An’lar ve Hisler Bora Uzer’in Umrunda

Bora Uzer‘in dokuz yıl aradan sonra GTR Müzik etiketiyle yayınladığı ikinci solo albümü “Benim Umrumda” 19 Ocak itibarıyla tüm dijital platformlardaki yerini aldı. 13 parçadan oluşan albümde 11 yepyeni parçanın yanı sıra iki bonus track bulunuyor. “Yaşa” isimli Gökhan Türkmen düeti bir Uzer-Türkmen ortak ürünü olmakla birlikte “Kalbim Bir Dünya” parçasının sözleri ise Bora Uzer’in bir önceki albümüne de katkıda bulunmuş olan Kenan Doğulu’ya ait. Albümde geri kalan tüm parçaların söz, müzik ve düzenlemeleri Bora Uzer’in elinden çıkmış. Üç parça hariç tüm enstrümanları kendisi çalmış, kayıtları kendi stüdyosunda gerçekleştirmiş. Albümde yer alan “Çekingenim” ve “Sevgilim” bonus track’leri ise ilk defa 2014 yılında Sevgililer Günü için hazırlanan bir proje kapsamında yayınlanmış. 2009 senesinde yayınladığı R&B, soul, funk sularında dolaşan ilk solo albümü “B1″e nazaran bu yeni albümün genelinde daha düşük bir tempo hakim ve bu defa tüm şarkı sözleri Türkçe. Baştan sona bütünlüklü bir anlatı kuran albümün gücünü yalınlığından alan sözleri derin bir okumayı hak ediyor.

“Hissediyorsan bilirsin ki her şey bu anda!”

Basın bülteninde yer alan bilgiye göre “Anlara dokunan bu albümde Uzer’in ilham kaynağı; son yıllarda ülke ve dünyada yaşanan olaylardan etkilenen insanlar…” Şarkı sözlerinin içeriğinde hissedilen bu tema özellikle albüme ismini veren “Benim Umrumda” sözlerinin içinde geçtiği “Bazen” parçasında ve “Nerede O Günler?”de doğrudan ifade ediliyor. İçinde bulunulan durumdan duyulan rahatsızlık, üzüntü, birlik olmaya duyulan gereksinimin şiddeti, geç kalmışlık hissi, gitme-kalma ikilemi, “yolunda gitmeyen bir şeyler var” duygusunun omuzlarda yarattığı ağırlık, tüm bunlara rağmen hep saklı tuttuğumuz inanç ve umut… Söz konusu iki şarkıda bir tür his bombardımanına hazır olmak gerek. Albümdeki diğer parçaları dinlediğimizde bir yandan hayatın küçük, bireysel dünyalarımızda bazen hiç de fena gitmeyen bir akışta seyrettiğini düşünüyoruz. Maalesef ki küçük dünyamızda kurduğumuz ilişkilerde tatmin olduğumuz halde yanı başımızdaki büyük resim günbegün boğazımızı sıkan bir ipe dönüşüyor. Bir yandan “yaşa”mak istiyor ve bunun en doğal hakkımız olduğunu düşünüyoruz; “Giyinmişim şık şık kendi çapımda keyfim çakır / Herkes mutlu, tüm dostlarım yanımda” (Dam) dediğimiz anlar ile “Kim kimin umrunda, insanlar ölüyor / Ah benim umrumda / Boş çok ses var evrende / Huzur yok, barış yok evimizde” dediğimiz anlar bazen bizi bile korkutan bir hızla birbirini kovalıyor. Bunların hepsi senin, benim gündelik hayatımızda oluyor. Mutlu olmaktan suçluluk, kişisel dertlerimizle veya zevklerimizle meşgul olmaktan utanç duyduğumuz anlar son senelerde hepimiz için fazlasıyla tanıdık. Vakit kaybetmeden bir an önce yaşamak isteyen tarafımızla kendimizi kahretmek isteyen tarafımız çarpışıyor. Atıl kalmayı tercih eden yarımızla bir an önce harekete geçme dürtüsünü tüm şiddetiyle iliklerinde hisseden diğer yarımız birbirlerini susturma derdinde. Fakat günün sonunda tüm dostlarımız yanımızda ve kendi çapımızda keyfimiz çakırken umursamaz görünsek bile bir şeylerin umrumuzda olduğu gerçeği değişmiyor. Birbiriyle mütemadiyen çarpışan ve kimi zaman bizi bitap düşüren onca hissin arasından baskın çıkıp albümün başlığına oturan iki sözcüğün “Benim Umrumda” olması tesadüf değil. Bora Uzer’in bu albümde kurduğu hikaye son birkaç senemizin çarpıcı bir özeti.


