Belle and Sebastian’ın 26 yıla sığdırdıkları

Sanatçı İncelemeleri
Müziğini dinleyince mutluluk, sözlerini duyunca hüzün dolduğunuz eşsiz indie-pop grubu Belle and Sebastian, 26 yıl süren müzikal yolculuklarına neler sığdırdı?

Belle and Sebastian’ı birçok ana ve hisse benzetebilir, yakıştırabiliriz: Uzun süre kar oynadıktan sonra eve dönüp ellerini kaloriferde ısıtınca yaşanan acılı yumuşama, eve dönüş yolculuğunun son bulup insanın kendini yatağına .bıraktığı an, sakin bir hafta sonu sabahı battaniyenin altında olmanın verdiği o rahatlık…

Belle and Sebastian, tavuk-yumurta problemini “Hüzün mü mutluluktan çıkar, mutluluk mu hüzünden?” olarak değiştirmeyi başarabilen bir indie-pop oluşumu. Grubun solisti Stuart Murdoch’un Glasgow’dan Londra’ya taşınıp karşılaştığı şeyler yüzünden hayal kırıklığına uğramasının ardından Glasgow’a geri dönmesiyle temeli atılan grup, Glasgow’da yer alan bir kafede kurulurken küçük ve lokal bir grup olarak devam etmek istese de Tigermilk albümünün ülke genelinde büyük ses getirmesi, Belle and Sebastian’ın kalbimizin en derinine dokunan müziğinin yolcuğunu başlatmış oldu.

Neden Belle & Sebastian?

1966 yılında Fransız yazar Cécile Aubry tarafından yazılan ve 6 yaşındaki bir çocuğun (Sébastien) köpeğiyle (Belle) olan ilişkisini konu alan bir romanın televizyon adaptasyonunu izleyen Murdoch, bu ikiliden çok etkilenerek bir hikaye yazıyor ve grubun ismi böylelikle Belle and Sebastian oluyor. Tıpkı müzikleri gibi: hem hayatın içinden hem de bambaşka bir dünyaya aitmiş gibi hissettiren bir durum.

Belle and Sebastian, müzik üretim sürecine oldukça kalabalık bir ekiple başlıyor: Grubun kurulmasında, bir durum romanı yazarmışçasına şarkılarını kaleme almasıyla ve bu romansal müzikal dünyaya ses vermesiyle Steve Murdoch, kemanıyla Sarah Martin, Belle and Sebastian sound’unun vazgeçilmez enstrümanı olan gitarda Stevie Jackson, klavyede Chris Geddes, bas gitarda Stuart David, bateride Richard Colburn ve grubun demirbaş enstrümanı çelloda Isobel Campbell. Bu yedi üniversiteli öğrencinin hayatlarında farklı detaylar olsa da hepsi tek bir konuda hemfikir: grubu olabildiğince küçük bir çevrede tutup müziğin kişisel yaşantılarına engel olmamalarını sağlamak.

Belle and Sebastian, 1997

Tabii ki işler grubun istediğinin tam tersi yönde gelişiyor ve Tigermilk, yayınladığı andan itibaren İngiltere’nin müzik gündemine oturdu. Bir anda kazandıkları popülariteyle basit bir okul projesi ya da arkadaş takılmacasının  birkaç adım ötesine geçmiş olan grubun hayran kitlesinin oluşması da zaman almadı.

İlk albümleriyle gördükleri yoğun ilgiyi sene boyunca birçok farklı evde, kilisede, kütüphanede, kafede ve konser alanında konser vererek taçlandıran chamber-pop grubu, 1997’de yılında çıkardığı ikinci albümü If You’re Feeling Sinister albümüyle ününü ve sesini farklı kıtalara da duyurabilmeye başlamış olacak ki takvimler 1997’nin Eylül ayını gösterdiğinde Belle and Sebastian, sevilen şarkılarını bu sefer farklı bir kıtada, Amerika’da seslendirdi.

İkinci albümünün üstüne art arda üç EP yayınlayarak içten hikaye anlatıcılığının yanında üretkenliğiyle de gönüllerde taht kurmaya hak kazanan grubun 1997 yılında çıkardığı EP’ler şu şekilde: Dog on Wheels (Mayıs), Lazy Line Painter Jane (Temmuz), 3…6…9… Seconds of Light (Ekim). Grup, çıkardığı iki albüm ve üç EP ile müzik yazarlarından ve indie müzik çevrelerinden güçlü ve olumlu dönütler aldı ve Belle and Sebastian, özgün kimliğiyle alternatif müziğin önde gelen isimlerinden biri olmaya hak kazandı.

