Glasxs: “Gökyüzü sadece gökyüzü değil ve dünyayla çok derdim var”

Röportaj

Melis Uslu’nun solo projesi Glasxs ile tanışmam bundan tam üç sene öncesine, projenin isminin henüz Glass olduğu günlere dayanıyor. O zamandan bu yana köprünün altından çok sular aktı fakat geçen zaman içinde Glasxs benim için yaratıcı hamlelerini her daim ilgiyle takip ettiğim bir proje olmaya devam etti. O günlerde henüz ilk konserini vermemiş ve single’lar yayınlamakla meşgul olan Melis, şimdi iki albüme imza atmış, Türkiye’de ve yurt dışında pek çok konser vermiş, üretkenliğinin sekteye uğramasına hiç müsaade etmemiş bir sanatçı.

Geçen yıl itibarıyla Londra’ya taşınan Melis şimdilerde Popular Music üzerine yüksek lisans yapıyor, gece karanlığında parklardan ilham alıp şarkılar yazıyor, 2 Ağustos’ta Cemiyet’te gerçekleşecek lansman konserine hazırlanıyor; bir yandan ikinci albümün heyecanından yerinde duramazken bir yandan da hiç hız kesmeden dört koldan üretmeye, hayaller kurmaya devam ediyor. Glasxs’e önce 13 Temmuz’da yayınlanan ikinci albümü “Mavi Toz Ormanda”ya dair merak ettiklerimi sordum; sonra da bu kırmızı saçlı, nahif masal kahramanıyla biraz Londra’ya, gökyüzüne ve seksizme dair konuştuk.

“Mavi Toz Ormanda” senin uzun süredir paylaşmak için sabırsızlandığın şarkıları içeriyor. Bu albüm bize ulaşıncaya kadar Glasxs cephesinde neler yaşandı?

Glasxs’in ilk başladığı, hatta adının Glass olduğu dönemde Nublu’da ekipmanımın çalındığı zaman Mirkelam’ın menajeri çok sevgili Süheyl Atay ile tanışmıştık. Onun sayesinde All Stars Publishing ile bir araya geldik. Canım Özgür Can Öney bir anda stüdyoda belirdi, neyime güvendiyse önayak oldu. All Stars’dan Serkan Taşçı, bu albüm olabilecek en iyi yerden çıksın diye epey peşinden koştu. O arada bağlantıda olduğumuz bazı insanlar yurt dışına taşındı, bir anda kalakaldık. Sonunda Türkçe albümü konuşmaya başlamamızdan 2 yıl sonra, bu yıl Sony Music Türkiye ile anlaşmak gibi muhteşem bir şey oldu, Sony’nin yeni ve harika label’ı Epic İstanbul etiketiyle çıktı albüm. Tüm bu süreci anlatayım desem bitmez, şimdiden uzattım bile, ama dediğin gibi inanılmaz sabırsızdım artık. Ha şimdi ha yarın derken sonunda çıktı!

“Pagan tanrısı değil, peri değil ama sanki dünyanın başından beri varmış, sonunda da olacakmış ve olan biteni sürekli izliyormuş gibi sonsuz bir varlık.”

Albümün çıkış parçası olan “Başka Bir Dünya Yok”un klibinde bir orman perisinin hikayesi anlatılıyor. Bu orman perisi aslında Glasxs personasının ta kendisi mi?

Evet, gerçekten öyle. Glass ismiyle ilk yayımladığım single “The Boy With No Soul” idi. Onun klibinden, görsellerinden itibaren başlıyordu aslında Glasxs… Tam aklımızdaki persona pagan tanrısı değil, peri değil ama sanki dünyanın başından beri varmış, sonunda da olacakmış ve olan biteni sürekli izliyormuş gibi sonsuz bir varlık.

