Santi & Tuğçe ile “Tiger’s Den” ve müzik üzerine konuştuk

Röportaj
Yeni albümlerine hazırlık olarak görülebilecek “Tiger’s Den” isimli tekliyi yayınlayan Berlin çıkışlı  Santi & Tuğçe ile değişen sound’ları ve yeni müzikal üretimleri üzerine konuşma fırsatı bulduk.

Selam Santi & Tuğçe. Şu sıralar nasılsınız, neler yapıyorsunuz? 

Santi & Tuğçe: Herkese merhaba. Berlin’de çoğunlukla evde ve stüdyoda geçirdiğimiz upuzun, karanlık bir kışın ardından yeniden yollara düşmüş olmanın heyecanı içindeyiz. Şu anda Asuncion, Paraguay’da Santi’nin ailesini ziyaret ediyoruz. Mart ayının sonunda ilkbahar ve yaz turnemize Mexico City’de başlayacağız. Yeni parçalarımızı bu yaz hem dijital hem de canlı olarak dinleyicilerimizle paylaşmak için sabırsızlanıyoruz.

Çok basit bir soruyla başlayalım: Neden kaplan?

Santi & Tuğçe: “Tiger’s Den” başlığı kendiliğinden, çok da fazla düşünmeden ortaya çıktı. Parçanın yapısına ve hissine uygun olduğunu düşündüğümüz için bu ismi verdik. Başlığına karar verdikten sonra da kapak görselini seçtik. Yani önce müzik, sonra hikaye gelişti. Parçanın ismini, görselini ve hikayesini belirledikten sonra, kaplan temasını daha belirgin hale getirdik. Şunu da ekleyelim: Her parçamızın yapım aşamasında stüdyoda bize küçük kaplanımız Kitty eşlik ediyor. Kitty’nin en sevdiği yer stüdyo olduğu için Tiger’s Den bize bir anlamda stüdyomuzu ifade ediyor. Kaplan vahşi ve güçlü olduğu kadar güzel ve asil bir varlık. Bizim için yaratıcı sürecin çekiciliğini ve tehlikesini temsil ediyor. Kaplanın alanına girmek için, onunla yüzleşme ve ısırılma riskini göze almak gerekiyor.

“Tiger’s Den”, bize alıştığımız Santi & Tuğçe sound’undan daha farklı bir sound sunuyor. 15 seneyi aşan müzikal yolculuğunuzda elbette birçok farklı kırılım yaşamışsınızdır, son yaşadığınız kırılımı ve değişimi neye bağlıyorsunuz?

Santi & Tuğçe: Bizim için her yeni albümün üretimi, birçok küçük farklı parçanın sonunda birbirini bulup yeni bir bütün oluşturduğu deneysel ve kümülatif bir süreç içeriyor. Diğer albümlerimizde de olduğu gibi, Tiger’s Den elektronik müziğe beste odaklı, orkestral bir yaklaşım getiriyor. Klasik müzik, caz ve elektronik müzikten oluşan üç ana müzik dünyamızı her zamankinden daha kapsamlı bir sentezle bir araya getiriyor. Bu parçada bizlere trompette Tolga Bilgin, tenor ve bariton saksafonda Serkan Altınok ve trombonda Ertürk İduğ eşlik etti. Bu müzisyenlerin her biri, parçaya kendi kişiliklerini ve yeteneklerini kattı. Albümün diğer parçalarında yine kendilerini  ve başka harika müzisyenleri duyacaksınız.

Tiger’s Den, doğum yeri iki farklı şehir olan bir parça. Santi & Tuğçe, yapısı gereği sınırlara bağlı kalmayan bir ikili. Tiger’s Den’in İstanbul ve Berlin yolculuğundan bahsedebilir misiniz? Bu iki şehrin kültürü, sizce şarkıya ve sizin müzikal dilinize nasıl yansıdı? 

Santi & Tuğçe: İstanbul ve Berlin müziğimizin iki ana merkezi. 2017 yılından beri Berlin’de yaşıyoruz, ayrıca Tuğçe İstanbullu. Hem konserler hem ziyaret amacıyla sık sık İstanbul’a gidip geliyoruz. Her iki şehir de kendimizi ve müziğimizi evimizde gibi hissettiğimiz yerler. Tiger’s Den adlı parçamızın yapım süreci bu iki şehirde, farklı zamanlarda, İstanbul ve Berlin’de yaşayan sanatçılar arasında işbirliğiyle gelişti. Mekanlar, zamanlar ve farklı dünyalar arasında yaşama ve yaratma yolculuğumuzu ayrıca parça için çektiğimiz kliple de yansıtmak istedik. Klipte her iki şehrin köprülerine, gündelik hayatına, sokak hayvanlarına, ve tabii ki stüdyomuzun ve kalplerimizin kahramanı minik kaplan Kitty’e yer verdik.

Yakında yayınlanacak albümünüz “The Marvelous Real” ile dinleyicileriniz kendilerini nasıl bir evrenin içinde bulacaklar? 