Benim Belle & Sebastian ile tanışma hikayem ise sanatın türler arası paslaşımının belki de en güzel ikilisi olan sinema-müzik ilişkisiyle oldu. 2014 yapımı olan ve yine Belle and Sebastianın yaratıcısı Stuart Murdoch‘un elinden çıkan bir proje olan God Help the Girl, bir müzikal film. Pretty Eve In The Tub‘daki Eve‘in ta kendisi, Eve doğaçlama bir şekilde güzel müzik icra edebilen bir kadın. Film boyunca Eve’in hayatından kesitleri, Belle & Sebastian’ın başarıyla yerleştirilen God Help The Girl albümü eşliğinde dinliyoruz. Bu filmi ilk kez izlediğimde grubu tanımıyordum, filmin havası da bana kaldırabileceğimden de çok hipster gelmişti ancak filmi izledikten sonra kendimi bilinç dışı bir şekilde filmin soundtrack’ini dinlerken bulunca Belle and Sebastian dünyasına girerek kendime bir şans tanımak istedim. Giriş o giriş, tanışma anımdan itibaren hayatımın belirli dönemlerinde kendimi B & S şarkılarını yaşarken buluyorum.

God Help The Girl‘ü dışarıda tutarsak grubun baştan sona dinlediğim ilk albümü, 1998’de yayınlanan ve müzik yedilisinin yaptığı en başarılı albümlerden biri olarak kabul edilen The Boy With the Arab Strap oldu. Tıpkı bir bebeğin öğle uykusundan uyanıp emzirme saatinden sonra en keyifli ve tatlı anlarını yaşaması gibi bence The Boy With the Arab Strap ile B & S da bu albümle üstündeki toyluğu atarak yaptığı müziği daha kendinden emin ve temiz bir noktaya oturtabilmiş. Özgün hipster tarzına dair herhangi bir endişesi olmayan fakat gevşekliğe de yer vermeyen bir Belle and Sebastian karşılıyor bizi The Boy With the Arab Strap albümünde. 12 şarkının yer aldığı bu albümde tempo, albümde geçirilen dakikayla birlikte artıyor, albümün 9. parçası olan ve albüme de adını veren The Boy With the Arab Strap ile bu müzikal seyir şahlanıyor. Albümün son parçası The Rollercoaster Ride ile bize bu albümdeki rollercoaster yolculuğunun bittiğinin sinyallerini veren grup, 2001’de bas gitarist Stuart David‘in solo kariyerine odaklanabilmesi için gruptan ayrılmasının ardından ilk büyük müzikal kırılımını yaşamış oldu.

Stuart David’in ayrılığının ardından 2001’de Jonathan David ve I’m Waking Up To Us EP’lerini ve 2002’de Storytelling filmi için yaptıkları soundtrack albümünü yayınlayan ve bu albümün ardından Kuzey Amerika turnesine çıkan grup, kayıtlardaki viyolonselin sahibi olan Isobel Campbell‘in de gruptan ayrılmasının ardından büyük bir müzikal değişime gitti ve hem döneminin ruhuna ayak uydurarak hem de yeni bir kan arayışı ile daha elektronik bir sound’a kaymaya başladı.

2003 yılında plak şirketi değişikliğine giderek Matador Records‘a veda eden grup, yeni şarkılarını Rough Trade Records’tan paylaşmaya başladı. Bu transferin en taze çıktıları Step Into My Office ve I’m a Cuckoo teklileri, İngiltere’deki listelerde yüksek sıralara ulaşarak grubun başarılarına başarı kattı, özellikle I’m a Cuckoo ile grup kendi dinleyici kitlesinin de dışına ulaşabilmeyi başardı.

Hüznün neşeli tınıları veya neşenin hüzne sıkıştığı notaları bizimle buluştururken indie müziğin ruhuna uygun davranan Belle & Sebastian, sene 2005’i gösterdiğinde üç sene boyunca hiçbir şey yayınlamayarak müziğe şimdiye dek verdikleri en uzun arayı verdikten sonra yayınladığı The Life Pursuit ile kendilerinden beklenmeyecek derecede mutlu ve yüksek tempolu bir geri dönüş yaptı. Tekrara düşme endişesinin ve grubun iki üyesinin birbirine yakın tarihlerde ayrılmasının hissedildiği bu albüm, dinleyiciye yeni ve tazelenmiş bir Belle & Sebastian portresi sunuyor. Another Sunny Day ve Funny Little Frog gibi ilkbahar aylarının soundtrack’i olabilecek şarkıların bulunduğu The Life Pursuit, 13 şarkıdan oluşuyor.

