Karanlığın sıcak sesi: Interpol

Sanatçı İncelemeleri
Bugüne kadarki en detaylı Interpol incelemesi için “parlak ışıklarınızı açın”.

Kemerlerinizi bağlayın, çok sevdiğim Interpol hakkında bilmeniz gereken her şeyi bu yazıda derledim, şimdiden keyifli okumalar.

Başlangıç

Grubun temeli 1997 yılında New York Üniversitesi‘nde atılıyor. Interpol‘ün kurucusu ve gitaristi Daniel Kessler, bir süredir grup kurma arayışı içindeyken tam o sırada müstakbel Interpol’ün ilk davulcusu Greg Drudy ile tanışıyor. Daha sonra, geride bıraktığı yaz ayları içinde Paris’te bir yurt dışı eğitim programına katılan Daniel, burada başka bir New Yorklu Paul Banks ile tanışıyor ve grubun sesini de bulmuş oluyor. Ayrıca şöyle bir detay var; Paul Banks ilk başta gruba ikinci gitarist olarak katılıyor, yani Daniel Kessler aslında vokal ve baş gitarist konumunda. Daha sonra grup bir gün yine bir şeyler üretmek için stüdyodayken, Paul Banks çok da ciddiye almadan bir şeyler mırıldanıyor. Daniel Kessler, halihazırda yazılmış olan birkaç şarkı sözünü Paul Banks’e okuması için veriyor, Paul ise bu fikir hakkında ilk başta oldukça çekimser olmasına rağmen arkadaşlarını kırmıyor ve okumaya başlıyor. Bir de ne görsün, o kadar iyi seslendiriyor ki Paul, arkadaşlarının ağzı açık kalıyor ve Paul’u vokal olması için ikna ediyorlar. Aynı zaman dilimi içinde New York Üniversitesi’nde tarih sınıfında Daniel Kessler, grubun efsane basçısı Carlos Dengler ile tanışıyor ve Carlos’u gruplarına katılması için davet ediyor. Çok iyi bir gitarist olan Carlos, grupta başçı eksikliği olduğu için Kessler’ın bas gitarını eline alıp görevi üstlenmeye çalışıyor. Müzik hakkında doğuştan büyük bir yeteneği olan Carlos, kısa süre içinde enstrümana hakim olmayı başarıyor. O güne kadar elektronik gitar üzerinde harikalar yaratan Carlos Dengler, hünerlerini bas gitara taşıyıp oldukça kreatif riff’ler üretmeye başlıyor, nitekim bunları stüdyo albümlerinde de duyabiliyoruz. Bir yıl boyunca durmaksızın bir araya gelip şarkılar çalan arkadaşlar, 1998 yılında artık işleri ciddileştirmek isteyip New York’un alternatif barlarında çalmaya başlamışlar. İlk “büyük” konserlerini 3 Ağustos 1998 tarihinde veren Interpol, bu konserle beraber çeyrek asırı aşan kariyerlerinin başlangıcını yapmış oluyor. Uzun süre boyunca konserler veren ve bir albüm yapma aşamasında olan Interpol, 2000 yılında grupta bir değişikliğe gidiyor. Davulcu Greg Drudy gruptan ayrılıyor ve yerine yine Daniel Kessler’ın bir giyim mağazasında kasa sırasında tanıştığı Sam Fogarino bagetleri devralıyor.

Turn on the Bright Lights 

Uzun bir süre boyunca üstünde çalışılan, Interpol’ün ilk ve çoğu kesim tarafından en çok beğenilen albümü… Turn on the Bright Lights. Bu albümün bu kadar iyi olmasına çok da şaşırmamak lazım bence, çünkü albüm çıkana kadar ardında büyük bir emek ve ayırılan zaman dilimi var. Albüm çıkana kadar kendilerine bir plak şirketi arayan, fakat neredeyse başvurdukları her şirketten veto yiyen Interpol, kendilerine tek teklif veren plak şirketi olan Matador Records ile anlaşıyor ve Turn on the Bright Lights, Matador etiketiyle yayınlanmış oluyor. Hiç şüphesiz albüm çıktıktan sonra Interpol’ü reddeden her plak şirketi kafalarını duvarlara vurmuştur. Zira bu albüm, Pitchfork tarafından 2002 yılının en iyi albümü seçilirken, diğer müzik otoriteleri tarafından da büyük övgüler aldı.

