Bir Baba Indie: Paylaşıyoruz…

Gönül İşi

 

Zaman tuhaf, karmaşık, üzerinde düşündüren ve en şaşırtıcı şekilde tarif ederken zaman kaybettiren bir şeymiş. Bu cümleyi yazmak saniyelerimi, kurmak dakikalarımı aldı. Bir Baba Indie’nin 5. yılına ithâfen bir şeyler yazmak için uyanır uyanmaz klavyenin başına geçtim.

5 yıl içinde olmayan için ânlık, bizim içinse gerçekten 5 yıldır. Geçmişin bizi bugüne getirdiği noktada Bir Baba Indie’nin kendine has duruşunun, arzularının hiç değişmediğini görmek sevindirici ama benim için sürpriz asla değil. Samimiyetle yaptığınız işlerin içerisindeki samimiyeti yok etmek ânlık bir karara bağlıdır. Bu 5 yıllık dilimde bir çok insanın bir araya gelip bloglar açtığını, dergi çıkartmaya çalıştığını, komün hâlde olmayı arzulayıp butik bir hikâyeyi çoğullaştırıp karmaşıklaştırarak bizlere sunmaya çalıştığını gözlemledim. Bir süre sonra bu insanların eminim hâlâ neden olduğuna anlam veremediği bir son yaşadığına da bir süre sonra şahit oldum. Bunun neden olduğunu ancak kendi tecrübemizin ışığıyla anlatabilirim.

İnsanlar devamlı başka insanlara bir şeyler sunmaya, sunduğu şey konusunda ikna etme gayretinde. Bir adam bir kadına ona sevdiğini söylerken binlerce düşünceyi, kelimeyle bütünleştirerek ona sunar. Bunun için bir sürü yöntem dener. Onu ikna eder ya da edemez; ama bu bir süreçtir. Bir çocuk ebeveynlerinden bisiklet ister. Ebeveynleri ona “Derslerine çalışırsan alırız” der. Çocuk çalışır, sunumunu bir karneyle gerçekleştirir. Ebeveyn ikna olur ve bisikleti alır ya da çocuk iyi bir sunum yapamaz ama aile ona yine bisikleti alır. Bu da samimiyetin ve sevginin doğurduğu bambaşka bir süreçtir.

İnsanlar devamlı kendisine ait bir fikrin düşüncesi ve o fikrin kendisi için kazınımı peşindedir. Dinler, kültürler, sanatın kendisi, siyaset, spor müsabakaları, felsefe ve her şey. Her şeyin kendi içinde bir diktası, bir çıkışı ya da ebeveyn okşaması vardır. Hepsinin özünde de insanın kendine has, tek çocuk olarak yetiştirdiği yaramaz yaratımı, hazlarımız vardır. İşte bu dağılan, artık harf girilmeyen blogların sonunu getiren şey de buydu. İnsanlar bloglar açtığında tıklanma rekorları kırmak, okunma sayılarını arttırmak, içeriği herkese hitap edilebilir kılmak için çabalıyor. İşte tam bu noktada samimiyetin yitirilmesi konusu cereyan ediyor. Sunumların pazarlamaya döndüğü ândan itibaren üzerinizdeki hatıralarla dolu penyeyi çıkartıp, yerine kurumsal bir gömlek giyiyorsunuz. Sizi dış dünyaya anlatan, birini size pazarlayan, sizi de “Aman biri gelse de hazzıma dokunsa” diye bekleten bir dünyaya sürüklüyor ve meseleler değişiyor.

Bir insana bir şey pazarlamanın, bir insanın hazzına dokunabilme kabiliyeti ölçüsünde olduğu fikri, anlık hislerle yazdığım bu yazıda bana pek sıcak geldi. Öyleyse şunu diyebilir miyiz? İnsanların bitmez tükenmez hazlarından kaçına dokunabilirsiniz? Blogların butik hikayelerinden kastım tam olarak bu işte. Yola müzik blogu diye çıkıp, sonradan içeriğine sinema (ilk akla gelen), edebiyat (okumayan ülkenin okuyanlarının büyük çabası) başta olmak üzere bir çok şey ile içeriğini zenginleştirerek çuvallaması ile nihayete ermesi bana şaşırtıcı gelmiyor. Bir de çok yazarlı blog olunca çok başarılı olacak algısı var ki meselenin yazar sayısıyla değil, yazarların mentalitesiyle alakalı olduğunu söylemek gerekti (affedersiniz hapşurdum, alerjik nezlem var da üzerinize afiyet) ğini düşünüyorum. Hatta bir örnek vermek gerekirse muzikalsozluk.com hüsranı mükemmel bir örnek olacaktır. Sözlüğün harika fikri ve varlığı yaşasın diye, devamlı “İlgi görmezse kapatırız” tehditlerini arkamıza rüzgâr alıp yazdığımızı bilirim. Bir günde 500’e yakın entry girdiğim günler olmuştu. İlgi görmek nedir, sorar dururum. Öylesine! Konumuz müzikti, sahi!

