Jack Frusciante è Uscito Dal Gruppo

Haber

John-Frusciante-Enclosure

Enrico Brizzi’nin 1994 yılında çıkardığı bir kitap aslında “Jack Frusciante è Uscito Dal Gruppo.” Ayrıca “Jack Frusciante Gruptan Ayrıldı” anlamını taşıyan bu kitap ile 1996 yılında film halinde tekrar karşılaşıyoruz.

Kitap, Bologna’da yaşayan bir genç olan Alex’in, John Frusciante ile bağını ve yaşadığı gençlik hikâyelerini anlatıyor. Aslında film hepimizin içinde yaşattığı idol sevgisini işliyor ve kendi idollerimizin bizlerin hayatına etkisini anlatıyor. Kendi hayatımın idolü, tıpkı Alex’in olduğu gibi John Frusciante.

Artık film ve kitabı bir kenara koyacak olursak, John Frusciante ile ilgili bir şeyler karalamak istiyorum. Bu yazının biyografi yönü olduğu kadar onun hakkında genel düşüncelerimi de kapsayacağından, gayet objektif bir yazı olmanın yakınından bile geçmeyeceğini şimdiden belirteyim.

https://www.youtube.com/watch?v=Ib8c26gMe0A

Bir anda Hillel Slovak nereden çıktı diyenleriniz olabilir. Hemen cevap vereyim; Slovak RHCP’nin beyniydi. Kendisi Haifa, İsrail’de doğmuş sonradan Amerika’ya gelmiş. Sonrasında grubun temel taşlarını oluşturacak Flea, Anthony Kiedis ve Jack Irons ile tanışıp, Kiedis’e daha iyi şarkı söylemesi için solfej dersleri verirken aynı zamanda Flea’ya bas gitar çalmayı öğreten kişi olmuştu. Hillel Slovak gerçekten çok yetenekli bir gitaristti. John’un idolü de “Hillel Slovak”‘tı.

John, günde 15 saat gitar çalıştığı zamanlarda Dead Kennedys’in eski, RHCP’nin o zamanki bateristi D.H Peligro ile tanışıyordu. Sonrasında Peligro, Frusicante’yi Flea ile tanıştırdı. O sıralarda Hillel Slovak’ın madde bağımlılığından dolayı grup çalışmalara ara vermişti. Peligro, Flea ve John birlikte çalmaya başladı ve birkaç şarkı kaydettiler. Fakat Slovak’ın durumu kötüye gidiyordu ve Haziran 1988’de hayatını kaybetti.

Slovak öldükten sonra Kiedis tedavi olmaya başladı. Jack Irons ise grubu bıraktı. Flea ise John Frusciante’nin yeteneğini değerlendirmek istiyordu ve Slovak hayranı bu genci Slovak’ın grubuna ondan sonraki çalacak gitaristleri olarak gruba dahil ettiler.

John artık RHCP’nin bir üyesiydi. Gitar tekniği Hillel Slovak ile aynı olmasa da belli başlı alıntılar taşıyordu. Gitarist olarak çok yetenekli olmasının yanında, yaptığı müziğin ruhunu dinleyenlerine aktarmayı başarabiliyordu.

1989 yılında Frusciante’li ilk albüm olan “Mother’s Milk” ortaya çıktı. Hemen ardından aynı sene içerisinde “Blood Sugar Sex Magik”i çıkartan grup, albümün içindeki “Suck My Kiss”, “Give it Away”, “Under the Bridge” gibi hitler ile bir anda tüm dünya tarafından tanındı. Albüm herkes tarafından çok sevilmişti fakat bir sorun vardı.

“John Frusciante, bu rock-star’lığı kaldıramıyordu.”

Henüz 21 yaşındaydı ve bu yük ona ağır geldi. Ayrıca “Blood Sugar Sex Magik”‘te, Slovak’ın etkilerinden çıkıp kendini bulması, ilerisi için ona başkaları tarafından daha fazla yük bindirmişti. Sonrasında o da Slovak’ın yolundan gitti ve madde bağımlılığının içinde buldu kendini. 1992 yılında John ile RHCP yollarını ayırdı.

