Bir gecelik Psychedelia Night’tan geriye ömür boyu saklanacak anılar

Oradaydık

Destroy Earth, Eskiz ve Ouzo Bazooka’nın duraklarını oluşturduğu bu “saykodelik rota”dan aklımızda kalanlar ve kameralarımıza kaydettiklerimizle birlikte kısa bir yolculuğa çıkmayı deneyeceğiz, “gecikmiş olması hiç olmamasından iyidir”e inanarak.

Yazı ve videolar: Onursal Yazman
Fotoğraflar: Coşkun İnce / KaliPro (giriş), Eda Arda (grup üyeleri)

Yerkürenin kuzeybatı bölümünde olduğu gibi ülkemizde de salt elektronik altyapılı müziklere talebin yıldan yıla arttığı, üretiminin (ve tüketiminin) baş döndürücü hızlara ulaştığı günümüzde gözümüzü nereye çevirsek bir house/techno veya rave partisi duyurusuna denk geliyoruz. Ana akım müzikte elektro gitarla yazılmış albümlerin ve hit şarkıların payı azalmaktayken Tantana Records’a bağlı üç grubun geçtiğimiz günlerde Babylon bomontiada’daki “Psychedelia Night” adı altındaki buluşmaları 60’lı ve 70’li yıllara gitmek isteyenlerin iple çektiği yolculuklardan biriydi. Destroy Earth, Eskiz ve Ouzo Bazooka’nın duraklarını oluşturduğu bu “saykodelik rota”dan aklımızda kalanlar ve kameralarımıza kaydettiklerimizle birlikte kısa bir yolculuğa çıkmayı deneyeceğiz, “gecikmiş olması hiç olmamasından iyidir”e inanarak.

Destroy Earth dünyalılarının kara delikle buluşması

19 Nisan Cuma akşamı bomontiada’nın avlusunu gündüz gibi aydınlatan dolunaya kafamı kaldırıp baktığımda, yarım asır önce 1969’da aya ilk ayak basan ve henüz bir hafta önce ilk kez bir kara deliğin fotoğrafını çekmeyi başaran insan türünün dünyayı yok etme potansiyeliyle evreni keşfetme arzusu arasındaki doğru orantının merkezinde buldum kendimi. Farkında olmadan dünyanın yok oluşuna her gün tanıklık ediyorduk ama ben ilk kez canlı izleyecektim Destroy Earth’ü. 

2018 şubatında, tamamı enstrümantal “The Nature of Love” ile çıkış yapmıştı kurulduktan dört yıl sonra ilk meyvesini veren progressive/psychedelic rock kulvarındaki üçlü. Psychedelia gecesinde albümden altı şarkının tümüne yer verileceğini, setin başına ve sonuna da birer yeni parça eklendiğini öğrendim. Üstelik kapanıştaki şarkıda ilk kez sözler dökülecekti Destroy mikrofonlarından. Vokal işini, Ati ve Aşk Üçgeni’nden (ayrıca solo projesi Durukan Betses’ten de tanıdığımız) davulcu Durukan Yaşar üstlenecekti. Gitarda Dehan Kılınçarslan ile basta Umutcan Özen’i de saydığımızda bugüne kadar üçlü olarak müzik yapan Destroy Earth adına Psychedelia Night’ın getirdiği bir başka yenilik de grubun ilk kez dört kişi sahne alacak olmasıydı… The Nature of Love’ın künyesinde kayıt hizasında imzası bulunan prodüktör Ozan Çanak iki şarkıda synth’lerden sorumluydu zira. Konser başlarken klavye tablasının başına geçmekte olan Ozan’ın omzuna asılı bir de gitar görüldü.  

Black Sabbath’ın blues kapısından içeri buyur edilip The Sword’un psych evrenine ışınlandığımız performanslarıyla geceyi ne de güzel açtılar. Süre nedeniyle sahneden inmek zorunda olmasalar orada hemen bir şarkı daha çıkabilirdi sanki. Beni en çok etkileyen yönleri ise stüdyo ambiyansından sıyrılıp organik canlı bir sound yaratabilmiş olmaları, enstrümantal rock için olmazsa olmaz kriterimdir. Tam bu noktada, gecenin ses mühendislerinden tonmayster Fatih Esmer’in emeğini de övgüyle anmak gerek. Öte yandan, Babylon’un sağladığı teknik olanaklar orta ölçekli salonlar içinde belki de en iyisi ama o gece sahne ışıkları bir başka yakıştı dünyanın yok edilişine tanıklık eden ruh halimize. 

Sadece “psych” severlerin değil, “stoner rock” meraklılarının da yakın markaja alması gereken bir grup Destroy Earth. En kısa zamanda yeniden, bu kulvardaki bir başka başarılı temsilcimiz Uluru ile birlikte, mümkünse enstrümantal/deneysel gruplara özgü bir festivalde yeniden izlemeyi çok isterim kendilerini.