Şimdi, sizi 5 yıl öncesine götüreceğim.

“Evet. Durduk durduk ve blog alemine de el atmaya karar verdik. Burası böyle kendi halinde, eğlencelik, nam-ı değer Kejura ve Vecihi tarafından tamamen kişisel zevklere göre oluşturulmuş, çoğunlukla müzik, yer yer sinema, ve olmazsa olmaz futbol eksenli, eğlencelik, haber alma verme blogudur.” (Kejura – İlk blog yazısı)

Bir Baba Indie’de ilk yola çıktığında bu şekilde varolmak istemişti ama Bir Baba Indie bugün de gördüğünüz üzere hiç o çizgide kalamadı. Sadece müzik yazmak istediğimizi, inandığımız müziği karşılık beklemeden, salt bir şekilde yazmak dışında bir şey istemedik. Daha çok nasıl okunabilirizin altında çok fazla bir şey yoktu. Indie olgusunun, çemberin dışında olup bitenleri başkalaştırmadan, kimliklere büründürmeden, ailenin üvey evladı muamalesi yapmadan önce anlamaya sonra anlatmaya çalıştık.

“Müziğin anlamlarına varmak onun vereceği hazzı azaltmaz; tersine arttırır. Sanatın verdiği haz iki türlüdür. Biri, çok sık yaşanan deneyimdir; yaşamın dertlerinde kaçış yolu olarak duyumların yatıştırılmasına sığınmaktır. Öbürüyse, zihnin duyumlar aracılığıyla gerçek dünyanın, insan yaşamının ve düşüncesinin daha önceleri bilinmedik ya da gizemli kalmış bir yanına uyanışının vereceği coşkudur. İşte büyük sanatın kendi çağında verdiği temel haz, bu ikinci hazdır, yani öğrenme hazzıdır. Kendine özgü bir öğrenmedir bu; bunu yaşayan kişide güçlerinin arttığı bilincinin yanı sıra bir gelişme duygusu da yaratır.”  (Sidney Finkelstein – Müzik Neyi Anlatır)

Bir Baba Indie’nin tarihsel gelişimi de bir öğrenmeden ibarettir aslında. Müziğin bağımsızlığı felsefesi üzerinde çıkılmış bir seyahat boyunca yol kenarlarında dura kalka öğrendiği, öğrenmeye devam ettiği bir gelişimdir. İnsanlara, yani sizlere bir şeyler sunduk ama bir şeyler pazarlamadık. Yazdığımız yazıların okunma oranlarına hep baktık ama onlara göre hareket etmedik. 10 kere okunmuş yazımız da var 5000 kere okunmuş yazımız da var. Senelerce radyo hayaliyle yanıp kavrulduk. Her hafta kaç kişinin dinlediğine bakmaksızın mikrofonlarımızın başına geçtik ve heyecanla yeni hayallerimizin yolunu gözledik.

Bir kadının bir adama salt bir şekilde, sevgi dolu bakmasından başka bir şeyi gözetmeden yazdık ve sadece büyüyen o adamın yanında gerçek bir kadın olarak ona eşlik ettik. “Sen adam olamamışsın” diyerek terk eden kadın değil! Kadın-erkek ilişkilerinin en güzel yanı da bu değil mi? Birlikte büyümek, öğrenmek, yaşamak ve en önemlisi anlamak!

Bizim için müziği yazmak, dinlemek tüm kusurlarımızla paylaşma arzusundan başka bir şey değil.

Paylaşıyoruz, bir babaya ilk sevdiğimiz adamı/kadını anlatır gibi.

Müzik ile…

Tags: , , ,

İlginizi Çekebilir

YENİ VİDEO | Yüzyüzeyken Konuşuruz – Ateş Edecek Misin
Ve 5 yaşındayız!

Yazar

Bize Katıl!