“The Power of Love”ı Anneke van Giersbergen’in sesinden dinlediğim günden beri, dinleyip bir kenara kaldıramadım. Tınılarla cümleleri birleştirdim her zaman. Şarkıyı durmaksızın dinlemek, bana hep cümleleri durmaksızın okumak gibi geldi. Şarkıların da bir ruhu vardı ve bir ruhu olan şarkıyı nasıl daha gerçek hale getiririm sorusunun cevabı buydu benim için. Birleştirmek bir şeyleri, cümleleri düşünmek… Düşündüm ve son zamanlarda yolum hep Sabahattin Ali’nin cümlelerine çıktı.
“Peki ama, bu sevmek midir be adaşım, bir kadını öpmek, onu istemek sevmek midir?”
“Siz, birisine itaat eden ve birisine emredenler; siz birisinden korkan ve birisini tehdit edenler… Siz sevemezsiniz. “
Tınıları, asıl olarak karısına yazdığı mektuplarını okurken birleştirdim. Şarkıda “Love is danger, love is pleasure, love is pure the only treasure.” cümlelerini duydukça Sabahattin’in Aliye’sine duyduğu aşkı hissetmeye çalıştım içimde. Onun aşkı benim yüzümü güldürdü. Yavaş yavaş ve tekrar tekrar okudum cümleleri. Bir solukta okunup, harcanamayacak kadar değerli olduğunu gördüm.
“ Mamafih, neşe insanın içinde bulunduktan sonra, hayat onu ne kadar meydana çıkmaktan men etse, ne kadar boğmaya çalışsa yine ilk fırsatta kendini gösterir.”“…sonra muhakkak sevilmek ister, bunun için de başkalarını sever. Düşün, dünyada yalnızlık kadar feci şey var mıdır? Tabii yalnızlıktan kafa yalnızlığını kastediyorum, yoksa dünya bir sürü kuru kalabalıkla dolu…”
Şarkıda aşkın var olan saflığını anlatan cümleler kulağıma doldukça okudum.
“Dünyada hayatın bir tek manası varsa o da sevmektir. Hatta mukabele edilmesini bile beklemeden sadece sevmek. Başka bir insanı bahtiyar edebilmek, kendini bahtiyar edebilmekten daha güç fakat daha insancadır. Bugün böyle düşünenlere saf, hatta enayi derler. Fakat şeyleri etrafın ne dediğine bakmadan yapmalıyız. Hayatta en büyük vazife ve saadet olarak şunu almak lazımdır: bize yakın ve uzak bütün insanlara yardım etmek, bütün insanların iyiliğine çalışmak…”
Sonra durdum. Hemen tüketmemeliydim.
Çünkü, bi soluğa sığacak kadar basit değildi…