Anathema’nın uzak uydusundan notlar

Oradaydık

Yazı: Onursal Yazman
Fotoğraflar: Levan Uzbay (giriş), Barbaros Pakar (galeri)

İçinde bulunduğumuz ay adını, belgelenebilen en eski Sami dili Akatça’da “bağbozumu” anlamına gelen “eylül”den alıyor. Akkad İmparatorluğu’nun en yaygın bu dili, eski Mezopotamya’da Babil ve çevresinde MÖ 2400 – MS 100 yılları arasında konuşuluyordu. 2019 eylülünde, yurdun dört bir köşesine yayılan ve sürmekte olan sayısız müzik festivali bağlarını saymazsak eğer, yeni mevsimin ilk büyük konser hasatını Türkiye’ye sıklıkla gelmesinden dolayı “çifte pasaportlu” diye tanımlayabileceğimiz, 30. yılını kutlamaya hazırlanan Britanyalı bir rock grubu ile yaptık.

2017 tarihli onbirinci stüdyo albümleri “The Optimist”in tanıtım turnesi kapsamında üç gün üç farklı kentimizde sahneye çıkmışlardı iki yıl önce. Bu kez, hayranlarının istediklerini çalmak üzere yine geldiler 6-7-8 Eylül’de; sırasıyla Ankara, İstanbul ve İzmir’e. 

Doksanların hemen başında Paradise Lost ve My Dying Bride ile birlikte Büyük Britanya’nın death/doom metal gücünü tamamlayan Anathema, 1990’da Liverpool’da Pagan Angel adıyla kurulmuştu. Yirmi dokuz yıllık kariyerlerinde death metal, doom metal, gothic metal, alternative rock, progressive rock derken 2010’larda vardıkları istasyon post-progressive idi.

“Anathema”nın sözcük anlamı tam olarak “aforoz” ve “nefret edilen şey” demek. 2003 sonrası işleriyle, özellikle de çıkardıkları son iki albümle birlikte grup tam da adına paralel biçimde hayran tabanında dramatik kopmalar yaşıyordu. Buna karşın, 2019’da Türkiye’ye 15. kez gelip üç gün içinde 27., 28. ve 29. konserlerini gözü kapalı verecek kadar da artık buralı sayılırlardı. Üstelik, hatırı sayılır oranda gruba sırt çeviren “oldschool Anathema”cıların eksikliğine karşın biletleri yok satıyordu.

Nitekim, 6 Eylül’deki Ankara konserinden gelen haberlere göre Milyon Performance Hall’daki coşkulu kalabalık bu mini turun İstanbul ayağı için umutlanmamı sağladı. 7 Eylül akşamı Zorlu PSM Amfi’de dev ekrandan canlı verilen maçta desteklediğimiz Filenin Sultanları dört set sonunda Polonya’yı yenip finale çıkarken, Anathema da iki setlik bir şov hazırlamış Turkcell Ana Sahne’deki derbiyi bekliyordu. 

Konser tam başlarken attım adımımı salona. Tüm biletlerin tükendiği bilgisi gün içinde sosyal medyadan duyurulmuş olmasına karşın karşılaştığım manzara karşısında gözlerime inanamadım: İçerisi gerçekten kapı ağzına kadar doluydu. Eski Mezopotamya’nın Babil’inden günümüzün İranlı rocker’ları, oldukça kalabalık bir hayran kitlesi oluşturmuş, ellerinde bayraklarıyla birlikte tam ortalarda ve hatta en önlerdeydi.

Dedim ya bir gece önce Ankara’da olup bitenden haberdardık; 20 şarkılık uzun derbinin ilk setinin taktiğini grup kendi çizmişti. İkinci sette ise oylamayla belirlenen en sevilen parçalarını çalacaklardı. Son albüm “The Optimist” ağırlıklı başladı konser. İyimserliğimizi koruyoruz. “Aralara ise sadece 2010 sonrasından örnekler serpiştirmişler” derken, 2003’e, “Closer”a kadar gidildi. Ancak hemen ardından duyulan yakın tarhli “Distant Satellites” (2014), “yan yana konan iki şeyden karşıtlık yaratma” becerisi yüksek bir Anathema imzası olarak ilk yarıya nokta koydu.