Albümü biz de biraz ele alalım dersek eğer…

Untitled gibi inanılmaz bir parçayla başlıyor bu 11 şarkılık efsane albüm. Interpol’ün kendine has evrenine çok sağlam bir giriş yapıyoruz Untitled sayesinde. Kimilerine göre gelmiş geçmiş en iyi intro parçalarından biri, nitekim benim için de öyle. Ardından hızlı bir tempo artışıyla beraber Obstacle 1 geliyor karşımıza. Grubun en büyük prömiyeri belki de bu parçayla beraber yapıldı. Yani kendimi kasmayacağım bu şarkıyı övmek için, enfes bi parça yani fazla söze gerek yok. NYC, PDA, Say Hello to the Angels, The New… albümdeki her bir parçayı öve öve bitiremem, o yüzden aslında tüm yorumlarım bütünsel. Sözü fazla uzatmadan kişisel favorimi size belirtip yazıya devam etmek isterim. Sürpriz! aslında benim bu albümden bir favorim yok. Şöyle oluyor, herhangi bir şarkı açıyorum bu albümden, daha sonra kendimi bütün albümü dinlerken buluyorum, bir tür zehirlenme gibi aslında. İnsan zehirlenmekten zevk mi alır, bana ne yaptın yahu Interpol’cüğüm? Ha bu arada, albümün içine giremeyip single olarak kalan bir tane cevher var: Specialist. Dinlemeyen kalmasın!

Antics

İlk albümü belirli bir eşiğin üzerinde olan gruplar için yapılması en zor iş belki de ikinci albümü yapmak, ki aslında çok da kısa bir süre içinde yapıyorlar Antics’i, 2003 yazında kayıtlara başlayıp 2004 baharında albümü yayınlıyorlar ve yine ne yapıp ne edip ortalığı delip geçiyor Interpol’cüğümüz. Yani yine ben şiirler, aşk mektupları yazarım bu albüm için ama gerek yok. 10 Şarkılık bu albüme Next Exit adlı sakin ve tatlı bir şarkıyla giriş yapıyoruz. Ardından grubun en büyük hiti Evil geliyor karşımıza. Narc ile beraber bir başkaldırı havası yaşarken Take You On A Cruise ile dertleniyoruz. Ama çok da düşmüyoruz, Slow Hands geliyor ardından ve hoplamaya çağırıyor bizi Interpol. Çok da lafı uzatmamak lazım biliyorum, o yüzden kanımca favorilerimi söyleyeyim bu albümden: C’mere, Narc, ve Not Even Jail. Yine bir tane albüme girememiş, single olarak kalmış bir hazine var: Song Seven. Mutlaka dinleyin. Ayrıca Interpol, Turn On The Bright Lights’daki heyecanı devam ettirip üstüne bir de taş gibi Antics’i yayınlayınca, Glastonbury vb. büyük festivallerde yer alması kaçınılmaz oluyor tabii.

Our Love to Admire

Takvimler 10 Temmuz 2007’yi gösterirken Interpol üçüncü albümünü yayınlıyor. Bu albüm özelinde birkaç değişiklik mevcut. Etiketi Matador Records’dan alıp Capitol Records‘a teslim eden grup, sound olarak da klavyenin daha ön planda olduğu bir sisteme girip farklı bir şeyler deniyor. TOTBL ardından gelen Antics‘de biraz olsun mutlu anlara parmak basmamızı sağlayan Paul Banks, bu albümde oldukça hüzünlü sözleri ve sesiyle bizi tekrardan üzüyor. Bence TOTBL ve Antics’in seviyesine erişemese de oldukça deneysel ve gayet başarılı bir albüm. Bu albümden favorilerim ise The Scale, No I In Threesome ve Rest My Chemistry. Üçü de oldukça üzgün şarkılar, Paul abi bana biraz gözyaşı borçlusun maalesef.

Interpol

Evet, geldik işte o albüme. Çoğu kişi tarafından en sevilmeyen Interpol albümü. Yani ben de bu fikre tam katılmasam da geri kalan albümler arasında sırıttığını söyleyebilirim. Ayrıca bu albüm hakkında büyük bir yanılgı mevcut: Çoğu dinleyici grubun efsane basçısı Carlos Dengler‘ın bu albümden önce ayrıldığını düşünüyor. Fakat Carlos Dengler grupla beraber bu albümün kayıtlarını bitirdikten sonra ayrılıyor. Tabii bu ayrılıkla beraber büyük bir darbe alıyor Interpol. Zira Carlos Dengler’ın ayrılığı sebebiyle grubu dinlemeyi bırakan hiç de azımsanmayacak bir kesim mevcut. Bu albüm hakkında karışık düşüncelere sahibim. Genel olarak bence Interpol albümlerinde kırık parça bulunmuyor, fakat bu albümde birden fazla mevcut. İsimlerini verip herhangi bir önyargı oluşturmak istemem, o yüzden sadece favorilerimi yazıp devam edeceğim: Success, Summer Well, Barricade ve Try It On.

El Pintor

İşte burada, tam burada… Favori Interpol albümüm! Ayrım yapmak ne kadar zor olsa da benim için bir adım öne çıkıyor bu albüm. Zira en çok yaşanmışlık biriktirdiğim Interpol albümü El Pintor. Kapağından, başlığından şarkılarından bu kadar haz duyduğum herhangi bir müzik albümü yok benim için. Kişisel yorumlara biraz ara verip albüm hakkında bilgilere odaklanırsak, bu albümde Paul Banks bas gitarın başına geçiyor, ayrıca bu albümle beraber Matador Records çatısı altına geri dönüyor Interpol. Ya abiler siz albüm başlangıcının tarihini yazmışsınız bence bu arada, yani All The Rage Back Home gibi bi parçayla başlayıp My Desire‘la girdiğimiz suya alıştırıyorlar bizi, gerçekten inanılmaz. Bence tam olarak bir olgunluk albümü diyebiliriz El Pintor için, nitekim video klip çalışmaları da adeta bir kısa film edasında geçmeye başladı bu albümden sonra. Bu albümden favori seçimim yine olmayacak, bütün albüm diyeceğim. Fakat benim için yeri çok çok ayrı olan bir parça var, zira ilk dövmem de bu şarkı üzerineydi: My Blue Supreme.