Klip Londra’da çekilmiş. Kostüm tasarımı, mekan seçimi gibi süreçler nasıl gelişti? Çekimlerde seni unicorn’lu balonu bırakmaya zor ikna etmişler duyduğum kadarıyla. : )

Geçen sene eylül ayında tekrar Londra’ya taşındım. Klibi de burada çektik, evet. Aslında her şey kaostu. Prosedürlerle uğraştık, yönetmen arayışında garip şeyler yaşadık ama artık çok alıştık, bizi buluyor. Ama evrene göndereyim şunu: “bulmasın artık bizi!”. Bir ara Polonya’da çekilecekti klip, bir ara tekrar Türkiye’ye dönüyorduk çekmek için, sonra neyse ki Ertu’yu bulduk. Hatta biz İngilizce bir ilan vermiştik, o da İngiltere’den bir sanatçı olduğumu düşünerek geri dönmüş bize, sonra bir baktık herkes simit ayran… Öncesinde de yine klibin hikayesi ve Glasxs ile ilgili düşündüğümüz kostümler için bir anda harika bir kostümcü bulduk. Orada provalar sonrasında seçtik kostümü, hatta birkaç parça daha var gözümüze kestirdiğimiz. İleride konserlerde, yeni projelerde kullanırız diye şimdiden planını yaptık bile. Çekim günü kostümün bir iki parçasını evde unuttuk ama olsun. Balon da son anda dahil oldu. “Merak etme, sen şimdi bırak, sonra aynısından yine alacağız” dediler de öyle bıraktım balonu. Sonra kimse almadı ama. 😀

Düetlerde genellikle birbirinden farklı ses renkleri tercih edilir, Deniz Tekin ile senin ses renkleriniz ise birbirine çok yakın. “Sonsuza Kadar” parçasını ilk dinlediğimde bazı yerlerde ikinizin sesini ayırt etmekte zorlandım. Bu parçayı Deniz ile birlikte yorumlamaya nasıl karar verdiniz?

Şarkıyı dinleyen herkesin yorumu aynı oldu, ama ben hiç anlayamıyorum nasıl karışır, Deniz Tekin’in (Orçun’un sesi güzel insanlara deyişiyle) “bin meleğin gözyaşları” gibi sesi var. Deniz çok tatlı bir insan, “düet yapalım mı?” dediğimde hiç kırmadı, hemen stüdyoya geldi, şarkı hazırdı, onun vokallerini kaydettik. Şimdi düşününce kötü oldum bak, stüdyo da yerle bir oldu…

O konuya da birazdan geleceğiz ama önce albüme dair birkaç şey daha sormak istiyorum… Eşin Orçun Can uzun zamandır Glasxs projesine çeşitli şekillerde müdahil oluyor. Önceki senelerde projenin görselleriyle ilgilendiğini hatırlıyorum. Bu albümde de “Başka Bir Dünya Yok” ve “Hayaletler” parçalarında back vokallerde sana destek vermiş. Kendisi mi gönüllü oldu yoksa sen mi ikna ettin?

Evet, önceden klipleri o çekiyordu, sıfır bütçe ve iPhone ile. Ama onun dışında da hep bizimleydi, konserlerde kurtarıcımızdır, her şeyimizdir o. Ben bir şarkıyı ilk yaptığımda Orçun’a dinletiyorum, İnanç’a gönderiyorum, önce onların fikirlerini alıyorum. İnanç’ın muhteşem basları bir yana, Orçun hep nokta atışı geri bildirimler verir. Mesela o demese Kimse Bilmez kısa haliyle kalacaktı, uzatsana bunu dedi, kısa hali şimdi dinlenmiyor. Back vokaller konusuna gelirsek, aslında bu ilk değil. Planet Reverse albümünde Planet Reverse şarkısında da back vokalleri var. Hele ki vokal kayıtlarını tekrar birlikte alıyorsak Orçun’u da İnanç’ı da kaçırmıyorum, back vokal deniyorlar. Back vokallerde kendisi gönüllü oldu evet, Hayaletler’in acayip ıslıkları ona ait mesela. Ama her şeyi gönüllü yapmıyor. 😀 Zorla yaptırıyoruz, “benim işim var, bırakın artık beni” diyor ama benim hain planlarım onu sahnede dans ettirmek yönünde. Bir de görsellere de devam ediyor aslında, birkaç video var, sürpriz.

“Aslında genel olarak hep masallar ve korku filmlerinden ilham buluyorum.”

