Ölümünün 22. yılında Yavuz Çetin

Sanatçı İncelemeleri
Yavuz Çetin ismi, 90’lı yıllarda Kemancı’da takılmış, Bodrum’da canlı müzik dinlemiş ya da sadece Türkçe rock’a merak salmış herkesin kulağını doldurmuştur. Bu efsanenin hikayesine göz atıldığında göz yaşlarımızı tutmak mümkün değil.

Çetin 25 Eylül 1970 yılında Samsun’da doğmuştur. Sert bir adam olan babası Erdal Çetin’in gazetecilik mesleğinden ötürü pek çok yer gezmiştir. Babasıyla arası hiç iyi olmayan Çetin, annesini de çok erken yaşta kaybetmiştir. Kendini yalnızlığından ve kötü aile durumlarından bir şekilde uzaklaştırmaya çalışan Çetin, 10 yaşında curayla tanışır ve müzik hayatının ilk adımlarını atmaya başlar. 15 yaşında akustik gitar ile tanışan Çetin’in hayatı bir daha asla aynı olmamıştır.

70’lerde Erkin Koray, Cem Karaca, Barış Manço gibi isimler ile Türkiye’ye giren Rock müzik yavaş yavaş ünlenmeye başlamıştır ancak Türkçe ürün tüketmek çok zordur çünkü çok azdır. Eagles, Deep Purple, Eric Clapton gibi müzisyenlerin kasetlerini ve plaklarını dinleyerek kendi müzikal olgunluğunu yakalayan Çetin, idolü olan Jimi Hendrix’e de bayılırdı.

Çetin kendi döneminin en iyi müzisyeni ve gitaristi olarak pek çok kişi tarafından anılıyor. Çetin’i diğer müzisyenlerden ayıran en büyük farkı şu şekilde anlatabiliriz: Her müzisyen kendi müzik kulağını geliştirmeye çalışır, kimi doğuştan iyi bir kulağa sahiptir ancak Yavuz Çetin gibi müzisyenler hem müzik kulağına hem de geniş bir müzikal ufka sahiptir. Yani iyi bir müzisyen olmanın tek noktası iyi bir kulağa sahip olmaktan geçmez, aynı zamanda ufkunuzun geniş olması, vizyon sahibi olmanız ve daima yeni fikirlere açık olmanızdan da geçer. Bu durumu Çetin’in Eric Clapton’ın Cocaine isimli parçasını çalarken birden parçayı oyun havasına çevirmesiyle örneklendirebiliriz. Eğer “Ben en zor parçaları çalacağım!” deseydi emin olun ki bu kadar samimi ve içten bir müzik yapamaz, onu orada dinleyen insanları müzikal yönden tatmin ederken kimi zaman da yüzlerinde tebessüm oluşturamazdı.

Lise yıllarında müzikal hayatını oldukça dolu geçiren Çetin. Marmara Üniversitesi’nde müzik okumaya karar vermiş ancak devamlı olarak sahne alan bir müzisyen olduğu için okulunu bitiremeden bırakmıştır. Dönemin blues ve rock şarkıları denince İstanbul’da akla ilk gelen isimlerden biri olan Çetin; Batu Mutlugil ve Zafer Şanlı ile Blue Blues Band isimli grubu kurdu. Devamlı olarak dönemin ünlü blues ve rock parçalarını çalan grup; Kemancı, Manahattan, Shaft gibi mekanlarda çaldı ve büyük ilgi gördü. Aynı zamanda MFÖ gibi müzisyenlerle sahne alan Çetin, bir yandan Kıraç’ın Deli Düş ve Bir Garip Aşk Bestesi,  İzel’in Bir Küçük Aşk gibi albümlerde ve pek çok şarkının stüdyo kayıtlarında yer almıştır. Ancak Çetin’in en büyük hayallerinden birisi, her müzisyenin olduğu gibi, kendi parçalarını insanlara dinletmek ve konserlerde insanlarla beraber eğlenmekti. Bu istek asla Çetin’in istediği yönde gerçekleşemedi ve Çetin’i ölüme sürükleyen nedenlerden biri haline geldi.

