin kendisini akustik, alternatif rock, alternatif pop, indie rock vs. gibi türlerle fazlaca sınırlandırdığı o günlere kıyasla bugün farklı türlerde üretim yapan sanatçılarla daha sık karşılaşıyoruz ve üretimdeki bu çeşitlilik farklı türlerin de kendilerine sahne bulabilmesi yolunda -henüz emekleme aşamasında da olsa- umut vadeden adımlar atılmasını sağlıyor.

Aslına bakılırsa Bosphoroots’un reggae çevresinde takdir görmesi ve sahiplenilmesi daha geniş kitlelere ulaşmasına da zemin hazırlayabilecekken “3 Azgın” sonrasında Bosphoroots, müzik dışı sebeplerle üretimini istediği hızda sürdüremedi. Grup üyelerinin yurt dışına gitmesi, sağlık sorunları vs. gibi aksilikler yüzünden aktif çalışmalarına devam edemeyen grubun ilk albümüne kavuşmamız, bu aksilikler olmasaydı muhtemelen bu kadar uzun sürmeyecekti. Planlarını hayata geçirmek için istediği koşulların olgunlaşmasını bekleyen Bosphoroots’un yeniden yoğun olarak sahnelere dönüşü ve albüm çalışmalarına başlaması bundan 1,5-2 sene öncesine tekabül ediyor. O günlerden bugün bizi “Rizom”a getiren süreç bir bakıma Bosphoroots’un tarihçesindeki ikinci perde sayılabilir.

2018 sonbahar sezonuyla birlikte bu defa planlı bir yol haritasıyla ilerlemeye başlayan Bosphoroots, bir yandan albüm çalışmaları için temelleri atmaya hazırlanırken bir yandan da konserlere ağırlık verdi. Son 1,5 sene içerisinde sık sık programında yer alarak artık kemik bir izleyici kitlesi arasında efsaneleşmeye başladığı Nayah sahnesinin yanı sıra Zorlu PSM, Babylon gibi büyük sahnelerde de kendisine yer bulmayı başardı. Ankara’da da İstanbul’daki gibi bir kemik kitle edinen Bosphoroots, EskiYeni, Haymatlos gibi Ankara mekanlarında kadirşinas Ankara seyircisi tarafından ilgiyle karşılandı. Ankara rotalarına Eskişehir’i de ekledi, soğuk kış günlerinde sık sık yolları arşınlamaya başladı. Sahne performansının gücü kulaktan kulağa yayılmaya başlasa da her nedense halen festivallerde kendisine kısıtlı yer bulabilen grup, 2019 yaz sezonunda Edirne Müzik Festivali, Trakya Müzik Festivali, Bebek Şenliği gibi birkaç festivalde performans sergileyebildi.

2018 bitmeden reggae-rap sahneleri arasındaki dostluğun bir ürünü olan Afel düeti “Başka Sokak”ı yayınlayan Bosphoroots, sahne performanslarında bu şarkıya da yer vermeye başlasa da konser repertuvarları ağırlıklı olarak roots reggae, dub, reggae fusion, reggae revival cover’larından oluşuyordu. Grubu ilk dönemlerinden beri takip etmeyen, sonradan keşfeden seyirciler Bosphoroots’u çok iyi sahne performansı gösteren bir cover grubu zannetmiş olabilirler. Kanımca kendisini bu şekilde konumlandırmak zaten geçen senelerde yeni şarkılarını yayınlamakta bir hayli geciken Bosphoroots’un tanınmasını geciktiren kritik bir hata oldu. Reggae komünitesi tarafından hem lirikalitesi hem de sound’uyla konserlerde istek alan “3 Azgın” şarkılarına ise bu dönemde repertuvarında yer vermeyi tercih etmedi. Bana kalırsa üvey evlat muamelesi görmeyi hiç hak etmeyen bu şarkılara, en azından konserlerde bolca istek alan ve reggae dinleyicisinin kulağında yer eden “Babil Çökecek” parçasına, belki grubun son sound’una uygun yeni düzenlemelerle mutlaka yer verilmeliydi, bunun için hala da geç değil. Köklere bu denli bağlılık duyan bir grubun kendi köklerine de sahip çıkarak umut vadeden ilk EP’sindeki bu güzide parçaları tarihe gömmemesi temennim. Bir grubun yolculuğunu ilk günden beri takip eden dinleyiciler için o grupla tanıştıkları ilk şarkıların yeri her zaman başkadır ve konserlere gittiklerinde bu şarkıları duymak isterler; zira söz konusu grupla olan ilişkilerini çoğu zaman “erken keşfetmişlik” üzerinden tanımlamayı seçerler.

