“Dünya”nın en sıkıcı ve uzun Gaye Su Akyol yazısı

Sanatçı İncelemeleri

Konuk Yazar: Halil Cengiz Karakuyu

Gaye Su Akyol adından iyice söz ettiriyor. Roskilde’e çıkacak yeni albüm geliyor. “Uzay muzay ne ayak, bunlar dejenere gençlik, hipsterlar, maksat ilginçlik olsun, bir değeri yok özenti ya da; Gaye süper şıngırdayan rakı bardakları, vintage, değişik, orijinal, uzay kafası, olmuş, kaliteli” diye uzayıp gidebilecek anlamlar çağrıştıran, ülkede “bu tarz” müzik ile içli dışlı olan herkesin malumu bir kişilik, figür, kurum ya da sanatçımız. 2014 yılında çıkan ve Gaye Su Akyol’u ana akım ile tanıştıran Develerle Yaşıyorum bazı kitleler tarafından “Bu Türkiye için çok fazla ve daha önce yapılmamış bir şey” bazı kitleler tarafından ise “Bu ne ya?” olarak karşılandı. Queen ve Freddie Mercury hakkındaki yorumları ve ressam yönü ile de internette bolca dikkat çekti. Ya yerin dibine sokuldu ya da göğe çıkarıldı. Ama “kötü” diyenler neden kötü olduğunu özenti ya da yapay gibi içi boş kalıplarla; iyi diyenler de yenilikçi ve derin gibi anlamsız sözlerle savundular, kafaları daha çok karıştırdılar, ortaya düzgün bir argüman süremediler. Mevzuyu açıklağa kavuşturabilmek ve Gaye Su Akyol hakkında konuşabilmek istiyorsak öncelikle Develerle Yaşıyorum’dan başlamak gerekiyor.

Develerle Yaşıyorum yıllardan beri Turkish Psych’ın yaptığı kaliteli şeylere herhangi bir devrim getirmiyor. Bu albüm “Anadolu müziğini batı standartları ile icra edelim” şeklindeki derin ve içinden çıkılmaz estetik sıkıntının çağdaş bir yansıması. Bu sıkıntı kimi zamanlar commandante che guevara’nın melodisini sazla çalmak gibi hastalıklı bir anlayışa bürünse de rockçı ortamlarda Replikas’tan Erkin Koray’a uzanan bir yolda bir çok kaliteli işe rastlayabiliyoruz. Yeri gelir batı enstrümanı doğu melodisi çalar yeri gelir doğu enstrümanı batı melodisi çalar, gitarla türkü okunur, bağlamayla punk yapılır. Hiç bitmeyen bir alışveriş gibi bütün sanatçılarımız bir ordan alıp bir burdan verip Nihal Atsız’dan İhsan Oktay Anar’a herkesin derdi olan Retro Sevdası’na katkıda bulunurlar. Yeri gelir Turancı Retro ile psylocibin müziği yaparlar yeri gelir Oryantalist Retro ile groovy zikir yaparlar. Develerle Yaşıyorum belli bir yere kadar bu işin Oryantalist kısmında yer alıyor.

Bu albümde hi-hat yok. Onun yerine psychedelic gitar müziğinin temel yapıtaşı “tef” var, bu güzel çalgıyı da Liam Gallagher’dan ziyade bir TSM sanatçısı çalıyor (albümün çoğunda perküsyonlar Gaye Su Akyol tarafından çalınmış). Kral Tv’de duyabileceklerinizden çok uzak, cümbüşle sörf yapmaya kaçan gitarlar var. Albümde cümbüş zaten hâlihazırda bulunuyor ama öyle yalandan bir şarkıda değil, genelinde bu “Cumhuriyet” çalgısını gayet aktif, kayıtlara güzelce yedirilmiş bir şekilde duyabiliyoruz. Klavyeler olabilecek en temel seviyede, gösterişe kaçmadan işini layıkıyla yerine getiriyor. Ama her şeyden önemlisi yorumu TSM havasına uygun ama Gökhan ve Hakan dönmeyeceği için Ebru Gündeş’in takımından ilk turda elenecek bir kadın albüm boyunca ince ince şarkı söylüyor. Gaye Su Akyol ses kabiliyeti konusunda O Ses Türkiye’ye katılan çoğu kişiden daha yetenekli değil. Hepimizin ergenlik yıllarından tanıdığı “fantezi” müzik söyleyen komşu kızı gibi birazcık. Harikalar yaratmıyor ama ne yapması gerektiğinin çok farkında. Zaten vokallerini çekici hale getiren şey sesinin mükemmeliyeti değil; yeri geldiğinde teatral, yeri geldiğinde üzgün ya da dominant bir tavır alması ve bunları doğru şekilde “of”layarak, “R” lerin üzerine Seda Sayan gibi bastırarak bize verebilmesi. Böylesi yerel göndermelerin olduğu bir mizaha ve sözlerin ağızda yuvarlandığı batılı bir teatralliğe sahip bir albüm için daha düzgün bir vokal yapılamazdı diye düşünüyor, “mizah” kısmını daha ilerisi için saklıyor, daha düzgün nağmeler ve entonasyon arayanları TSM radyolarına yönlendiriyor, Gaye Su’yu sesini ruh ile kullandığı için kutluyoruz