Hain planlarını gerçekleştirmek için lansmandan iyi fırsat bulamazsın bence. Kimse Bilmez’in evriminde Orçun’un etkili olduğunu bilmiyordum. Peki o şarkıyı yorumlamaya karar verdikten sonra Mehmet Güreli ile iletişiminiz nasıl gelişti? Albüme gelinceye kadar birkaç senelik bir süreç var arada.

Mehmet Güreli bir keresinde Instagram’da beğenmişti şarkıyı, ben de havalara uçmuştum. Ama bu seneye kadar kendisiyle iletişime geçememiştim hiç. Albüm süreciyle birlikte birkaç kez iletişime geçtik, muhteşem bir insan. Kimse Bilmez’i söylerken hep duygulandığını söyledi. Bir de sanıyorum çok bilinmeyen bir şey, şarkının sözleri, şiir olarak Ömer Hayyam’ın ama “Kimse Bilmez” kısmı yokmuş şiirde, o kısım Mehmet Güreli’nin alametifarikasıymış.

Glasxs

Senin uzaya ve bilim kurguya meraklı olduğunu biliyorum. Bu albümde kurduğun dünya hangi kaynaklardan beslendi?

Babam fizikçi; kuantum, uzay, yıldızlar, uzaylılar, küçük ayı, kara delik ne varsa konuşurduk küçükken balkonda. O zamandan beri gökyüzüne baktığımda “bu sadece gökyüzü” diye bakamama gibi bir şansa sahibim. Ama onunla birlikte dünyayla da çok derdim var, o yüzden böyle bir genel ilham var. Onun dışında “Mavi Toz Ormanda”da çok fazla müzisyenden de ilham var. James Blake’ten, Radiohead’den… It Follows’dan var, Disasterpeace’ten var. Çalar Saat Sabahın Beşi’nin ismi aslında Franny ve Zooey olacaktı. Bir de aslında genel olarak hep masallar ve korku filmlerinden ilham var.

“Başka Bir Dünya Yok” diyerek başlayan albümün son parçası “Retro Roketler”de Glasxs bir roketin içerisinde dünyadan uzaklaşıyor, başka galaksilere doğru yola çıkıyor. Dünyada umut kalmadı mı sence?

Aslında var da, “umut olmasa mı artık?” diye umutlanmaya başladı galiba herkes. Yani, komik haberler çıkıyor ya “meteor gelip hepimizi havaya uçuracakmış, tarih de şu”, insanlar da diyor “gel n’olur artık!”. Ama belki de zaten yok, bilmiyorum ki, var herhalde…

“Yol üzerinde bir park vardı, o saatler gece karanlığı olduğu için orman gibi görünüyordu, ‘Goodnight Forest’ diye bir şarkı yazmıştım gece otobüsünden oraya bakıp.”

Gelelim az önce senin de bahsettiğin stüdyo meselesine… 2017 sonbaharında İstanbul’dan Londra’ya taşındın. İstanbul’da hem Glasxs olarak hem de foley artist olarak çalışmalarını sürdürdüğün bir stüdyon, Virginia Woolf’un tabiriyle “kendine ait bir odan” vardı. Londra’ya yerleştikten sonra çalışma ortamı bakımından Glasxs’in hayatında neler değişti?

“Kendi stüdyom” muhteşem bir şeydi, iş dışında iki albümümü de orada yaptım. Şimdi yine bir ev stüdyom var, bir yandan ikinci yüksek lisansımı yapıyorum; Goldsmiths, University of London’da Popular Music alanında. James Blake’in mezun olduğu bölüm. 😀 Üniversitenin stüdyolarını da kullanıyorum yani. Bir yandan asıl stüdyoda mühendislik de yapıyorum. Stüdyonun ana mühendisi Radiohead’in Nigel’ıyla çalışıyor, çok komik, stüdyoda fotoğrafları falan var. Bir gün e-posta attı “ben bu hafta yokum, Thom Yorke’la provalardayız” diye. Çok garip bir okul, hayatımda hiç bu kadar hipster’ı bir arada görmedim. Şakalar bir yana, çalışma ortamı olarak asıl hayalim burada tekrar kendi stüdyomu açmak tabii.