The Life Pursuit’in ardından müziğe ara veren ve 2008’de yayınladıkları The BBC Sessions albümü dışında hiçbir müzikal faaliyet göstermeyen grup, 2010 yılında Write About Love‘ı yayınladı. Uzun süreli ayrılığın ardından grup, güzel ve başarılı bir dönüş sağlayarak kendini yeniden hatırlattı. Eski üretken temposunu daha oturaklı ve arada nefes payları ve esler bırakarak devam ettiren grup, 2013’te The Third Eye Centre albümüyle müziğe devam etti. Bu süre zarfında grup üyeleri kendi solo kariyerlerinde de müzik üretmeye devam ettiler, belki de bu yüzden The Third Eye Centre, diğer albümlerle kıyaslandığında belki bir köprü görevi gördü, belki üstüne daha az uğraşılmış bir albüm oldu.

Yukarıda da bahsettiğim gibi 2014’te yayınlanan God Help The Girl‘ün ardından grup, (burada tam son dönem yazacakken albümün 2015’te, yani 7 sene önce çıktığını fark ettim) son üretimleri arasında benim kişisel favorim olan Girls in Peacetime Want to Dance albümünü yayınladı. İçinde The Party Line, Nobody’s Empire ve The Everlasting Muse gibi loop’un içinde loop’a almalık şarkıları barındıran 12 şarkılık albüm, Grammy ödüllü Ben H. Allen’ın prodüktörlüğünü üstlendiği bir albüm oldu.

Beş sene önce How to Solve Our Human Problems EP’sini yayınlayan grup, We Were Beautiful gibi üstüne paragraflarca övgüler yağdırılabilecek bir şarkıya imza attı. HTSOHP albümünün ardından müziğe devam eden grup da hepimiz gibi pandemi engeline takıldı. 24. yılını pandemide kutlayan grup, konser veremediği ve turneye çıkamadığı süre zarfında live performanslarını derlediği What to Look for in Summer albümünü yayınladı.

Sevdiğimiz grup son olarak, geçtiğimiz Cuma günü Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının ardından bu saldırıya karşı If They’re Shooting at You isimli teklisini yayınlayarak Ukrayna halkına desteğini gösterdi. Hayatın her türlü zorluğunu diskografisine başarılı bir şekilde yediren grup, savaşın yıkıcı yanlarını son teklisinde de anlatmak konusunda zorlanmıyor. If They’re Shooting at You’nun klibinde Ukraynalı fotoğrafçıların kadrajından bir kolaj oluşturmayı tercih eden grup, şarkıdan ve klipten elde ettiği tüm geliri ICRC’ye (Uluslararası Kızılhaç Komitesi) bağışlayacağını belirterek müziğin iyileştirici ve ilham verici gücünü kullanmaktan da geri durmuyor.

 

View this post on Instagram

 

A post shared by Belle and Sebastian (@bellesglasgow)

Mayıs ayında yeni bir albüm ile beklenilen kavuşmayı yaşayacağımız Belle and Sebastian, yeni şarkılarında da insanlara ve insanlığa hüzünlü bir umut aşılamaya devam edecek gibi duruyor.

26 sene boyunca hayatın her alanını içtenlikle ve dünya üstü bir realistlikle yakalamayı başaran ve kendine özgü bir dinleyici kitlesi yaratırken müzikal çizgisini esneten fakat bu terk etmeyen İskoçyalı indie-pop grubu Belle and Sebastian, müzik üretmeye devam ettiği her an hayatımızdaki yenilikleri, müziğin tek ve evrensel bir dil oluşturabilme gücünü her daim kanıtlamaya devam edecek. Bir gün Belle & Sebastian yeni bir albüme veya kayda imza atmayacak olsa bile şarkıları, birçok farklı jenerasyonun, sayısız hayatın günlük deneyimlerini ve hislerini zamansız ve mekansız bir şekilde anlatmaya devam edecek.

Tags:

İlginizi Çekebilir

Kings of Convenience ülkemize geliyor!
King Gizzard & The Lizard Wizard’dan yeni albüm: “Omnium Gatherum”

Yazar

Bize Katıl!