Destroy Earth

Eskiz “çok ağır” adımlarla geliyor

Rock’n’roll kalesi Tantana’nın en üretken kamplarından Eskiz’i belli aralıklarla canlı yakalayabilmenin en güzel tarafı setlist’lerinin esnek oluşu. Konserlerine sık gidenleri özellikle memnun eden bir durum bu. Çıkacakları her konsere yeni bir şeyler deniyorlar/ekliyorlar olabildiğince. “Denemek” derken, mevcut bir şarkının üzerine giderek onu çok başka yerlere taşımak ve özel partilere özgü bir Eskiz ritüeli haline dönüşen emprovizasyonvari kesitler sunmak şeklinde “geceye özel” sonuçlanıyor bu “jam”ler genellikle. Tabii bu arada hemen aklıma geliveren iki yakın tarihli düeti de bu esneklikler arasında saymam gerek: 27 Şubat’ta Nejat Yavaşoğulları ile birlikte Kökler ve Filizler konserinde, “Sallan Yuvarlan”ı birlikte kaydettikleri Kamufle ile de Hack The Fool‘un 30 Mart’taki albüm tanıtım gecesinde yaptıkları tek gecelik sürprizler. Hatta aynı konserde grubun kurucularından, ilk davulcusu ve tüm Eskiz albüm kapaklarına imza atan Türkiye’nin önde gelen çizerlerinden Sedat Girgin‘li “Deliriyorum” delirtmeleri…

İşte yine Eskiz, Babylon’daki psychedelia gecesine özel olarak, The Beatles kataloğunun en iyi albümlerinden 1969 tarihli “Abbey Road”dan “I Want You (She’s So Heavy)”yi almıştı gündemine. Beatles yorumlayanları daha önce sayısız kez canlı dinlemiştim ama böylesine kusursuz bir performansa ilk kez tanıklık ettim. İstanbul Şişli’de, bomontiada’da gözlerimi kapattığımda, sadece birkaç metre önümde Beatles’ın sahnede olduğuna inandırdılar ya beni, çıkılan bu saykodelik macerada 1969 yılına doğru daha fantastik bir yolculuk düzenlenemezdi.

Böyle özel performanslara tanıklık ederken kameramın kırmızı ışığının yanıyor olduğunu görünce heyecanım katlanıyor; o anları yakalamayı ve ortaya çıkan hisleri doğru dürüst belgelemeyi ne ölçüde başarabiliyorum, emin değilim. Deniz Ağan ve Can Tunaboylu’nun çalgılarına ustalıkla egemenlikleri, davulcu Uygar Çetiner’in kendi vokal bölümünü ısrarla kadraja almaya çalışmam ve konuk müzisyen Zeynep Oktar’ın tuşlu çalgılar ile moog başında yarattığı harikalar yine de iyi ki kaydedildi.

Eskiz’e ayırdığım bu bölümü bitirirken bir haber de stüdyodan verelim… Deniz, Can ve Uygar’dan oluşan üçlü, popüler müzik ve caz sahnemizin en üretken bas gitaristlerinden Alp Ersönmez (Tarkan / İlhan Erşahin’s İstanbul Sessions) prodüktörlüğündeki yeni albümünün kayıt aşamasını kısa bir süre önce sonlandırdı. Moog ve tuşlu çalgılarda Yasemin Özler’in de yer aldığı, sonbahara doğru elimize ulaşmasını beklediğimiz bu çalışmadan setlist’e ilk giren ve albüme de adını verecek olan şarkı “Kozmik Ruh Dansı”, “süslü bir canavar”ın izinden çıkılacak sonik keşiflerin ipuçlarını veriyor.

“2019’da çıkacak yerli albümler arasında en merak edilenler”de yerini çoktan alan üçüncü uzunçaları için son tur hazırlıklara yoğunlaşacak Eskiz’i olur da önümüzdeki aylarda canlı yakalayacak olursanız eğer, her konserine yeni bir şeyler denemekten çekinmeyen saf rock’n’roll ruhuyla özdeşleşmiş, kendinden emin bu grubu sakın kaçırmayın müzikseverler.

Eskiz

Ouzo Bazooka ile kirpiklerimizi ok eyledik

“Anadolu pop ve rock’ından beslenen dünya ölçeğindeki en meşhur grup Avustralya Melbourne’den King Gizzard & The Lizard Wizard’dır” dersem kimsenin bir itirazı olmaz sanıyorum. Oysa, yaşadığımız coğrafyayı biraz genişleterek taradığımızda müzikal pasaport vizesine gereksinim duymadan Anadolu’nun çok kültürlü mirasını doğuştan soluyan İsrail Tel Aviv merkezli bir grupla karşılaşıyoruz: Ouzo Bazooka!

“Orta Doğu’nun tartışmasız psych rock şampiyonu” olarak kendini tanıtan Ouzo Bazooka’nın bu iddiasında ne kadar haklı olduğunu ölçmek için bir de canlı performanslarını görmek gerekiyordu. Zira, bu yılın başında Tantana Records’tan çıkan üçüncü albümleri “Transporter” dahil olmak üzere, diskografileri bu savı baştan aşağı desteklemekteydi zaten. 

