Günümüzde Müzik Sektörü (1. Bölüm)

Gönül İşiYerli Sahne

Avrupa’ya baktığımız zaman Türkiye müziği çok geriden takip ediyor. Aslında bu hep böyleydi ama imkanların her anlamda arttığını düşünürsek günümüzde hala geriden geliyor olmamız garip. Türkiye’de hemen hemen her tarz müzik türünü bulmak mümkün. Ancak benim yazdığım daha derin bir konu.

Günümüzde “indie” (bana göre bir müzik tarzı değil) çılgınlığı hala devam ediyor mesela. The Smiths‘in 80’lerde, Radiohead ve Oasis‘in 90’larda, Coldplay‘in 2000’lerin başında yaptığı müzik, yıllar sonra ülkemizde popüler bir müzik tarzı haline geldi. Dünya “indie”den uzaklaşırken, ülkemizde dinleyiciler bu değişime uyum sağlayamadı ki uyum sağlayamadıkları için de sevdikleri isimleri eleştirmeye başladılar. Bunun en büyük örneği şüphesiz Coldplay. Coldplay ülkemizde hala “Parachutes”, “A Rush of Blood to the Head” ve biraz zorlarsak “X&Y” albümleriyle seviliyor.

Peki, Coldplay ne zaman değişmeye başladı?

Coldplay aslında 2005’te “X&Y” albümleriyle değişim sinyallerini verdi. 2008’de de tam anlamıyla değişti. Coldplay, albümleri satıyorken, konserleri doluyorken neden değişme ihtiyacı duydu?

1. Dünya üzerinde Coldplay gibi müzik yapan binlerce isim ortaya çıktı. Coldplay’in artık diğerlerinden bir farkı kalmadı ve kendilerini tekrarlıyorlardı.

2. Artık müzik başka noktalara geliyordu. Coldplay müziğin gittiği noktayı gördü (yıllar önce) ve yumuşak bir geçişle müziğin gittiği noktaya yönelmeyi seçti. Eğer müziklerini değiştirmek yerine aynı müziği yapmaya devam etselerdi şuan festivallerde en büyük isim olamaz, stadyum turnesi yapamaz (2012’de gittiğim Mylo Xyloto turnesi hayatım boyunca gördüğüm en harika stadyum konseriydi) ve değişmeyen diğer isimler gibi belli bir kesime hitap ederek yollarına devam ederlerdi.

Günümüzde artık saf rock ve pop kalmadı. Bu tarzlar içlerine diğer müzik tarzlarını katarak bizlere geniş bir yelpaze sunmaya başladı. Günümüz diyorum ama bu durum 2007’den beri böyle. Geçen yıllar içerisinde değişen sadece Coldplay olmadı. Diğer isimler daha farklı tarzlarla müziklerini harmanladılar. Ülkemize baktığımız zaman durum böyle değil. Rock ve pop müzik hala eski haliyle yapılıyor ülkemizde. Yenilikleri müziğimize katamadık ki zaten bu sebeple “indie” tarzı müzik yapan isimler gençlerin beğenesini kazandı ve ilgiyi üzerlerine çektiler. Yeni isimlere alışamayanlar da 90’lara takılı kaldı. Eskileri sevmek güzeldir ama takılı kalmak müzik açısından bize bir şey katmaz. Artık müziğin geldiği noktayı görmek ve yenilenmek gerekir. Eğer bu yenilenme yapılmazsa dünya ile aramızdaki fark daha da açılacak ve artık hiç yeni akımlara yetişemeyecek bir noktaya geleceğiz. Çünkü müzik artık yıllarca belirli kalıplar üzerine dayalı kalmıyor. Popülerlik her geçen yıl değişiyor.