Ekim 2019’da ilk LP’nin ilk single’ı olarak dijital platformlardaki yerini alan “Parla”, “3 Azgın”dan çok daha eğlenceli ve “parlak” bir sound, dile dolanan hafif sözler ve pozitif titreşimleri ile beni biraz şaşırtmıştı. Aslında grubun ilk single’ı “This is How I Want“tan tanıdığımız bu Bosphoroots pozitifliği beni şaşırtmamalıydı ama sanırım bir tarafım Bosphoroots’tan hep daha karanlık, dub’lı bir sound beklemişti. Yine aynı dönemde üye değişiklikleri sonucu grup bugünkü son kadrosunu ulaşmıştı: “Rizom” albümündeki tüm şarkı sözlerini de yazan vokalist Koray Sürücü namıdiğer Levvera, perküsyon ve nyahbinghi’de Murat Tolga, davulda Yağız Kayaoğlu, klavye ve geri vokallerde Yüce Akın, basta Fırat Bodur, gitarda Ergin Can Turhan, saksofon ve geri vokallerde Önder Mutlu‘dan oluşan Bosphoroots hızlı geçecek bir sezona hazırdı.

2019 bitmeden albümün ikinci single’ı olan “Reva Mı Bu?” parçasını da yayınlayan Bosphoroots, bu defa ağırdan almayacağını ve sezon bitmeden bu albümü yayınlamaya kararlı olduğunu hissettiriyordu. Bosphoroots’tan beklediğim sound’a daha yakın bir iş olan “Reva Mı Bu?”, neşe küpü ilk single “Parla”dan farklı olarak ihtiva ettiği karanlık dub etkileriyle albümde karşılaşacağımız müzikal çeşitliliğin de güçlü sinyallerini veriyordu.

Nihayet 22 Mayıs’ta Beton Orman etiketiyle yayınlanan ilk Bosphoroots uzunçaları “Rizom”, gerek içeriğiyle gerekse de ismiyle, bundan seneler önce roots reggae temelinde İstanbul’da bir araya gelen grubun köklere çaktığı bir saygı duruşu olmaktan çok daha fazlasını sunuyor. 2016’da yaptığımız röportajda zikrettikleri “Biz de alternatifiz” iddiası dayanaksız değil, zaten “Rizom” da katışıksız bir reggae albümü sayılmaz. Grup üyelerinin hem dinleyici olarak hem de icracı olarak farklı türlere kulaklarının ve enstrümanlarının açık olması Bosphoroots’un en büyük artılarından biri. Bosphoroots köklere duyduğu saygıyı her fırsatta vurgulamayı ihmal etmese de, müzikal bağnazlıktan çok uzak bir noktada duruyor. Reggae fusion, reggae revival, new roots türlerindeki yeni işleri de takip eden ve reggae müziği yalnızca belli bir dönemin üretimiyle sınırlı algılamayan grup, dört Türkçe ve üç İngilizce parça içeren ilk albümünde farklı reggae sound’ları arasında dolaşmaktan çekinmiyor. Bunca çeşitliliği bir akışa oturtabilmek ve dinleyicinin yabancılaşmasına mahal vermeyecek bir şarkı dizimi kotarabilmek ise hiç de göründüğü kadar kolay değil. Bugün yerli alternatif sahnede ya her şarkısı birbirine benzeyen tekdüze albümlerle ya da albüm bütünlüğüne sahip olmaksızın rasgele bir araya getirilmiş ama neden aynı albümde bir arada oldukları adeta bir sır sayılabilecek “albüm”lerle karşılaşıyoruz. Bosphoroots ise birbirini tekrar etmeyen şarkılardan oluşan, baştan sona sıkılmadan, ilgiyle dinleyebileceğiniz bir albüm vücuda getirmeyi başarmış. “Rizom”da dakika doldurmak için bulunan, grubun anlatısına hizmet etmeyen tek bir şarkı bile yok. Cesur davranırken albüm tutarlılığını gözetmeyi de ihmal etmeyen ilk albümlere kolay kolay rastlanmıyor.

Fotoğraf: Berkay Öktem

Önceden yayınlanan ilk iki single dışında Deniz Tekin düeti “Derdim Var” da albümün bir diğer ağır topu olarak nitelendirilebilir. Alternatif sahnenin en yetenekli isimlerinden Deniz Tekin’in hem geri vokalleriyle hem de MC olarak destek verdiği şarkı, rap verse’leri ve ikinci dinleyişte eşlik edebildiğiniz ultra akılda kalıcı nakaratıyla çok dikkat çekecektir. Alternatif sahnede bu sene duyacağımız en iyi şarkılardan birinin bir “reggae albümü”nden çıkması güzel bir ters köşe oldu. Deniz Tekin’in de son senelerde içine girdiği müzikal arayış ve MC’liğe ilgi duymasıyla başlayan süreçte kanımca imza attığı en doyurucu iş olmuş “Derdim Var”. Bu şarkının, çoğumuzun Deniz’i ilk tanıdığımız parça olan “Bende Bir Problem Var” ile taşıdığı lirikal paralellik ise gülümseten bir ayrıntı. Müziği listelerden keşfetmeyi tercih eden ve yeni müziğe ulaşmak için çok da fazla çaba sarf etmeyi sevmeyen dinleyicilere bile kolayca ulaşacağını ve Bosphoroots’un yeni dinleyicilerle buluşmasını sağlayacağını düşündüğüm parça, Deniz Tekin’in de müzikte dümeni kırdığı yeni rotayı işaret eden sağlam bir emsal teşkil ediyor.