Düşünüyorum da şu an benim de yaşım 21 ve John’un yerine RHCP’de gitar çalsam herhâlde delirirdim. Delirmek az bile kaldı da işte…

Durumlar bu hale gelmeden önce Frusciante, 1994 yılında ilk solo albümü olan “Niandra Lades and Usually Just a T-Shirt”u çıkarmıştı. “My Smile Is a Rifle” gibi başarılı şarkılarında olması, aslında kendi iç dünyasındaki durumları anlatabildiğini gösteriyordu bizlere. Bu albümden sonra 1997 yılında ikinci solo albümü olan “Smile from the Streets You Hold” ‘u çıkardı. Kendisi sonradan bu albümü uyuşturucu parası için çıkardığını söyledi. Albüm tam bir karmaşa içeriyordu. Vokal kalitesi, sağlığını kaybettiği için çok düşüktü. Hala bazı “Fruscianteist”ler bu albümün tam bir şakadan ibaret olduğunu düşünür. Buna rağmen “Poppy Man” gibi harika enstrümantal çalışmanında yer aldığı bir albüm olmuştur. Ayrıca Frusciante’nin bu albümü 2016 içerisinde düzenleyip tekrar dinleyenlerin beğenisine sunacağı hakkında bilgiler de dolaşıyor. (Arada kısa haber gibi geçmiş oldum resmen)

Frusciante’nin durumu da kötüye gidiyordu. Kan değerleri aşırı düşük, çok fazla kilo kaybetmiş, dişleri dökülmüş ve bunalımlarından dolayı evini yaktığı için yanık izleriyle dolu kolları vardı. Bu zamanlarda Flea, onun yanına ziyarete gitmeye başlamıştı. John, arkadaşlarının ilgisiyle birlikte rehabilitasyona başladı. Artık John hayata dönmüştü.

Biraz da Red Hot Chilli Peppers tarafında olanlara bakarsak, Frusciante’nin gruptan ayrı kaldığı periyotta gitarist olarak Dave Navarro katılmıştı ve bu aralıkta 1995 yılında “One Hot Minute” çıkardılar. One Hot Minute, genel olarak Blood Sugar Sex Magik gibi bir masterpiece albümden sonra beklentileri tam olarak karşılayamadı. Dave, John’un dinleyenlere sunduğu müzikal tatmini sunamıyordu. Flea ise durumu çok net olarak açıklıyordu:

“Biz ondan sadece gitar çalmasını istemiştik. Ama o çok fazla gitar çaldı.”

John artık kendisini hazır hissediyordu. Yaptığı her şeyden arınmış ve inzivaya çekilmiş bir keşiş gibiydi artık. Bir gün kapısı çaldı. Gelen Flea’ydı ve ona tekrar gruba dönmek isteyip istemediğini sormuştu. John, tereddütsüz bir şekilde evet dedi.

1999 yılında eskisi gibi Frusciante ile birlikte “Californication”u yaptılar. Albümde John’un basit rifflerle çok başarılı kült eserler ortaya çıkardığı gözden kaçmıyordu. Uyuşturucu bağımlılığı zamanlarında eline akustik gitardan başka bir şey almamış olması onu daha rahat hissedebileceği fakat müzikal açıdan tatminkar üstü şekilde çalmasına teşvik etti. Tıpkı albümün hitlerinden “Otherside”da olduğu gibi. Ayrıca “Scar Tissue”, “Californication” ve “Road Trippin” gibi harikulade şarkılarında içinde bulunduğu albüm dünya çapında zirveye oturdu.

2001 yılında John Frusciante, üçüncü solo albümü To Record Only Water for Ten Days” ile tekrar karşımıza çıktı. Albüm “Niandra Lades and Usually Just a T-Shirt”un sounduna yakın bir tarzda ortaya çıktı. “Going Inside” ve “Murderers”in de içinde bulunduğu albüm, Frusciante’nin RHCP çizgisinden de farklı şeyler yapabildiğinin sinyalini veriyordu.

2004 yılında “By the Way” albümünü çıkartan RHCP, “Blood Sugar Sex Magik” ve “Californication”un üzerine koyarak, kendilerini iyiden iyiye en üst seviyelere taşıdılar.