Marauder

El Pintor’dan sonra dört yıllık Interpol hasretini Marauder albümüyle kapatıyoruz. Çok tatlı bir albüm, özellikle klipleri yine usta işi şekilde hazırlanmış. Açılış parçası If You Really Love Nothing‘in klibinde Kristina Stewart oynuyor, daha önce izlemediyseniz kesinlikle göz atmanızı öneririm. The Rover ise başka bir hit, onun klibi ise büyük grubun bir hayran kitlesinin olduğu Meksika’da geçiyor. Türkiye için Tarkan ne konumdaysa Meksika için de Interpol o konumda, kulağa gerçekten çok ilginç geliyor. Bu albümden favorilerim ise The Rover, If You Really Love Nothing, Surveillance, Number 10 ve kapanış parçası It Probably Matters.

The Other Side of Make Believe

Ve en taze albümümüz karşınızda. 15 Temmuz 2022 tarihinde piyasaya sürülen bu albüm, oldukça farklı bir havaya sahip bence. Aşina olduğumuz Interpol tınıları hariç çok farklı ve yeni melodiler işitebiliyoruz. El Pintor ile başlayan klip kalitesi ise üstüne koya koya devam etmiş bu albüm özelinde. Interpol bu albümde daha önce yapmadığı bir işe imza atıyor. 11 şarkılık albümün tamamı farklı sanatçılar tarafından yeniden düzenlenip Interpolations isimli bir derleme albüm olarak piyasaya sürülecek. Bugüne kadar dört parçanın düzenlenmesi yapıldı bile. Gerçekten grubun kalitesi, kreatifliği ve her geçen gün üstüne koyarak devam etmesi büyük haz verici, iyi ki varlar. Bu albümden de favorilerimi yazıp albümler dosyasını kapatalım: Toni, Mr. Credit, Fables, Something Changed ve klibinden de büyük keyif aldığım Gran Hotel.

Kapanış

Kapanışa yaklaşırken biraz da Paul Banks‘e değinmek istiyorum. Böylesine bir yetenek gerçekten her zaman önümüze çıkmıyor, yani yaptığı her iş büyük haz veriyor. Nitekim Interpol dışında farklı personalarda ürettiği işler var, hemen onların önerisini yapayım.

Interpol

2009 yılında Julian Plenti is… Skyscraper başlıklı ilk solo albümünü yayınladı Paul. Interpol kadar ses getirmedi belki ama oldukça beğeni topladı belli bir kesim tarafından. Bunun hemen ardında 2012 yılında Banks adında muhteşem, inanılmaz, usta işi bir albüm daha yayınladı. Gerçekten bayılıyorum Banks albümüne, bence siz de kulak verince bu övgüleri hak ettiğini anlayacaksınız. Yani Interpol kadar ses getirmedi dedim ama Paul Banks yaptığı bütün solo konserlerinde bütün biletleri satmayı başarmış, ki bu ilgiyi de hak ediyor, canım benim. Pandemide ise çocukluk arkadaşı Josh Kaufman ve Matt Barrick ile birlikte Muzz adlı bir grup kurdular. Tek ve tatlı bir albüme sahip olan bu grubun bir de cover albümü var. Özellikle Mazzy Star‘ın Fade Into You‘sunu çok güzel yorumlamışlar, nefis. Çocukluğumdan beri kulağımdadır Paul Banks’in sesi, hayatımın her türlü döneminde bana eşlik etti icra ettiği sanatla beraber, özel bir teşekkür etmek istedim.

Interpol gibi gruplar gerçekten çok değerli. Yani bu kadar uzun süre beraber olup hala üstüne koya koya devam etmek büyük iş. Yaptıkları her işi takdir etmek gerek, gelecek olan her türlü işi de sabırsızlıkla bekliyoruz.

Sabırsızlıkla beklediğimiz bir başka konuysa Interpol’ün İstanbul’a dönüşü. Bildiğiniz üzere Interpol 24 Temmuz’da Maximum Uniq sahnesine konuk olacak. Bu etkinliği kaçırmamanızı tavsiye ediyorum, malum artık böylesine kaliteli grupları çok fazla dinleyemiyoruz eskisi gibi. Biletler için hemen buraya tıklayabilirsiniz, sevgiler.

Tags: , , , , , ,

İlginizi Çekebilir

Islandman yeni parçası Sunshine’la karşımızda
Christine McVie anısını yaşatan Little Darlin’

Yazar

Bize Katıl!