Mesela, biz son yıllarda “indie” tarzına takılı kalırken elektronik müzik daha popüler bir noktaya geldi. Rock ve alternatif müzik ile isim yapan festivaller artık David Guetta, Avicii ve Martin Garrix gibi isimlere yer vermeye başladı. Eskiden bu isimleri sadece Tomorrowland gibi festivallerde görürdük. Sadece bu tarz isimler mi? Hayır, daha deneysel elektronik tarzlar bile yer alıyor. Bu değişim elektronik müzikle de sınırlı kalmadı. Progresif ve deneysel tarzlar da en çok ilgi gören tarzlar arasına girdi. Pop müziğe baktığımız zaman Sam Smith, The 1975, Bastille gibi isimlerle pop müziğin ruhu değişti. Taylor Swift ve Kacey Musgraves gibi isimlerle country, Jamie Cullum gibi isimlerle de caz, pop müziğin içine dahil oldu. Kendrick Lamar gibi isimler rap müziğe yeni bir soluk getirdi. “Indie” olarak adlandırdığımız müzik de elektronik ve pop ile bu değişime uyum sağladı. Kısacası artık müzik tarzlarını harmanlamak moda. Hiç kimse eskisi gibi tercih ettiği müzik tarzını en saf haliyle sunmuyor, sunanlar da başarılı olamıyor.

Bir diğer nokta çeşitlilik. Artık hiç bir grup ve orkestra tek bir müzik aletine bağımlı kalmıyor ve her enstrümanı çalabiliyor. Mesela gittiğiniz konserlerde grubun klavyecisini bir şarkıda bateri, bir şarkıda gitar çalarken görebiliyorsunuz. Ayrıca her grup üyesi geri vokal yapıyor. Çiftli seslerden çoklu seslere geçiş yapıldı. Imagine Dragons ile vurmalılar müziğin temelini oluşturmaya başladı. Yeni yetenek isimler artık vurmalı çalgıları ön plana çıkarıyor. Kısacası sadece gitar, bas, bateri ve vokal ile grup kurma dönemi tarihe karışıyor.

Neden “indie” bana göre bir müzik tarzı değil?

Indie kelimesi adından da anlaşılacağı gibi bağımsız demek. Sinema bu kavramı özüyle korurken müzik maalesef indie kelimesini başka noktalara taşıyarak bir tarz haline getirdi. Aslında indie kelimesi müzik sektöründe ilk kullanıldığı zaman böyle değildi. Plak şirketlerinden bağımsız olarak müzik yapan ve menajeri olmayan isimlere indie deniliyordu. Hala indie kelimesini bu şekilde algılayan insanlar var ki onlardan biri de benim. Çünkü hala plak şirketlerine bağımlı olmadan müziğini sunan insanlar var ve sayıları hiç azımsanacak gibi değil.

Geçtiğimiz yaz Rock Werchter için Belçika’ya, Lollapalooza Berlin için Almanya’ya gittiğim zaman sokaklarda müzik yapan insanlar gördüm. Bu insanlar para kazanmak için çalmıyorlardı. Daha doğrusu müzik yaptıkları için insanların para vermelerini istemiyorlardı. Önlerine koydukları çantalarında albümlerini dizmişler ve insanların kendilerine sosyal mecralar üzerinden nerelerden ulaşabileceklerini belirten kağıtlar koymuşlardı. Para vermek isteyenler sadece albüm satın almak şartıyla destek olabiliyordu. Albüm satın almak istemiyorsanız müzisyen şarkısına ara vererek size sesleniyor ve paranızı iade ediyor. Bunun haricinde çeşitli sosyal mecralar müziklerini daha fazla kitleye duyurmak isteyenler için imkan sağlıyor. Hatta daha da ilerisi, hiç plak şirketlerine ihtiyacınız olmadan albüm bile çıkarabiliyorsunuz.

Toparlarsak bu yazı serime işin en saf hali mutfak ile başladım. Serinin devamında sofraya yani işin business kısmına geçeceğiz ve seri devam edecek.

Gökhan Yenileyen

Tags: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

İlginizi Çekebilir

Explosions in the Sky’dan yeni single: “Logic of a Dream”
Kolektivizm ve Çatışmacı Ruh

Yazar

Bize Katıl!