Son bir senedir Londra’da günlerin nasıl geçiyor? Bir orman perisi olarak nitelendirebileceğimiz Glasxs’e parklar bahçeler ilham kaynağı oluyor mu?

Londra’da günler sürreal, bunu da anlatsam bitmez. İlk geldiğimizde sabah 3.00’te uyanıyordum o zamanki işim 5.00’te başladığı için; mesela o zaman bir gün çok sinirlenip bir şarkı yazdım, ilham öyle de geliyor… Yol üzerinde bir park vardı, o saatler gece karanlığı olduğu için orman gibi görünüyordu, “Goodnight Forest” diye bir şarkı yazmıştım işte gece otobüsünden oraya bakıp, sonra burada NX Records mixtape’ine seçti, yine nereden nereye… Alakasız bir işte çalışıyorum şimdi de, parklar bahçeler ilham oluyor ama çok vakit olmuyor. Ama işte yakında daha düzenli olur sanırım bir şeyler. Çok tatlı bir şehir, tadını çıkartmak gerekiyor, bazı parklarda geyikler var.

Kış sezonu boyunca canlı performanslarına Avrupa’da devam ettin. Oradaki konserlerinde seyirciden nasıl tepkiler alıyorsun?

Bir konser vardı, kimsenin çıtı çıkmıyordu, herkes pür dikkat dinliyordu, çok ilginçti. Çok tatlı oluyor tepkiler; kostüme, makyaja kadar soruyorlar. Alpha Minus ile Berlin’de bir konser vermiştik, kulaklık konseriydi, sessiz. Kulaklığını çıkartsan çok komik, sadece benim çıplak sesimi ve tuşlara vuruş tık tıklarını duyuyorsun, ama içeride herkes çıldırmış.

GlasxsBilgisayar mühendisliği öğrenimi gördükten sonra Londra’da Müzik ve Ses Teknolojileri yüksek lisansını tamamladın. Yazdığın şarkıların prodüksiyon sürecini de kendin üstleniyorsun. Şarkılarında aşktan, gündelik meselelerden uzak alemlerde dolaşıyorsun. Björk’ün 2016 senesinde DJ setler yapmaya başlaması üzerine cinsiyetçiliğe maruz kaldığını belirterek yaptığı bir açıklama vardı: “Kadınların yalnızca erkek arkadaşlarını anlatan şarkılar yazıp söylemelerine izin var. Atomlardan, galaksilerden, aktivizmden  vs. bahsedince eleştiriliyorlar.” Tüm bunları düşününce Glasxs’in de müzik sektörünün dayattığı kadın profiline pek uyduğu söylenemez. Cinsiyetçiliğe maruz kaldığın oluyor mu?

Olmaz olur mu? Eminim yalnız da değilimdir. Ne zaman biri “aa ne güzel şarkı” diye bir iltifatta bulunacak olsa İnanç’a ya da Orçun’a döner, “çok iyi mix, hangi DAW’ı kullanıyorsun?”, onlar da beni gösterip “Melis yapıyor” derler, sonra şaşırıp yine onlarla konuşmaya devam ederler. Bir kadın müzisyen görünce hemen “bir grup var” algısı, ya da grup yoksa bile “bir erkek var arka planda” algısı var. Mesela bir gün bir söyleşide “en büyük zorluk ne oluyor?” diye sordular. Ben de dedim “seksizm”. Adam şoka girdi, “aa ne gibi?” dedi, az önce anlattığım şeyi söylemiştim sanırım (çünkü hep oluyor), bir anda beş dakika boyunca o konuşmaya başladı “mansplaining” yaparak, sonunda da “sen de kendini kanıtlarsan, sana da sen mi yaptın derler” gibi bir şey dedi. Ne diyeceğimi de bilemedim, çok garip. Neden Orçun’un ya da İnanç’ın ya da ne bileyim yarın öbür gün ilk kez çıkacak olan herhangi bir erkek müzisyenin kendini kanıtlaması gerekmiyor da bir kadının görünebilir olmak için önce bin dereden su getirmesi gerekiyor?