En fazla 90 saniye sürecek mini devre arasına gidilirken tüm konseri genel bir açıyla en arkadan izlemekteydim ancak ses düzeyini yetersiz bulduğumu fark ettim. Özellikle pes sesleri ve kick davulunu bir türlü göğüs kafesimde hissedemiyordum. Yoğun ışık oyunlarını ise sadece derbinin ilk seti için onaylıyordum çünkü Anathema’nın deneysel işler yaptığı dönemden şarkılar arka arkaya çalınırken ortaya çıkan resim yakışmıyor değildi hani. İkinci bölümde ise sahneyi ve rock grubunu ön plana çıkaracak daha stabil ve dengeli ışık hüzmeleri bekledim, neyse ki geldi. 

Konvansiyonel cihazlarla fotoğraf ve video çekmenin yasak olduğu nice konser izledim. Ancak ilk defa bu kadar çok insanın baş hizasından bir yarım baş kadar yukarısından yoğun seviyede ışık yayan o parlak ekranlı cep telefonlarının aynı anda ve neredeyse tüm konser boyunca sürekli kayıtta olduğuna tanıklık ediyordum. Dünyalı değil de ışıldak bir UFO kolonisi gibiyiz artık etkinliklerde. Konserlerin o büyülü dokusu kayboldu sevgili müzikseverler. Bu endişemizi aramızda sık sık dillendiriyorduk ancak “sold out” çeken Anathema’da tüm çıplaklığıyla yüzüme ilk kez bu derece sert çarptı acı gerçek. İranlı dostlar kayıt alma ve canlı yayın yapma işini abartmış olabilirler ama yeri geliyor biz de onlardan geri kalmıyoruz ne yazık ki.

Anathema’nın miks işlerine de bulaşmış olan nevi şahsına münhasır müzisyen Steven Wilson, tam bu sahne üzerinden, 1 yıl önce vermekte olduğu müthiş konserin ortalarında bir yerinde, “Tamam anı için çektiniz çektiğiniz kadar. Şu telefonları artık cebinize sokun da rock konserinde olduğunuzu anımsayın!” demişti. Bu olumsuz hislerle boğuşurken telefonlarımızın fenerini “ortak bir amaç” için yakmamızı isteyen Vincent Cavanagh komutuyla konsere geri döndüm.

Özellikle karartılmış salonda, tek amaç için birleşmiş binlerce kişi elinde feneri eşlik ediyordu şimdi konsere. İki yıl önceki Anathema deneyiminde gördüğü eşsiz manzarayı unutmayan konser fotoğrafçısı Levan Uzbay, resmi kafasında yaşamaya günler öncesinden başlamış, planını da ona göre yapmış ve bu kez en doğru noktada mevzilenip tam istediği açıdan denklanşörüne basmak üzere sahne üzerinde bir yerlerde gizlenmekteydi. Yazının girişindeki bu ikonik fotoğraf çıkacaktı ortaya sonunda. “Special by Request Set”in afiş ve biletlerinde resmedilen atmosferi seyirciyle birlikte bir kez daha canlandırırken Anathema, Uzbay da ta uzak uydulardan birinden fotoğrafımızı çekmiş olmalıydı.

Belki Yeni Melek sahnesindeki o eski konserlerin tadı tuzu artık yoktu ama ortaya çıkan bu eşsiz manzaranın güzelliğiyle Cavanagh birkaç şey söylemenin tam sırası dedi ve şarkı arasında mikrofonundan şunlar duyuldu: “Tutkunuz ve sevginiz öyle özel ve korunmayı hak ediyor ki, bu bize bir hediye. Sizi seviyoruz. Çok teşekkür ederiz.”

Alkışlar tam yükselmişken şöyle devam etti Vincent: “Mutlu yaşlar, Çağlan. Burada bizimle misin bilmiyorum ama kendisi yirmi yıl önce bu ülkedeki ilk konserimizin organizatörüydü. Ve o günden beri, Türkiye’de en çok konser veren uluslararası grup Anathema oldu sanırım, yanılıyor muyum!”

Bahsettiği kişi Çağlan Tekil’den başkası değildi elbette. Tek başıma geldiğim konseri en arkadan seyrederken hemen yanı başımda, yakın çevresiyle birlikte keyfinin yerinde olduğunu gördüm. Solo geldiğim salondan grup halinde arkadaşlarımla birlikte çıktım dışarı. Fark ettim ki kimse amfiyi terk etme niyetinde değildi.

İşte tam da o sırada, kavuşulması için yedi yıl beklenen We’re Here Because We’re Here‘ın en sevdiğin Anathema albümü olduğunu yazına eklemelisin” diye mırıldandım kendime.

Tags: , , , , , , , ,

İlginizi Çekebilir

MIX Festival’ın tek günlük programı açıklandı
The Who’dan “Ball and Chain” ile müziğe geri dönüş müjdesi

Yazar

Bize Katıl!