2010’lardan Albümler #44

Albüm İncelemeleri

Modern Müzik Tarihinden 250 Albüm kitabıyla 19. yüzyıl sonundan günümüze kadar gelen süreçte modern müziğin öyküsünü, albümlerden örneklerle okuyucuya sunan müzisyen ve müzik yazarı Mustafa Şardan, 2010-2019 yılları arasında yayınlanmış hip-hop’tan punk’a, elektronikten indie’ye farklı türleri içinde barındıran, unutulmayan albümleri birbabaindie.com okuyucuları için derliyor.

Her çarşamba, 2010’lardan Albümler ismiyle yayınlanan seride ilk albüm incelemesi 2010-2015, ikinci inceleme ise 2015-2019 yılları arasında yayınlanmış albümler arasından seçiliyor.


TRUE WIDOW – CIRCUMAMBULATION (23 TEMMUZ 2013)

Albüm kapak çalışması: Rus ressam Yakov Fyodorovich Kapkov’un 1850 tarihli Young Widow adlı çalışmasıdır1,2.

Dallas’tan üçlü True Widow, haklarında yazdığım müzisyenler arasında varlığından en son haberdar olduğum bir grup. Hatta pandemi döneminde bir arkadaşım sayesinde duydum kendilerini. Ne takip ettiğim müzik dergileri ve platformlarında ne başka müzisyenlerin konuşmalarında ne de büyük birader Spotify’da karşıma çıkan bu grup sadece fanzinlere ve kitlesi çok sınırlı organlara röportaj vermiş. Bunu da büyük ölçüde üçüncü albümü Circumambulation ile elde etmiş. Kısacası tertemiz bir hak ettiği değeri görmemiş grup ve albümü ile baş başayım.

Circumambulation, 90’lar ve 2000’lerin başı en güzel günlerini yaşamış slowcore, stoner, shoegaze gibi türlerin bir araya getirildiği, orta tempoda hiç rotasını bozmadan ilerlerken size karanlığın ağırlığını hissettiren, sabit bir gerilim aşılayan ve bu durumdan kurtulup huzura kavuşmak için kötülüğü seçmeniz gerektiğini söyleyen bir albüm. Grup, hem en karanlık hem de en pop albümümüz diye tanımladığı çalışmasındaki müziği basitçe stonegaze diye adlandırmış ve albümün gece yarılarına ve pazar sabahının erken saatlerine iyi eşlik edeceği kanısında3. Ben açıkçası haftanın her günü her saat dinlemişimdir ve hepsinde de çok keyif aldım.

Circumambulation kutsal bir obje etrafında dolaşmak anlamına gelmekte; tavaf da denebilir. Albüm kapağını ve barındırdığı atmosferi düşününce bu bilgi, işin içine gizemi de katıyor. Grup ise albümün isminin şarkılardan ziyade albümün genel havasıyla alakalı olduğundan söz etmekte3.

Yazın ortasında çıkmış albüm yazın ortasında dinlemek için mantıklı bir seçim olabilir. Güneşin ve güzel havanın mutluluğundan sıkılanlar için biçilmiş kaftan.

Referanslar:

1. http://www.ssgmusic.com/interview-true-widow-talks-song-titles-texas-sandwiches/

2. https://www.meisterdrucke.uk/fine-art-prints/Yakov-Fyodorovich-Kapkov/707805/Young-Widow,-1850.html

3. https://truewidow.bandcamp.com/album/circumambulation

4. https://deathknellblog.wordpress.com/2013/09/05/stoned-gaze-an-interview-with-true-widow/


KAMASI WASHINGTON – EPIC (5 MAYIS 2015)

Albüm kapak çalışması: KC Woolf Haxton ve Kenturah Davis’e aittir1.

Müzik tarihinde bazen dönüm noktalarında tek başına bir albüm durur; en azından görünen öyledir. Öyle anlatılır ve öyle de bilinmiş olur. Klasik müzikte modernizmin bardağını taşıran en büyük damla Le Sacre Du Printepms, grunge patlamasının mimarı Nevermind, protest hiphop müziğinin devrimini yapan It Takes a Nation of Millions to Hold Us Back, post punk’ı yükselten Unknown Pleasures veya 2000’ler indie rock’ı harekete geçiren Funeral bunlardandır. Örnekler çoğaltılabilir. Caz’ın 2010’larda yeniden doğuşunu sağlayan da kuşkusuz Kamasi Washington’ın debut albümü The Epic’tir. Bunda sanatçının aynı yıl çıkan To Pimp a Butterfly ve bir önceki yıldan You’re Dead! gibi albümlerde yer almasının etkisi de yadsınamaz fakat The Epic sadece kendi ülkesinde bir reaksiyonun ortaya çıkışını tetiklemedi, okyanusu geçerek caz müziğin yaşadığı British Invasion’a sebep olan fitili de ateşledi; bu yüzden albümün caz adına coğrafyaları aşan bir etkisi var.

3 saate yakın süren bir caz albümünün böyle bir etki alanının olması, hem klasik caz köklerine bağlı, ayakları yere basan hem de yenilikçi bir profil çizmesinde saklı. Sayısız müzisyenin dahil olmasıyla ismi gibi bir destan yaratan Washington’ın en büyük eşlikçisi de kuşkusuz Thundercat. İnsanlar bu 3 saatlik külliyatı iştahla dinledi ve kulaktan kulağa bir virüs gibi yayıldı. Övmeyen müzik eleştirmeni, onu listesine dahil etmeyen müzik dergisi, gazete, herhangi bir yayın kalmadı. The Guardian bu durumu albüm için ayırdığı yazısının ilk satırında çok güzel özetlemiş: You wouldn’t expect a three-volume jazz album that clocks in at more than 170-minutes to be anywhere close to making the Guardian’s end of year list.

Bu harika spiritual jazz örneği, cazın geçmişi ile geleceğini birbirine bağlayan bir köprü gibi de görülebilir ve bu köprü, Pharoah Sanders, Alice Coltrane, McCoy Tyner gibi ustaların 40-50 yıl önce yaptığı spiritüel işlerle eşit seviyede bir ihtişama sahip. Albümün uzun süresi Washington’ın ne kaydetse yayınladığı izlenimini doğurmasın. Çeşitli müzisyenlerle gerçekleştirdiği, kendi ifadesiyle hergün sabah 10’dan gece 2’ye kadar çalıştıkları 1 aylık stüdyo kapanması sonucunda 8 farklı proje ve 190 parça ortaya çıkmış. Sanatçı bu ağırlığı 45 şarkıyla devam ederek azaltmış ve sonunda 17 şarkıyla noktayı koymuş3.

Punk is not dead, metal is not dead, vb. klişe kalıplar her müzik türü için kullanılmıştır. Jazz is not dead cümlesine en çok yakışacak albüm de The Epic olurdu sanırım. The Epic belki caz müziğin içinde bir devrim yapmıyor, yepyeni bir söylem getirmiyor fakat eskilerin yaptığı gibi caz müziğin görkemini ve farklılığını tekrardan hissettiriyor.

Referanslar:

1. https://www.discogs.com/Kamasi-Washington-The-Epic/release/7383499

2. https://www.theguardian.com/music/2015/dec/09/best-albums-of-2015-no-8-the-epic-by-kamasi-washington

3. https://www.theguardian.com/music/2015/dec/09/best-albums-of-2015-no-8-the-epic-by-kamasi-washington

Tags: , , , , ,

İlginizi Çekebilir

Görkem Karabudak solo projesiyle ilk teklisini yayınladı
Müzisyenlerden dünya çapında Spotify protestosu!