İlk albümün “Planet Reverse”ü bağımsız yayınlamıştın, “Mavi Toz Ormanda” ise Epic İstanbul (Sony Music Türkiye) etiketiyle yayınlandı. Pek çok alternatif sanatçı gibi sen de bağımsız başladığın müzik kariyerini bir müzik şirketi ile birleştirmeyi tercih ettin. Bir label ile çalışmak senin açından ne tür değişikliklere yol açtı?

Epic İstanbul ekibi çok tatlı insanlar. Bağımsızken önümde bir kapı vardı, onu açtılar. Sony sanatçısı olmak hala inanamadığım bir şey.

Mayıs ayında yayınlanan “Yemen Türküsü” yorumun “Söz” dizisinin müzikleri arasında yer aldı. Son senelerde televizyon dizileri alternatif sanatçıların dinleyici kitlelerini genişletmelerinde kayda değer bir katkı sağlıyor. Senin bu alandaki ilk çalışman oldu, değil mi?

Evet, daha önce izleyicilerin kendi kendilerine sevdikleri dizilere Youtube videosu hazırlayıp üstüne “Kimse Bilmez”i koyduklarını görmüştük ama hiçbir dizide bir şarkım yayımlanmamıştı. O da çok heyecanlı oldu. İnsanlara kendi kendine ulaşmak çok zor. Çok insandan bu sayede çok güzel yorumlar geldi. Ama komik bir kısım var, Glasxs diye yazıyor video’da, hâlâ “kim bu, diğer şarkılarını dinlemek istiyorum” diye yorumlar geliyor, bir gün cevap yazacağım “Gılasekses” diye.

Uzun senelerdir Grey Owl mahlaslı İnanç Yılmaz (bas) ile birlikte çalışıyorsun. Son dönemde Glasxs’in sahne performanslarında maNga’dan tanıdığımız Özgür Can Öney (davul) de yer almaya başladı. Konserler aynı kadroyla mı devam edecek?

İnanç benim canım dostum, sonsuza kadar çalışacağız birlikte, ve sahnede de hep öyle olacak. Özgür CanÖney’i ise maNga’ya ayıp olmasa kaçıracağız ama (hepsi çok şirin, mütevazı insanlar oldukları için böyle bir şaka yapabiliyorum tabii, bir de Ankaralılık ve hâlâ sakladığım ilk maNga CD’si gibi sebeplerim var) o kadar güzel turneler yapıyorlar ki şu an, hep denk getiremiyoruz tarihleri. Ama sonsuza kadar “Özgür şurada çalacağız, n’olur gel” diyeceğim, keşke hep olsa ama mesela 2 Ağustos’ta Asmalı Mescit’te “Cemiyet”te lansman konserimiz var; ÖCÖ, Grey Owl hep birlikteyiz! Bir de Bir Baba Indie’den Cihad ve Radyo Gusto’dan Eralp’in DJ Setleri olacak o gün. Çok heyecanlıyız!

Lansmanın ardından sezonda seni İstanbul’da sık sık görecek miyiz?

Çok istiyorum. Sonbaharda bir mini turne de olacak.

Albüm henüz çok taze ama ben şimdiden bir remix versiyonunu hayal etmeden duramıyorum. “Mavi Toz Ormanda”nın bir de remix albümünü yayınlayacak olsaydın içinde kimlerin imzası olsun isterdin?

Ne şirinsin, neler hayal ediyorsun! Alpha Minus, Deniz Kurtel, Mind Shifter ilk aklıma gelenler. Elz ve In Hoodies de yapsa keşke, yapıyorlar mı remix bilmiyorum. Bir de “Kalben”in Kuşlar’ının remix’ini loop’a aldım, Egemen Özkasnaklı harika bir iş çıkartmış, şarkı zaten harika!

Tags: , , , , , , , , ,

İlginizi Çekebilir

Red Bull Music Festival İstanbul’un programı belli oldu
Zorlu PSM yeni sezonun ilk isimlerini açıkladı

Yazar

Bize Katıl!