Bu yüzden de Uzer’in “Benim Umrumda” albümündeki anlatıyı tam manasıyla kavrayabilmek adına albümü, şarkı sözlerinde defalarca tekrarlanan “an” ve “his” kavramları üzerinden okumayı tercih ediyorum; zira “an” kişinin kendisini çevreleyen ve kimi zaman da boğan bağlamdan azat olmak için tek şansı olabilir. Tam bu noktada albümün açılışını yapan ve ilk klip parçası olan “Bu An”a referans vermek gerekiyor: Yürümek lazım hissediyorsan / Gel tut elimi bırakma kalbimi / Hissediyorsan bilirsin ki / Her şey bu anda. Zamanla kurduğumuz çarpık ilişkiyi onarmanın tek yolu kuvvetle muhtemel “an’ı yaşamak” olabilir. Popüler anlamıyla dillere pelesenk olmuş bu carpe diem klişesini gerçek anlamıyla yaşamak ise maalesef aceleye gelmiyor. Yaş almakla, deneyimlemekle birlikte kendiliğinden gelecek bir olgunluğa gereksinim duyuyor an’ı yaşamak. An’ı yaşamanın birincil koşulu ise hislere kulak vermek: “Doğru yanlış yoktur insan bir kez hissedince!” (Düşes) Ne de olsa günün sonunda ne hissediyorsun o’sun, o kadarsın. Belki bugünkü, şu andaki eylemsizliğini kabullenip gelecekte harekete geçmenin yolu da hissettiklerini olduğu gibi kabul edebilmekten ve onlara gereken değeri verebilmekten geçiyordur.

Sanırım harekete geçmek gibi olgunluğa erişmek de en başta kendi hissettiklerimizi yadsımaktan vazgeçmeyi gerektiriyor. Bu noktaya ulaşmak bazen bir ömür alıyor; şanslıysak da en azından 30-40 sene. 40 yaşında olduğunu söylüyor Bora Uzer, olgunluğun beraberinde getirdiği “kendi hayatına kuşbakışı bakabilme” becerisi bu albümün belkemiğini oluşturuyor. Yakından bulanık görünen anlar yeterince uzaklaşmayı başardığımızda netleşiyor, büyük resim gözümüzün önünde ayan beyan beliriyor. O resimle ne yapacağımızı bilebilmek ise olgunluğun en arzu edilir armağanı olsa gerek.

“Benim Umrumda” albümünde defalarca karşımıza çıkan “his” ve “an” motifleri bana Paolo Sorrentino’nun Youth (2015) filminde geçen “You say that emotions are overrated. But that’s bullshit. Emotions are all we’ve got.” repliğini hatırlatıyor. “Benim Umrumda”nın da düşündürdükleriyle, hissettirdikleriyle, kendi içindeki çatışma-hesaplaşma-uzlaşma üçgeniyle hayatımızdan bir kesiti konu alan bir filmden kalır yanı yok aslında. İçine düştüğümüz kısır döngüde günlük hayatımızdaki kişisel alanımızdan en toplumsal dertlerimize uzanan sahneler birbirini kovalıyor. Evimizdeyiz, sevdiklerimizleyiz, mutluyuz, huzurluyuz, yalnızlığı sever oluyoruz, boş işlerden çok yoruluyoruz, suçluluk duygusuyla kavruluyoruz, bir şey yapmak istiyoruz, ne yapacağımızı bilmiyoruz, huzursuzuz, sıkılıyoruz, usanıyoruz, gitmek istiyoruz, kalmak istiyoruz, aşık oluyoruz, çakır keyif oluyoruz, damsızlıktan barlara giremiyoruz, kendimize eğlenecek başka yerler buluyoruz, yarın yokmuş gibi yaşamak istiyoruz. Sonra uyanıyoruz ve bir bakıyoruz ki yarın varmış. Hazzı yaşamak ile sorumluluk almak arasında bir yerlerde savrulan ama ne yaparsa yapsın ulaştığı huzur hissini uzun süreli kılamayan hayatlarımız bizi her ne kadar bastırmaya çalışsa da söyleyecek sözlerimiz var ve onları bir an önce söylemek için duyduğumuz gereksinim farkında olduğumuzdan daha ağır. Kanaatimce “Benim Umrumda” tam olarak bu gereksinimden doğan bir albüm.