İçerisinde Gaye Su Akyol’un eski işleri Toz ve Toz ile Seni Görmem İmkansız‘dan parçaların da olduğu albümün ilk yarısında “otantik bir meyhane”ye , TSM’ye, Ortadoğu danslarına hatta 90’lar Türkçe Pop’a göndermeler var. Albümün bu ilk yüzü meyhane havasını desteklemek için alkışlar, ıslıklar ve içkili mekan sesleri kullanırken bütün bu sayılan özelliklerin kayıtlara aktarılma biçimleri bu teatralliği destekliyor: Develerle Yaşıyorum çok başarılı bir kayıt, bütünlüğü olan bir albüm. İkinci yarısı ile sertleşmeye başlayıp ilk yarıdaki ruhtan çıkıp, Ölü Bir Adama gibi alakasız bir şarkıyla kendini soğutsa da hemen ardından gelen Cehennem Meyhanesi’nin sonundaki çılgın “zilli” kısım ile hakiki bir sertlik kazanıyor. Sevgilim partilerde sürterken evde Disintegration dinleyip sabah 4’e kadar SMS beklediğim zamanlardaki ruh halimi çağrıştıran Ruhun Ölmüş Senin ile kapanan albüm, başından sonuna kadar size düzgün müzik vadediyor. “Ay bu albüm çok farklı” diyen kişiler, bu tarz müzik yapan sanatçıların içerisinde böylesi tutarlılığa alışık olmadıkları için Develerle Yaşıyorum’a bu kadar ilgi göstermiş olsalar gerek. 3 yılda birbirinden alakasız 12 şarkı yazıp hepsini yalandan albümlerde toplayan bir indie piyasamız olduğu için böylesi işler insanların kafasını karıştırıyor. Bu noktada Gaye Su Akyol ve Bubituzak’ı sanatçı olarak vazifelerini düzgün şekilde yerine getirdikleri için tebrik etmiyor, aksini yapsalardı “havanız nerden geliyor” diye yüzlerine tüküreceğim için bana teşekkürü borç bilmelerini istiyorum. İyi müzik. Gerçekten iyi müzik. Albümün en kötü şarksı bu. Öyle düşünün.

Müzik kötü değilse o zaman neden bazı dinleyiciler Gaye Su Akyol’a düşman kesilmiş durumda? Neden “entel dantel” ya da “ayak” olarak görülüyor? Neden bu fenomeni açıklayabilmek için doğu ve batı gibi dünyevi sosyal konstrüksüyonları geride bırakıp garpsız, şarksız ve gözlemcinin önem arzetmediği fezaya füze yollamamız gerekiyor? Bu tarz acayip kelimeler ve sözler ne anlam ifade ediyor? Uzaya neden gidilecek? Evet, “müzik iyi” diye 10. kez tekrar etmeye gerek yok. Ama bütün bu Gaye Su Akyol mevzusunun bir de “söz” yanı var –ki bu noktada yukarıda bahsedip daha sonrasına attığımız mizah devreye giriyor.

Gaye Su Akyol’un toplumun belli bir zümresini, bir yere kadar temsil ettiğini (ya da öyle bir izlenim verdiğini) ve insanların bu yüzden saldırdığını söyleyebiliriz. Evet, sadece Facebook’ta ortak arkadaşlar vasıtasıyla rastlayabildiğimiz, Londra’da public house’larda filmli makineyle çekilmiş fotoğrafları olup girilmesi zor Berlin techno partilerine zart diye girebilen, bir sürü piercingli güzel kız ya da dövmeli acayip adam arkadaşları olan ve kot taşlama atölyesinden espasa çevrilmiş yerlerde sırtı dönük inceleme yapan cello bello tiplere benzediğini söyleyebiliriz. Bunlar gibi daha birçok boş beleş örnek verebiliriz.