Ouzo Bazooka’nın tüm kayıtları incelendiğinde; Arap ezgilerinin durmak bilmeksizin esip durduğu çöl havalarından Anadolu motiflerinin incelikle işlendiği pasajlara, Syd Barrett dönemi Pink Floyd “psychedelia”sından Robert Plant & Jimmy Page’in Kuzey Afrika ekseninde projelendirdikleri “unledded” albüm “No Quarter”a, 1950’ler orijinal Amerikan rock’ından 1990’lar Nirvana grunge’ına nice dönem ve gruptan beslendikleri görülüyor. Tam burada, açtığım bu çağrışım parantezini genişleterek, Ouzo Bazooka elemanlarının bende bıraktıkları ilk izlenimlerden de bahsetmek istiyorum… 

Ouzo Bazooka

Led Zeppelin’in 1979 tarihli “In Through the Outdoor”undaki John Paul Jones imzalı synth işçiliğinden hoşlanıyorsanız eğer, ülkemize daha önce Boom Pam grubuyla da gelen ve Selda Bağcan ile birlikte konserler veren klavyeci Dani Ever Hadani’nin “gazino sound”unda kendinizi dans ederken buluveriyorsunuz. 

İsveçli progressive rock/metal devi Opeth’in beyni Mikael Åkerfeldt’in “clean” vokal rengi ve heceleri vurgulama biçimiyle Ouzo’nun kurucusu Uri Brauner Kinrot’un şarkı söyleme tarzı arasında inanılmaz bir benzerlik kurdum. 

Bu kadar farklı türden beslenen ve oynak melodilerin peşinde yuvarlanan bir grubun bateristi nasıl olmalıydı peki? İşte Ira Raviv tam da burada devreye giriyor ve caz stiliyle hükmettiği davul setinin başında her şeyi toparlamayı başarıyor.

Ouzo Bazooka’nın “touring member” basçısı Adam Scheflan ise üzerindeki Kurt Cobain hırkasıyla, çıktığımız bu yolcukta tanıştığımız “en transtaki müzisyen” olarak notlarımı tamamlıyor.

18 Nisan Ankara (Eskiz ile split konser), 19 Nisan İstanbul (Psychedelia Night), 20 Nisan İzmir (Kendine Has Kübana Sahnesi’nde Nekropsi ve Gözyaşı Çetesi ile birlikte Epic Fair Festivali) duraklarıyla, üst üste üç günde üç farklı şehirde üç konser veren Ouzo Bazooka’nın enerjisine hayran olmamak elde değil. Onların Türkiye’ye duyduğu hayranlığı anlatacak en güzel örnekse Transporter’da yer alan bir cover.

Cem Karaca’dan Ersen ve Dadaşlar’a, Alpay‘dan Murat Kekilli’ye sayısız yorumu bulunan, Erzincanlı halk ozanı Âşık Beyhani’ye (1933-1971) ait “Kirpiklerini Ok Ok Eyle” türküsünün İbrahim Engin tarafından düzenlenen Barış Manço versiyonu temel alınarak yapılan cover’ı “Killing Me”, Ouzo Bazooka’nın Tantana etiketli “Transporter”ında yarım asır öncesinden günümüze taşınan bir mesaj gizliyor… Tel Avivli grubun, tamamına İngilizce söz yazarak albüme dahil ettiği bu yorumun Türkçe versiyonu, Barış Manço’nun günü gününe 20. ölüm yıl dönümüne denk gelecek şekilde 1 Şubat 2019’da, kapağında sadece kırmızı ve beyaz renklere yer verilen etkileyici bir görselle sınırlı sayıda plak olarak basıldı. “Kirpiklerini Ok Eyle” teklisi bir video klip ile de desteklendi. Manço’nun yorumu ise 1969 tarihli “Ağlama Değmez Hayat” 45’liğinin B yüzünde, yaşamdan geriye kalanlar tarafındaydı. İki yıl sonraki “Dünden Bugüne…” adlı toplama albümde kendine yine yer bulacak bu efsane şarkının kaydından 50, Barış Manço’nun ölümünün üzerinden de 20 yıl geçtikten sonra bir gün yeniden kulaklarımızın pasını sileceğini kim öngörebilirdi ki!

Batı/Doğu kapışmasından yılan “1969 kuşağı”nın bugünkü barışseverleri, 19 Nisan 2019 tarihli Psychedelia Night’ın sonuna doğru hep bir ağızdan, “Bıktım dünyanın hâlından/ Vur sineme öldür beni” diyordu…

Dünden Bugüne: Barış Manço’suz geçen 20 yıl

 

 

 

Tags: , , , , , , , , , , , , , , ,

İlginizi Çekebilir

Yeni Islandman albümünden ilk single!
Sigur Rós’tan Jonsi yeni projesinden ilk parçasını yayınladı

Yazar

Bize Katıl!