Caz Ölüyor, Yetiş Laufey

Sanatçı İncelemeleri
Geçtiğimiz yıl isminden sıkça söz ettiren Laufey’in popülaritesini giderek kaybeden caz ile ilişkisi üzerine bir yazı.

Caz ölüyor. La La Land filminden Sebastian’ın da üstüne basa basa söylediği ve bu durumu tersine çevirmek için çabaladığını hatırlıyoruz. Onun bu konuda ne kadar başarılı olduğu tartışma konusu ama Laufey’in başarısı hiç de öyle değil. 24 yaşındaki İzlandalı sanatçı geçtiğimiz sene müzik dünyasını kasıp kavurdu ve tarihe adını kazıdı. Spotify‘da 18.432.498 güncel dinleyiciye sahip olan Laufey, dünya üzerinde en çok dinlenen caz sanatçısı şu an.

Peki Laufey gerçekten caz mı yapıyor? Bu büyük başarının arkasındaki sır ne?

Bir parça neler barındırmalı ki bizler ona caz diyebilelim? Doğaçlama yapmanın ana unsur olduğu bu türde sözlerin de öyle ortaya çıkması bekleniyor. Geçmiş tecrübeler ve düşüncelerdense anlık karar mekanizmasının ön plana çıkardığı sözler ve cümleler önemli. Laufey bunu yapmıyor, daha çok z jenerasyonunun kolayca anlayıp empati yapabileceği, “ben de bunu yaşadım” diyebileceği sözlerle karşımıza çıkıyor. Kendisinin bunu yapma sebebi ise önceki jenerasyonların günümüzde pek de popüler olmayan müziğini yeni jenerasyonun bakışıyla harmanlayıp günümüze uyarlamak. Bunun dışında, caza caz diyebilmek için üç şey arıyoruz. Swing, blues ve doğaçlama.

Swing, sekizlik nota kalıbını kullanan, rahatlığın ve akışkanlığın öne çıktığı caza özgü bir ritim türü. Blues ise kendine has Amerika doğumlu Afrika kökenli savaş sonrası bir kelime dağarcığı olan gelenek olarak nitelendirilebilir. Bazen bu 3 ögeden biri eksik olabilir ama bu o parçanın caz olmasını engellemez. Bazen de bu 3 öge olmasına rağmen duyduğumuz parça caz olarak nitelendirilmeyebilir. Örneğin Duke Ellington’ın orkestrası doğaçlama yapmıyor, önlerindeki nota sehpasında ne varsa onu çalıyorlar ama bu müziğin türünü değiştirmiyor. Sanatçılar yapılması gerekenin dışına çıkmasa da caz ruhu korunuyor.

Başka bir örnekte ise Juvenile isimli sanatçının 3 ögeyi de kullandığını görüyoruz. 3 ögeye de sahip olmasına rağmen caz dememiz biraz garip olurdu açıkçası Yaptığı müziğe hiphop demek daha doğru olur ama arka planda swing duyuluyor, blues esintileri hissediliyor ve doğaçlama bariz bir şekilde ortada. Bu unsurlar yaptığı müziğe caz denilebilir kılıyor mu, tartışılır. Bakalım sizler nasıl düşüneceksiniz.

I Wish You Love” isimli parçayı Natalie Cole da Laufey de farklı şekilde yorumluyor. Natalie Cole versiyonunda arka plandaki swingi duymamak imkânsız. Laufey versiyonunda ise Brezilya kültürüne ait samba-caz karşımı bossa nova ritmi duyuluyor daha çok. Aynı şekilde Natalie Cole versiyonunda rastladığımız blues esintilerine Laufey’de rastlamıyoruz. Önündeki notalara bakarak yaptığı çello solosu da doğaçlamayı öldürüp onu caz olmaktan uzaklaştıran başka bir unsur. Laufey’in yaptığı müziğe caz değil de bossa nova izlerine rastladığımız mid-century pop demek daha doğru olurdu sanırım.

Peki hangi müzik türü olduğu gerçekten de bu kadar önemli mi? Ha caz, ha hiphop, ha mid-century pop, ne dersek diyelim müzik olduğu yerde kalıyor aynı şeyi duyuyoruz, deyip geçsek olmaz mı? Olmaz çünkü müzik türleri duyulanın ötesinde, bir kültürü, ortak paylaşımı ve değeri ifade ediyor. Türü ortaya çıkarıp günümüze getiren ve sürdüren topluluğun emeği ve çabası söz konusu. Evet, Laufey her ögeyi bulundurmasa da caz gibi duyuluyor ama kendisini caz sınıfına sokmak bu türe ve geçmişine biraz saygısızlık olurdu açıkçası. Buna rağmen, cazın giderek kaybolduğu ve önemini yitirdiği bu dönemde tam olarak caz yapmasa da cazı diriltip kurtardığı bir gerçek Laufey’in. Yeni jenerasyona bu türün nasıl olabileceğini, neler yapabileceğini gösteriyor. 

Cazı tecrübe etmenin en doğru yolunun küçük caz kulüplerine gidip canlı bir şekilde o doğaçlamayla baş başa kalmak olduğu biliniyor ama herkes bu imkana sahip değil. Caz kulüplerinin sayısının azlığı bir yana, yaşça küçük insanlar istese bile giremiyorlar. Burada da devreye internet giriyor. Laufey dinleyenlerin yakın hissettiği sözler yazmak dışında z jenerasyonunun dilini de çok akıcı bir şekilde konuşabiliyor. TikTok ve Instagram platformlarında paylaştığı gönderiler belki de bu kadar büyümesine en çok katkı sağlayan pazarlama yöntemi oldu. Berklee College of Music mezunu olmasının sağladığı sağlam müzik geçmişinin yanında yeni nesle hitap edebilmesi onu çok öne çıkarıyor. Chet Baker ve Ella Fitzgerald gibi isimlerden esinlendiğini de kolaylıkla görebiliyoruz. Özellikle sesi bazı parçalarında Chet Baker’a fazla benziyor. Şu an tam olarak caz değil desek de belki bundan 10 yıl sonra yaptığı müzikler caz olarak anılabilir Laufey’in. Zaten bu kadar akışkan olan bir müzik türünün tanımının da onun kadar akışkan olması çok doğal. Belki bize göre caz değildir, size göre cazdır. Emin olduğumuz şey ise Laufey’in genç yaşta bu kadar başarılı olmasının inanılmaz olması. 2023 Eylül’ünde çıkarttığı Bewitched albümü gerçekten beğenileri toplamıştı ve bu gidişle beğenileri de toplamaya devam edecek gibi gözüküyor. Önümüzdeki yaz Mitski’nin turnesinde onu da görmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz. Lalaland’den Sebastian açtığı kulüp ile cazı ne kadar kurtarabildi emin değiliz ama Laufey yeni nesle eski bir müzik türünün kapılarını araladı ve aralamaya da devam edecek gibi gözüküyor.

O zaman sizleri son albümü ve harika bir cover’ı ile baş başa bırakalım!

Tags: , , , , , , , , , , ,

İlginizi Çekebilir

Şenceylik’in ilk albümü “Eteğimdeki Taşlar” yayında
BBI Yerli #226 | Mert Nadir

Yazar

Bize Katıl!