Aynı yıl içerisinde Frusciante RHCP’den ayrı olarak 5 albümde bulundu. Dört tanesi kendi solo çalışmalarıydı. Bunları detaylı olarak inceleyelim.

https://www.youtube.com/watch?v=A8MZUSsCZZw

Shadows Collide with People: Solo albümleri içinde adam akıllı kayıt cihazları ve ekipman kullandığı ilk albümdü. Fakat albümü bu sefer yalnız değil, “The Bicyle Thief”den Josh Kilinghoffer, Flea ve Chad Smith ile yaptı. Tüm şarkıların Frusciante tarafından yazıldığı bu albümde, “Carvel”, “Omission”, “Everyperson” gibi gitar-vokal ağırlıklı şarkılar olmasına rağmen, “-00Ghost27”, “Failure33 Object” gibi deneysel çalışmalarda bulunuyordu.

The Will to Death: John, bu albümde de sadece yakın arkadaşı olan Josh Klinghoffer‘dan destek aldı. Birlikte çalıp söyledikleri bu albümde, “Helical” ve “The Will to Death” gibi başarılı şarkılar yer alıyordu.

Inside of Emptiness: Baştan sona gitar-vokal ağırlıklı bir albüm olan “Inside of Emptiness”te John ve Josh’un yanına Omar Rodriguez-Lopez de katıldı. Bu albümde de “A Firm Kick”, “Look On”, “Scratches” öne çıkan şarkılardı.

A Sphere in the Heart of Silence: Sadece John ve Josh’un bulunduğu bulunduğu bu albüm ise Inside of Emptiness soundunun daha elektronik hali olarak karşımıza çıktı. John’un elektronik müzikle olan ilişkisi yavaş yavaş bu albüm ile hissedilebiliyordu.

2004 yılında ayrıca Fugazi’den Joe Sally, The Bicyle Thief’ten Josh Klingoffer ve John Frusciante Ataxia adlı grubu kurdular ve aynı sene içerisinde “Automatic Writing” isimli bir albüm çıkardılar. Automatic Writing, genel olarak deneysel rock ile elektronik müziğin harmanlaması olarak tanımlanabilir. 12:24 dakika süren “Montreal” ve 10:15 dakika süren “Addition”ı bu harmanlamadan çıkan deneysel şarkılar olarak düşünebiliriz.

2004 sonrasında John Frucsiante, Şubat 2005’te Curtains albümünü dinleyenlerine sundu. Akustik ağırlıklı olan Curtains, John’un yeni hayatını tanıtan en iyi albüm oldu. Evininin oturma odasında kaydettiği bu albümde John’a, davulda Carla Azar, gitarda Omar Rodrigues-Lopez ve kontrbasta ise Ken Wild eşlik etti. Baştan sonra harika şarkılarla dolu bir albüm vardı karşımızda, “The Past Recedes” ile başlayan “The Real” ile devam edip “Leap Your Bar” ile sonlanan bir albüm için çok bir şey söyleyemiyorum bile. Hayatımda en çok sevdiğim 2-3 albümden birisi olarak kalacak “Curtains”.

Frusciante bunlar ile uğraşırken aynı zamanda RHCP, “Stadium Arcadium”u hazırlıyordu ve 2006 yılında 28 şarkılık dev bir albümle tekrar karşımıza çıktılar; daha olgun ve kendilerinden emin bir şekilde. Albümün içinde neler yoktu ki?! “Dani California”, “Snow”, “Slow Cheetah”, “Tell Me Baby” gibi şu an bile çok sağlam olan şarkılara sahiplerdi. Frusciante’nin üretim dehası gruba dağılmış, çılgınlar gibi müzik yapmaya başlamışlardı.

Ataxia ise 2007’te ikinci ve son albümleri olan AW II‘yi çıkardı. Yine Automatic Writing’deki gibi bizi deney havuzunun içinde bulduran 5 şarkılık albümleri ile RHCP kadar ses getirmemiş olsa da fena iş çıkarmadılar.

John Frusciante Curtains’ten sonra 2009 yılının başında “The Empyrean”ı dinleyicilere sundu. Albüm, Curtains’ten daha elektronik bir sounda sahip olmasına rağmen aynı müzikal duyguları taşıyordu. Tim Buckley’in “Song to the Siren”i, “Heaven”, “Central”, “God”, “One More of Me” ve “Enough of Me” gibi şaheserlere gerçekten muazzam bir albüme imza atmıştı. Ayrıca katkıda bulunan isimlerin arasında yine Josh Klinghoffer, Flea ve Johnny Marr bulunuyordu. Bu ekiple kötü bir albüm yapmakta imkansızdı zaten.