İlk isimli albümünü kaydettikten sonra neredeyse hiç bir yapım firması Çetin’in parçalarına sıcak bakmadı. Haliyle istediği gibi konserler veremiyordu. Bunun nedeni her dönem olduğu gibi mekan sahiplerinin maddi kaygılarıydı. Türkiye’de 90’lar müzik açısından büyük bir kırılma noktası sayılabilir. Dönemin halkı bu tarz müziklere ve giyim tarzlarına hiç alışık değildi. Hatta öyle ki dönemin medyası konserlerde sahneye sırtını dönerek seyircilerin fotoğraflarını çekiyor, seyircilerin giyim tarzlarına ve danslarına yönelik haberler yapıyordu. Eleştiriyi kaldıramayan bir toplum olmamıza rağmen, eleştirmeyi oldukça seviyoruz olsa gerek. O dönem uzun saçlı erkeklere, saçını boyatan kızlara, kısaca kendinden farklı olan herkese saldırgan ve aşağılayıcı tavırlar takınan bir toplumun içinden sıyrılıp bir rock müzisyeni olmak haliyle çok zordu. Çetin ise bu mücadeleye diğer müzisyenlerle beraber göğüs germiş, germiş ki bizler bu gün Mor Ve Ötesi, Duman, Teoman, Şebnem Ferah ve daha nice müzisyenlerle buluşabiliyoruz.

 

Böyle bir ortamda herkes tarafından dinlenen yabancı grupların cover müziğini yapmak elbette mantıklı çünkü mekan sahipleri bu yönde ilerleyen müzisyenlerin önünü açıyor. Ancak kendi şarkısını yapıp piyasaya atılan müzisyenlere sıcak bakan mekan sayısı oldukça azdı. Bu noktada kimseyi suçlamak doğru olmaz. Neticede kimisi beş kuruşun derdine düşmüş, kiminin keyfi yerinde.

Satılık albümünün kayıtları ve neredeyse bütün işi bittikten sonra de yapım firması tarafından gelen habere göre belirtilen tarihten geç yayınlanacak olması Çetin’in depresyonu için kırılma noktası oldu. Müziğinin asla dinlenmeyeceğini düşünen Çetin, bu dünyanın olumsuzluklarından kurtaran tek olgudan mahrum kalmış gibi hissediyordu ve depresyonunun en büyük nedenlerinden birisi de buydu. Bireyselliğini kaybetmiş gibi hissediyordu. Yıllarca verdiği emeğin karşılığını geri alamadığını düşündü ve Yaşamak istemem diyerek haykırdı bizlere. Çetin’in müziğe karşı olan heyecanı hep vardı ancak yaşama karşı olan hevesi bir o kadar da azalmaya başlamıştı. Kişisel hayatında çözemediği meseleler ve kariyerinin ilerlemeyeceğini düşünmesi Çetin’i psikolojik tedavi amaçlı hastanelere yatırdı. Hastaneden çıkan Çetin’in beynini, Boğaziçi köprüsünden geçerken, hastalık ele geçirdi ve kendini 15 Ağustos 2001 tarihinde Boğaziçi Köprüsün’den attı. Çetin 31 yıllık ömrüne pek çok güzel arkadaş, Yavuzcan adında çok tatlı bir erkek çocuğu, İlk ve Satılık adında iki albüm ve binlerce hayran bıraktı. Ölümünden sonra belgesel niteliğinde Blue isimli bir film çekildi. 2. Albümü olan Satılık isimli albümünün çıkışını göremeyen Çetin, bizlere güzel şarkılar ve daima hatırlanacak gitar melodileri bıraktı.

Yavuz Çetin bu gün yaşasaydı 52 yaşında olacaktı.

Tags: , , ,

İlginizi Çekebilir

Bu yıl izlenmeye değer 5 dizi
BADBADNOTGOOD ve Turnstile’den yeni EP: New Heart Designs

Yazar

Bize Katıl!