Söz konusu böyle bir albüm olunca aradan favori parça seçmek de albümün doğasına aykırı düşüyor, en az kendi hayatından favori sahneler seçmek kadar anlamsız görünüyor gözüme. Hepsi var, hepsi orada, senin hayatında, hepsi gerçek. Lansman konserinde sıra albümün kapanışında yer alan muzip “Dam” parçasına geldiğinde bu şarkıya albümde yer vermek konusunda kararsız kaldığını ama ısrarlara dayanamadığını söylüyor Bora. “Albümün geri kalanıyla alakası yok” diyor Dam için. Halbuki filmin kurgusunda hiç sırıtmıyor, bana kalırsa “Dam”daki sahneler tanıdık bildik bu “anlar bütünü” içerisine deyim yerindeyse cuk oturuyor. Seyirciden gelen tepkiler sonucunda Bora da “Dam”ın albümün ikinci klibi için uygun bir alternatif olduğunu düşünmeye başlıyor.

“Söyleyecek sözüm olmalıydı”

31 Ocak akşamı Zorlu PSM Studio’da gerçekleşen albüm lansman konserinde hafta içi olmasına rağmen hatırı sayılır bir kalabalık toplanmıştı. Bora Uzer’in sahne performansına önceki senelerde hem Kangroove ile hem de solo konserleriyle defalarca şahit olmama rağmen aradan geçen sürenin ardından nasıl bir konser izleyeceğim ve yeni albüm parçalarının sahneye nasıl uyarlanacağı benim için merak konusuydu. Işıklar kapandıktan sonra “Bu An”ın henüz konserden birkaç gün önce yayınlanmış klibi ekranda beliriyor. Yine sıcak bir dost meclisinde tanıdık yüzlere rastladığımız tipik bir Bora Uzer klibi olmuş “Bu An”. Bora’nın sahneye çıkmasıyla beraber ilk önce “Benim Umrumda” albümündeki parçaları birbiri ardına dinliyoruz. Aradan geçen zaman Bora’nın sahne performansından hiçbir şey götürmemiş; yine eski günlerdeki gibi sonsuz enerjisiyle sahneyi bir uçtan bir uca defalarca arşınlıyor. Gökhan Türkmen ve Çağrı Sertel’in sahneye konuk olduğu anlar ise konserin doruk noktalarından biri. Tam artık konser bitmek üzeredir herhalde diye düşünürken “Şu anda reset atıyoruz ve tekrar başlıyoruz!” diyor Bora, bu defa “Dudaktan Dudağa” ile başlayarak ilk albümün parçalarından bir seçki sunuyor. Bora Uzer’e sahnede Erdem Tekinay (bas), Muzaffer Nezihi Egelioğlu & Anıl Tuncer (klavye), Orçun Sacaroğlu (davul), Velican Sağun (perküsyon), Ezgi Alaş & Burhan Çatılı (geri vokaller) olmak üzere yedi kişilik bir ekip eşlik ediyor. Ekibi nasıl oluşturduğunu ve birlikte çalıştığı müzisyenlere ne kadar değer verdiğini vurgulamayı unutmuyor Bora Uzer, gerekirse müzik dinleyeceğimiz zamandan çalıp bunu yapmaya mecbur hissettiğini söylüyor. Ekipteki müzisyenlerin her biriyle nasıl tanıştığını, ne zamandır birlikte çalıştıklarını anlatmayı ihmal etmiyor. Doğru kişileri bulup bir araya getirme becerisinin Bora’nın her yaptığı projenin bu kadar kusursuz olmasında büyük rol oynadığı şüphesiz.