Santi & Tuğçe: Bu albümde dinleyicilerimizin kendilerini rengarenk, uçsuz bucaksız, hem sihirli hem gerçek bir evrende bulmalarını umuyoruz. Ama bu evrene ulaşmak için aslında başka bir yere gitmemize gerek yok.  Bu evren bizim evrenimiz, bizim evimiz. Bu albümün teması şu, etrafımızdaki her olağanüstü şey gerçek, her gerçek olağanüstü, sadece bunu görebilmemiz ve hissetmemiz gerekiyor.

Yaptığınız müziği “house” müzikten ayıran şey sizce sadece müziğinizde bulunan etnik elementler mi yoksa türler arası bir müzik üretmek için ekstra emek harcıyor musunuz? 

Santi & Tuğçe: Müziğimizi aslında bu türlerin hiçbiriyle sınıflandırmıyoruz. Hızlı bir şekilde tanımlamak gerektiğinde “elektronik müzik”, “dünya müziği”, “caz” gibi daha genel terimler kullanıyoruz. Şarkılarımızın büyük çoğunluğu House, Disco, Techno ve elektronik müziğin diğer türleri gibi 4/4’lük bir ritmik yapıya sahip. Ancak, bu yapının ötesinde, cazdan bossa novaya, tangodan klasik Batı ve klasik Türk müziğine uzanan çok çeşitli kaynaklardan etkiler ve izler taşıyor. Ayrıca “etnik müzik” kavramına dair şunu da eklemekte fayda var: “etnik müzik”, tıpkı “dünya müziği” tanımı gibi, gereksiz bir  terimdir, çünkü her müzisyenin ve dolayısıyla her müziğin bir etnik kökeni vardır. Bu kökeni veya kültürel geçmişi müzikten ayırmak mümkün değildir. Bu anlamda, opera da rock da, samba veya Anadolu türküleri kadar etnik müziktir. Böyle baktığımızda “etnik müzik” kavramı anlamsızlaşır.

Fotoğraf: İsa Kurt

Albümün kayıt ve prodüksiyon sürecini Tuğçe ile birlikte ilerlettiniz. Bize biraz bu süreçten bahseder misiniz? Albümünüzü kaydederken kendinize dair keşifleriniz olduysa bizimle paylaşmak ister misiniz? 

Santi: Yeni bir parçayı her bitirdiğimde kendimle ilgili yeniden keşfettiğim şey, her yeni parçayı bitirmenin beni korkutması. Her zaman biraz daha farklı bir şey yapabilirdim gibi hissediyorum. Tuğçe ise bir eserin son halini belirlemekte uzman. Genel olarak, her yeni parçamızda birlikte daha iyi çalışmayı ve içgüdülerimize daha fazla güvenmeyi öğreniyoruz. Günün sonunda bir eser asla bitmez ve her yeni parça bir öncekinin devamıdır.

Tuğçe: Benim son dönemlerde fark ettiğim şey bir esere verilen tepkinin eserin kendisinden çok, eseri algılayanla ilgili olduğu. O nedenle eleştirene de hayran kalana da aynı sakinlikte teşekkür edip, kendi yolumda, Santi’nin de dediği gibi iç güdülerime daha çok güvenerek devam etmeyi öğreniyorum.

Yeni albümünüzde eski albümlerinize nazaran daha baskın olduğu belli olan bir egzotik sound’la karşı karşıya kalacağız gibi duruyor. Santi, sence Paraguay kökenli biri olmanın bu egzotik yapıyı inşa ederkenki katkıları ne kadar hissedildi?

Santi: Albümlerimizi bir çok farklı kültürden ve ilham kaynağından yola çıkarak üretiyoruz. Paraguay doğum yerim, ancak hayatımın büyük kısmını Paraguay dışında yaşayarak geçirdim. Elbette kökenlerimin, destekleyici ve sevgi dolu ailemin, arkadaşlarımın, beni besleyen bu toprakların yaptığım her şeyle ilgisi var. Ancak bunun ötesinde, Paraguaylı olmanın ya da Paraguay müziklerinin bu albüme özel bir katkısı olduğunu söyleyemem.

Albüm kaydında kendi parçalarınızı tekrar tekrar dinlemek dışında bu aralar kimlerden, hangi parçalardan beslendiniz? 

Santi & Tuğçe: Son aylarda özellikle The Budos Band, Fat Freddy’s Drop, the Heliocentrics, Tom Ze, Nelson Cavaquinho, The Souljazz Orchestra, Maria Schneider Orchestra, Michael Wollny, Tigran Hamasyan, Hadouk Trio dinlemekteyiz. Bu müzisyenlerin etkileri albümde hissedilecektir diye düşünüyoruz.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Santi & Tuğçe: Bize bu röportaj aracığıyla yeni albümümüzü paylaşma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederiz Ayrıca “Music, the Only Way” kısa çalarımızda da belirttiğimiz gibi dünya insanlarına tek kurtuluş yolumuzun müzik olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

Kapak fotoğrafı: Victoria Byt

Tags: , ,

İlginizi Çekebilir

Veys Çolak’tan yeni albüm habercisi: Yaralara Saygılar
WOW Dünya Kadınlar Festivali’nden #birlikteyiz çağrısı

Yazar

Bize Katıl!