2009 aynı zamanda bir ayrılığında habercisi olmuştu. Stadium Arcadium turundan sonra Frusciante, Red Hot Chilli Peppers’tan ayrıldığını açıkladı.

Frusicante, 16 Aralık 2009’da bu ayrılığı şöyle açıkladı.

“When I quit the band, over a year ago, we were on an indefinite hiatus. There was no drama or anger involved, and the other guys were very understanding. They are supportive of my doing whatever makes me happy and that goes both ways.

To put it simply, my musical interests have led me in a different direction. Upon rejoining, and throughout my time in the band, I was very excited about exploring the musical possibilities inherent in a rock band, and doing so with those people in particular. A couple of years ago, I began to feel that same excitement again, but this time it was about making a different kind of music, alone, and being my own engineer.

I really love the band and what we did. I understand and value that my work with them means a lot to many people, but I have to follow my interests. For me, art has never been something done out of a sense of duty. It is something I do because it is really fun, exciting, and interesting. Over the last 12 years, I have changed, as a person and artist, to such a degree that to do further work along the lines I did with the band would be to go against my own nature. There was no choice involved in this decision. I simply have to be what I am, and have to do what I must do.

Sending love and gratitude to you all.”

Yazıdan da anlaşılacağı gibi müzikal olarak farklı işler yapmak istiyordu John. Yaptığı her şeyden mutluydu ama kendisini farklı şekillerde ifade etmek istiyordu.

RHCP’de ise Frusciante’nin yerine geçebilecek birkaç isimden birisi olan Josh Klinghoffer gitarın başındaydı. Hillel Slovak’tan sonra nasıl John Frusciante geçtiyse, ondan sonra da Klinghoffer sahnede yerini alacaktı. Herkes bir öncekinden bir şeyler alıp üzerine ekleyecekti ve bu döngü böyle ilerleyecekti. 2011 yılında “I’m with You” albümü geldi. Biraz pop-punk’a biraz daha yaklaştıklarını düşündüren bu albümde Frusciante’nin boşluğu hissedilse de “Look Around”, “Monarcy of Roses”, “The Adventures of Rain Dance Maggie” gibi güzel işlere de imza attılar.

John ise kendi yolunda ilerlemeye devam ediyordu. Tarihler 17 Temmuz 2012 gösterdiğinde “Letur-Lefr” adlı bir EP çıkarmıştı bile. 5 şarkılık bu EP, elektronik müziğin gitar sesinden daha çok ağır bastığı bir çalışma olmuştu.

Eylül 2012’de ise “PBX Funicular Intaglio Zone” ile karşımızdaydı. Curtains’teki akustik ağırlıklı melodiler yerine, gitar ve synthesizer birleşiminden oluşan sololar ve deneysel çalışmalar yer alıyordu. Fakat yaptığı müzikteki bu değişime rağmen içimize işleyen şeyler yapmaya devam ediyordu. Albümün içinde bulunan “Sum” gibi çalışmalar ise bize The Empyrean’daki Frusciante’yi hatırlatıyordu.

https://www.youtube.com/watch?v=SInqYKeusws

Nisan 2014’te, kendisinin onikinci solo albümü olan “Enclosure” ortaya çıktı. Gitar ağırlıklı bir albüm bekleyen herkesi şaşırtmıştı bu albüm. “Fanfare”, “Cinch” gibi elektronik müziğin içinde deneysel olarak gayet başarılı sayabileceğim çalışmaları olmasına rağmen içten içe Frusciante’nin sade gitar rifflerine hasret kalmıştık. Temelinde gitar olan bir albüm çıkmayacak diye korkular artmaya başlamıştı. Fakat o dinleyici esaslı çalışmayı RHCP’den ayrıldığı zaman bırakmıştı. Kendisine yönelik ruh halini anlatan çalışmalar yapmak istemesiyle müzikal olarak farklı kimliğe bürünmek istemesi, ona yeni şeyler katacaktı: Trickfinger.

Trickfinger aslında 2012 yılında “Sect In Sgt” isimli 2 parçalık bir EP ile doğdu. Frusciante’nin elektronik müzikteki takma adı diyebileceğimiz Trickfinger, 2015 yılında ise 8 parçalık bir albüm yaptı. John bu albüm için, 2007’den beri hayallerinin arasında elektronik müzik yapmak olduğunu bunun içinde aynı sene içerisinde çeşitli programlar ve enstrümanlar öğrenmeye başladığını söylüyor. Kendi hayalleri için uğraşan bir adam için bu albüm fena olmasa da, aslında konu John Frusciante olduğunda açıkçası beni çok tatmin etmedi ne yalan söyleyeyim.