Bora Uzer’in tatlı dili sayesinde bol sohbetli bir konser olunca sahnedeki müzisyenlerin yanı sıra Bora’nın sevdiği, birlikte çalıştığı, ailem dediği pek çok insanı da tek tek tanıma fırsatı buluyoruz. Elbette bu esnada müzik hiç kesintiye uğramıyor, groove’unu bir an olsun kaybetmiyor. Bu takdimler esnasında Bora’nın hayata bakışına dair kayda değer ölçüde fikir sahibi oluyoruz. Samimiyet, dürüstlük, iyi insan olmak, arkadaşlık gibi değerlerin kendisi için ne kadar büyük önem taşıdığını defalarca vurguluyor. Bora’nın birlikte çalıştığı, dinleyicisiyle tanıştırmaya değer gördüğü kişilerin çoğunun uzun senelerdir hayatında olduğunu fark ediyorum; dostluğa verdiği emek onun için dile getirmeye değer bir şey. İlişkilerine emek vermeyi bilen insan haliyle işine de emek vermeyi, ilmek ilmek örmeyi biliyor. Bora’nın tüm çalışmalarında olduğu gibi “Benim Umrumda” albümünde de tutulduğum şeylerin başında geliyor bu özen. Bir albümü dinledikçe daha çok dinleme isteği uyandırması, kulaklarda katman katman açılıp serpilmesi, geçilecek yeni kapılar vadetmesi ancak bu özenin bir sonucu olabilir. Kendisinden özen esirgenmiş onca albümün akıbeti dinleyici tarafından birkaç dinleyişte kenara atılmak oluyor. Anlıyorum ki Bora işinden, ilişkilerinden, kısacası kendi hayatından özeni esirgemiyor. Emek vermek ona külfet gelmiyor. Özen göstermek de albümde sıkça vurguladığı an’ın bir gereği, doğal akışın parçası pekala.

Konser esnasında lafı verdiği 9 senelik uzun araya getiriyor; hakikaten de sebebini merak ediyorum, bir açıklama beklediğimi inkar edemem. Her ne kadar arada single’lar, Analog People projesi vs. olsa da Bora da bu süreci bir ara olarak yorumluyor belli ki. “Orijinal bir şeyler paylaşmak istedim” diyor, “söyleyecek sözüm olmalıydı” diye ekliyor. Söylemek için söyleyecek sözü olmasını beklemeyenlerin kuru lakırdı devrinde beklemenin de yeri geldiğinde boşa geçen zaman değil de elzem bir süreç olabileceğinin bilincinde bir insan Bora. İki saat süren konserde dakikalar ilerledikçe aramızdaki samimiyet seviyesi de mütemadiyen artıyor, bize daha da özelini açıyor: “9 sene albüm yapmadık ama belki o sürede aşık olmuşuzdur, belki güzel şeyler yaşamışızdır, olamaz mı?” diyor. Olamaz mı? Olabilir. An’ın gerektirdiğini yapmak mı yoksa planları gerçekleştirmek ve beklentileri karşılamak mı daha önemli diye düşünüyorum ister istemez. Sorumun yanıtı yine albümdeki şarkılardan birinde gizli: “Zaman ve an her şey / Hiçbir şeyin sahibi olamayız ki, Çok anlamam ama her şey zamanda gizli olabilir mi? (Sıkılmadın Mı?)

İki saat süren konserin ardından kulise girdiğimde yine alışık olmadığım bir kulis ortamı, gerçek bir after party ile karşılaşıyorum. İnsanlar kulisten koridora taşmış. Senelerce bu akşamı beklemiş herkes orada. O sırada kulisten çıkan Bora, “10 dakika sonra burada çalmaya başlıyoruz” diyor; çalsalar şaşırmam. Sanki az önce kendisinden dünya standartlarında bir sahne prodüksiyonu, devasa bir şov izlememişiz de evinde misafirlerini ağırladığı sıradan bir akşam yaşıyormuşuz gibi doğal ve rahat görünüyor. Yorgunluk veya sahne adrenalini sonrası düşüş gibi hallerin esamesi okunmuyor.

Lise yıllarımda Kangroove ile hayatıma giren Bora Uzer’in ilk solo albümünü yayınlaması da üniversite yıllarıma tekabül ediyor. O dönemde her konserine iştirak edeyim derken vizeleri finalleri boş verdiğim çok olmuştu. Seneler sonra Bora’yı yeniden sahnede izlediğimde neden her konserini izlemekte bu kadar ısrarcı olduğumu bir defa daha anladım. Bugünlerde öğrenciyseniz siz de vizeyi finali boş verin, sıradaki ilk Bora Uzer konserini izleyin. Bundan on sene sonra hatırladığınızda mutlu olacağınıza kefilim. Vizelerin finallerin tekrarı olur ama hiçbir Bora Uzer konserinin tekrarı olmaz; onun albümleri gibi konserlerinin de her biri başlı başına birer hikaye.

Ps. Ufukta görünen ilk konserler 1 Mart’ta IF Performance Hall Beşiktaş‘ta ve 5 Nisan’da Babylon’da.

Tags: , , , , , , , ,

İlginizi Çekebilir

BBI YERLİ #63 | “SERCAN CANDEMİR”
KEŞFET | Avcu’dan Sakin ve Öfkeli Bir Albüm: “Mavi”

Yazar

Bize Katıl!