Kendisini kişisel olarak tanımadığım için dışarıdan gördüğüm(üz) kadarıyla (müziği ile ilgili kendi söyledikleri, klipleri, fotoğrafları) yaptığı iş üzerine yorum yapabiliyorum. Gidip Gaye Su Akyol’u içerisinde bulunduğu sosyo-kültürel ortamdan, bütün çocukluğundan, arkadaş çevresinden ve konuşma biçiminden, lisede yaptığı esprilerden, komik bulduğu akraba ve köşe yazarlarından dolayı bir ergen gibi eleştirecek değilim. Şüphesiz her birimizin okuduğu sınıf okulun en haylazı, babası dünyanın en güçlüsüdür ve aldığımız kapak ile okuduğumuz kitap sayısı o gün masada bulunan herkesten çok daha fazladır. Bu yüzden Gaye Su Akyol’un mizahını abuk sınıf çatışmaları üzerinden yorumlamak yerine daha önce de yapıldığı gibi Ata Demirer üzerinden incelemek istiyorum.

Çağırışımlar yapmaya müsait, zaten halihazırda pastişten ölen bir müziğin ve görüntünün üzerine gidip ‘Pink Floyd’un dediği gibi’ söz yazarsanız dinleyici kanında akan asil kandan dolayı “Türk usulü parodi” kurundan müziğe bir değer biçecektir. Bu müthiş müzik  sözler ile birleştiği zaman konsept albüm ile güldürü kaseti arasında çok sıkıntılı bir şekilde gidip gelmeye başlıyor. “Fantastik” gibi hâlihazırda espri yüklü kelimeleri, “Baht” ve “Yar” gibi pop müzik bağlamında kitsch kelimeler ile kombinlerseniz emin olun dinleyicileriniz de sizin güldüğünüz kadar gülecektir. Albüm dışı bu iki örnek uçlarda gezinse de Gaye Su Akyol’un mizahının ne gibi şeyler sunacağı hakkında fikir veriyor; Develer ile yaşıyor, filleri gelece-e uçuruyor, acılı bir şekilde yok – olmaz – imkansız ve hayır kelimelerini peşpeşe sıralıyor. Gerçekten sıralıyor.

“On yedi yaşımı on sekizine bağlayan gece gördüğüm rüya; albümün konseptini oluşturuyor: Uzay, ölüm, varlık, yokluk… Bu rüyadan sonra benim müzik yapma yaklaşımım tamamen değişti. Albümü iyi okuyan biri, zaten parçaları birleştirecektir…” (Sanatatak röportajından)

İstediği gibi sıralama ve parçalama özgürlüğüne saygı duymakla beraber bu sözler ışığında Ulysses ile karşılacağımı umup müziğin katkısı ile bana daha çok Ata Demirer’i çağrıştırması sanırım problemi yaratan asıl şey. Majestik olmaya çalışırken komedinin dozunu birazcık fazla kaçırması halkımızı da kızdırmış olacak ki kendisine yer yer abartılı tepkiler verdiler. Sorun bize sunulan şey ile elimize geçen şeyin aynı kalibrede olmaması. Tüm görselliği, tavrı ve havası ondan çok şey beklememize yol açıyor ama ister istemez vadettiği her şey bu parodinin altında eziliyor. Bize tanıtılan Gaye Su Akyol “uzay” hakkında parodi mi yapıyor yoksa Ziggy Stardust ayarında bir konsept ile mi karşı karşıyayız? Kayıtlardaki Gaye Su Akyol mu gerçek yoksa röportajlardaki Gaye Su bir persona mı? Kendisini şüphesiz ciddiye alıyoruz ama ne kadar almalıyız?

Eğer bu çöl ve uzay teması bir sahne alt-kimliğinin bir parçası ise ve Fantastiktir Bahtı Yarimin bu parodi yönüne bir kayma belirtiyor ise develerle yaşayan kadın bu son çıkacak albüm ile birlikte ölsün. Çünkü caz ile hicaz dikotomisi(?!) daha önce Süheyl ve Behzat Kardeşler tarafından kullanıldı. Çünkü yazdığı sözler ciddi anlamda dağınık olan parçaları birleştirmeye heves bile ettiremeyecek kadar kişisel bir mevzu ise ve mizah gibi daha da kişisel bir süzgeçten geçiriliyorsa geriye anlaşılacak bir şey kalmıyor. Kendisini sadece müzikal vizyonu ve ülkemize göre gelişmiş görsel anlayışı için tebrik edebiliyorum.  Elimizde gerçek ve otantik bir pop yıldızına en yakın olan şey, abartısız analizlere boğmadan bile müthiş olduğu su götürmez bir albümün sahibi.

Ama bana gül bahçeleri vadedip sadece iyi müzik ile yetinmemi bekliyorsa o zaman zaman affetmez ve yıllar yıllana yıllana yılan olur.

Tags: , , , , , ,

İlginizi Çekebilir

YENİ VİDEO | Nilipek. – “Senden Uzakta”
ORADAYDIK | Hakan Vreskala – Noxus Ankara Konseri (21 Şubat 2016)

Yazar

BBI Yerli: Rana Türkyılmaz & Kırık Pena

Bize Katıl!