Ayrıca bu gelişmelerden sonra tüm dinleyenlerine bir nevi seslendi Frusciante, kendi web sitesinden. Yazının ingilizcesini vereceğim linkte bulabilirsiniz. Fakat daha anlaşılır olması için sevgili ekşi sözlükten, icinden geldigi gibi nickli arkadaşın çevirisini buraya yazacağım. Kendisine gerçekten teşekkür ederim.

link için: (http://johnfrusciante.com/)

çevirinin asıl yeri için: (https://eksisozluk.com/entry/56515794)

“24 Kasım 2015

Artık bandcamp ve soundcloud sayfalarım bulunmakta ve bu sayfalara daha önce yayınlamadığım bir takım kayıtları koydum. Kendi ismim başkaları tarafından alınmıştı, bu yüzden sayfaların isimleri jfdirectlyfromjf (bandcamp) ve jfdirectlyfromjf (soundcloud) (direkt jf -john frusciante- tarafından jf).

An itibariyle Mayıs 2010’da, 3’ü gitar, 1’i drum machine şeklinde 4 kanal olarak kaydedilmiş 19 dakikadan oluşan 6 şarkılık bir grup koydum. Bunlar bir kısım rock-karşıtı garip gitar sololarından oluşuyor ve Roland TR 707 kullandığım bir şarkı ve mix dışında kullanıldığı bir şarkı dışında genel olarak Mosrite Ventures ve Yamaha SG gitarlarına eşlik eden Elektron Machinedrum’dan ibaret.

Aynı zamanda 2009 ve 2011 arasında kendi ana stüdyomun gelişim aşamalarında ve benim mühendis olarak gelişimim esnasında kaydedilmiş 37 dakikalık bir ses koleksiyonu yükledim.

Dahası, sayfalarımda tamamen sample’lardan oluşan Sect in Sgt parçasının 20 dakikalık bütün halini bulabilirsiniz. Daha önce internette Trickfinger adı altındaki halinde bulunan ilk 5 dakika bulunmamaktaydı.

Ek olarak, Casa de mi Padre film müziği olan Fight for Love şarkısının güneşli bir Kasım 2013 öğleninde Omar Rodriguez, Ben ve Medre tarafından kaydedilen bir yorumu, 2008’de kaydedilmiş bir şarkı ve Enclosure albümümde yer alan Zone şarkısının sadece vokal ve gitar kaydı yer bulunmakta.

Bu müzik, herkese ücretsiz şekilde açık ve bandcamp ile soundcloud üzerinden indirilebilir veya dinlenebilir. Zone dışında tüm bu müzikler, yayınlanıp satılmaktan ziyade tamamen müzik yapma amacıyla yaratıldı. Diğer bir deyişle Zone, bir albümde yer alması hedeflenen tek şarkıydı.

Birisi bir marka altında müzik yayınladığı zaman bu eseri aktarmıyorlar, satıyorlar. Sanat bir aktarım şeklidir. Arkadaşıma bir şarkı söylüyorsam bu benden ona ücretsiz şekilde gidiyordur. İşte bu aktarım. Eğer size bir obje satarsam, buna size o objeyi verdim demeyiz. Kayıt artistleri insanlara müziği çok uzun süredir satarak “veriyorlar” ve artık biz ‘kapalı gişe’ yapanları, dinleyicilerini çok seven ve bu sebeple yırtıcı şekilde ürünlerini ve kendi görünüş ve kişiliklerini dinleyicilerine satan adanmış müzisyenler olarak düşünüyoruz. ‘kapalı gişe’ eski bir terimdir ve ben küçükken, para kazanmayı müzik yapmaktan daha çok seven sanatçılar için kullanılırdı. Bu terim, sanatsal bütünlüğün noksanlığını gösterir. Bence kapalı gişeler kötüdür. Bunun çok normal, beklenen ve böyle olmanın kabul edilebilir hale gelmiş olması utanç verici. Ben gençken, bir sanatçının kapalı gişe ’ye dönmesi veya öyle olması durumunda müziği seven insanların hakaretlerine uğraması çok olağandı. Bunun, eskiden müzik sevdalılarının oldukça sağlıklı bir içgüdüsel yanı olduğuna inanıyorum.