Albümdeki iki adet kişisel favorimden ilki ise üçüncü şarkıda albümün gidişatını değiştirerek tekdüzelikten kurtaran “Jah Is By My Side”. Bu noktada albümdeki şarkı diziminin başarısına bir defa daha şapka çıkartmak gerek. İkinci favorim ise seneler önce bir demosunu dinlediğim ve bence albümün en kuvvetli şarkısı olan “Peaceland”. Albümde bir orijinal versiyonunun yanı sıra “Peacedub” ve “Synthland” olmak üzere Arastaman imzalı iki ayrı versiyonunu da duyduğumuz parçaya hak ettiği mesainin ayrılmış olduğunu görmek beni sevindirdi. Kulağı reggae ve dub sound’larına daha alışkın olan dinleyicinin kadrini kıymetini bileceğini düşündüğüm Jah Is By My Side, Peaceland ve versiyonları Bosphoroots’un iyi bir cover grubu olmaktan çok daha fazlası olduğunun ve reggae müziği içselleştirerek zevklerini inceltebilmiş reggae dinleyicisini de tatmin edebilecek şarkılar üretebildiğinin kanıtı niteliğinde.

Alternatif müzik ve rap müzik dinleyicisine hitap eden güçlü hit adayı “Derdim Var”, isminin aksine easy-listening sularında yormadan gezinen bir sound’a sahip “Zamanın Yükü”, reggae ve dub türlerinde daha derinlemesine dinlemeler yapmış reggae tutkunlarını ihya edecek olan “Jah Is By My Side”, “Peaceland” ve “Reva Mı Bu?”, reggae müzik ile dans etmeyi seven ve pozitif titreşimlere aç dinleyiciyi mest edecek “Police and Soldier” ve “Parla” ile “Rizom” hakikaten herkes için iyi müzik vadediyor. Bosphoroots’un tek tek yayınladığı single’lar ile belki de tamamen anlaşılamayan müzikal yetkinliği ve meramı albümü baştan sona dinleyince netlik kazanıyor. Single’ların saltanatına çoktan alışsak da bir sanatçının müziğinin bütünlüklü olarak anlaşılabilmesini sağlayacak ve havada duran taşları yerine oturtarak binanın uzun yıllar ayakta kalmasını mümkün kılan iskeleti inşa edecek olanın da eninde sonunda bir albüm olduğunu unutmamak gerek.

Grubun ana kadrosu ve Deniz Tekin dışında albümde emeği geçenlerin de isimlerini anmayı ihmal etmeyelim. “Parla”da eski Sattas üyesi Mert Fehmi Alatan (trompet), “Reva Mı Bu?” parçasında Ege Cengiz (Trompet) ve Fuatcan Başkır (Trombon) kayıtlarda gruba eşlik etti. Albüm kayıtları A2 Studio’da Aras Tüysüz (a.k.a. Arastaman) ve Ali Sak tarafından gerçekleştirildi, mix ve mastering’de ise yine Aras Tüysüz imzası bulunuyor. Albüm artwork’ü Murat Tolga‘ya, artwork tasarımı ve fotoğraflar ise aynı zamanda “Police and Soldier” klibinin çekim, düzenleme ve kurgusunu da üstlenen Berkay Öktem‘e ait.

Yerli sahnede henüz çok az kayıtlı ürün bulabileceğimiz reggae türünde doğru ekibi kurmak ve teknik anlamda içe sinecek bir albüm kaydetmek kolay iş değil. Sattas’ın 2012 senesinde yayınlanan “Sattas Reggaeband” albümünden bu yana albüm olarak ses getirebilen ve çekirdek reggae komünitesini aşarak geniş kitlelere ulaşabilen, sanatçısını büyük festival sahnelerine taşıyabilen bir reggae albümü çıkmamasında bu faktörün de etkisi büyük. Bu anlamda Bosphoroots hem şarkı yazımı ve düzenlemeleriyle hem de tüm imkansızlıklara rağmen böyle bir albümü yaratmayı başarabilmiş olmasıyla içten bir tebriği fazlasıyla hak ediyor.

Beklediğimiz albüm geldi.

Tags: , , , , ,

İlginizi Çekebilir

Da Poet ve Barış Demirel’in ilk EP’si “DPBD” yayında
Yeni Khruangbin teklisi “So We Won’t Forget”e hüzünlü video

Yazar

Bize Katıl!