Bugünlerde insanlara ücretsiz çevrimiçi müzik vermenin yaygınlaşması, sanatsal ifadenin, almak veya satmaktan ziyade, her zaman bir aktarım olduğuna dair iyi bir hatırlatıcı durumunda. Satış yapmak para kazandıran kısım ve sanatsal ifade, yaratıcılık, aktarım kısmı. Aralarında mesafe var ve bence müzik, birileri, eseri satmayı düşünüp düşünmemesi fark etmeksizin, müziği her zaman sevdiği için yapılmalı. Yaratım hayatın kaynağı, para kazanmak ise insanların yiyecek, elbise, barınak, ihtiyaçlar ve bazı durumlarda konfor ve kibirlerini başkaları üzerinde uygulamaya geçirmek için yaptığı şey.

Bu müziği size aktarmak benim için bir memnuniyet. Kendi internet sitem üzerinden bazen yeni müzikler paylaştığımı açıklayacağım, bazen de açıklamayacağım. Kendi sitem üzerinden yayınladığım tüm müzikler artık soundcloud sayfama bağlı olacak.

Ayrıca, bir konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Normalde hakkımda çıkan haberleri okumam, fakat saçma bir internet sitesinde yer alan ve manşete kadar çıkan bir içerik hakkında “hiç dinleyicim yok” dediğim hakkında bir şeyler duydum. Başarılı Electronic Beats yayını için benimle söyleşi gerçekleştiren harika gazetecinin hiçbir suçu olmamakla birlikte, yanlış yorumlanmış durumda. Müziği, 2008’de eski grubumdan ayrılmamdan bu yana, kafamda dinleyiciyi düşünmeden, özellikle duymak istediğim müziği öğrenmek ve yapmak için yapıyorum. Bununla birlikte, 2008 ve 2013 arasında her kayıt yaptığımda, bu kayıtları speed dealer moms’dan grup arkadaşlarım olan Aaron Funk ve Chris McDonald’a ve sıklıkla birkaç diğer arkadaşıma gönderdim. Bu dönemin başında ise, müziğimi gönderdiğim veya müzik yaptığım kişilerin “dinleyicim” konumuna geldiğini, yani benim müziğimi hedefleyen kitleye dönüştüğünü fark ettim.

Benim şu an yaptığım gibi, müziği sadece yapmak için yaptığınız zamanlarda bile, bazen kafanızda müzik zevkleri ve kulakları olan arkadaşlara sahip olmak yardım eder. Fakat bu, sizi aynı zamanda, tıpkı müziğinizi büyük kitleleri hedefleyerek yapabildiğiniz gibi sıradanlığa da iter. Bu sebeple Ocak 2014’te, bu anlamda “dinleyicilere” sahip olmayı bırakma kararı aldım ve şarkıları bitirmeyi veya yaptıklarımı arkadaşlarıma göndermeyi bıraktım ve her şarkıyla tek tek uğraşmak yerine eşzamanlı olarak pek çok şarkı üzerine uğraşmaya başladım. Bu, bir süreliğine farklı bir yönde büyüyebilmek adına zihnimi açtı, böylece müziği tamamen duymak ve birlikte yaşamak için yapabildim. Bu nihai bir karar değildi. Aslına bakılırsa, bu fazı çoktan geride bıraktım. trickfinger benim son kaydım değil ve hiçbir zaman, o saçma internet sitesinde belirtildiği gibi olduğunu söylemedim.

Elbette bir dinleyici kitlem var. Onların farkındayım ve onlar kim olduklarını biliyorlar. “bu noktada hiç dinleyicim yok” dediğimde, “dinleyici” olarak, müzik yaparken kafamda olan, müziğimi paylaşmayı hedeflediğim veya dinletmeyi düşündüğüm kimseler anlamını düşünmüştüm. Orijinal söyleşide bunu, basılmayan önceki bir cümlede yaklaşık olarak şu cümleyle belirtmiştim, “o esnada (2009’da) kimseyi düşünmeden müzik yapmaya çalışıyordum ve Aaron ile Chris’in benim dinleyicilerim haline geldiğini fark ettim”. Daha sonra, “bu noktada, dinleyicim yok.” dediğimde, gazeteci benim kitlemden bahsetmediğimi biliyordu. Electronic Beats’te yer alan ve kitleler hedeflenmeden yapılmış bir müzik albümü üzerine gerçekleşen makaledeki içerikte, inanıyorum ki söylemek istediğim şey açıktır.

Tek bir cümlede belirtmek gerekirse, an itibariyle, müzik yaparken kafamda herhangi bir dinleyici olmadığını söylemek doğru olur. Bu şekilde düşünmek bana belirli bir özgürlük veriyor ve büyüme ile değişimi hissettiriyor. Bu, profesyonel müzisyen olarak son 27 yılda çeşitli dönemlerde çok işime yarayan bir düşünce şekli.

Özellikle, “insanların duymak istediği” müziği yapmadığım düşünüldüğü zaman, hala bir kitlem olmasından dolayı şükranlarımı sunmaktayım. Genel kitlenin, sanatçıların, onların beklentilerine göre müzik yapması gerektiğini düşünmeleri dışında insanların ne istediklerini bildiklerini düşünmüyorum. Genel kitle, Jimi Hendrix’in müziğini 1967’den önce “istemiyordu”. O tarz bir müziğin olduğundan haberleri yoktu. Dinlemeden önce, onu istediklerini nasıl bilebilirlerdi? İnsanlar Sgt Pepper çıktığında “istemiş miydi”? Bunun olasılığı yok, çünkü o güne dek hiçbir albüm müzik olarak ona yakın bile değildi. Yine de, popüler olmayı veya popüler kalmayı aptal bir alışkanlık haline getiren müzisyenler, kitlelere “istediklerini” vermeye çalışıyor. Bunu yaparak yıllarca iyi bir hayat sürdüm ve 2008’de, müzisyenlerin işinin dinleyicilerin “istediği” şeyleri sunmak olduğu yoluna bir daha asla girmemeye karar verdim. Müziğimi yayınlayan iki bağımsız marka ile harika ilişkilerim var ve tıpkı benim gibi, onlar da büyük kitleleri hedeflemiyorlar.

Ana akım endüstri jargonunda, küçük bir kitlesi olan sanatçıya “dinleyicisi olmayan” denir. Bu tanımı hiçbir zaman sevmemişimdir, çünkü sıra dışı zevklere sahip kitleleri gerçek insanlar değillermiş gibi yok sayar. Kesinlikle bu şekilde konuşmuyorum. İnsanları seviyorum ve onların değersizleştirildiğini görmek hoşuma gitmiyor. Yaptıklarımı takip etmeye devam eden insanlara zihinlerini aktif ve açık tuttukları için teşekkür ediyorum. Ve yaptıklarımı dinleyen insanların sadece rock fanları olmaması hoşuma gidiyor. Var olduğunuz için hepinize teşekkür ederim.

John Frusciante”

John Frusciante, artık müziği pazarlama amaçlı değil sadece müzik yapma amacıyla yapıyor. Ayrıca şu anda Black Knights adlı grubun albümlerinde yapımcı olarak uğraşmakta. Kendi istediklerini, istediği şekilde insanlara ücretsiz sunuyor. Tüm RHCP hikayesi, uyuşturucu bağımlılığı ve sonrası, 2004-2006 arasındaki insanüstü müzik çalışmaları ve elektronik müziğe olan ilgisi onu değiştirdi, geliştirdi. Gitar dehası olarak adı konulabilecek adamlardan birisi. Hala duygularıyla müzik yapıyor hala farklı şeyleri kombinlemeye çalışıyor. 21 yaşında RHCP’ye girdiği andan beri bizimle olgunlaşıyor. Ayrıca 2016 içerisinde yeni bir EP çıkartacağı söylentileri de sesli sesli konuşulmakta. Umarım gitarın eline alıp hayatı hissettiren sololarınla tekrar bizi mest edersin John.

“Jack Frusciante è uscito dal gruppo”

Hem de iki sefer ayrıldı aynı gruptan. Fakat o her şeye yeniden başladı ve müzik ile kendini anlatmaya devam ediyor.

Tags: , , , , ,

İlginizi Çekebilir

Kolektivizm ve Çatışmacı Ruh
Seretan’dan Yeni EP geldi: “Live in Dreams”

Yazar

Bize Katıl!