ALBÜM | Julia Holter – “Have You In My Wilderness”

İnceleme

Bu yıl az konsere gidebildim, sevgili okur. Yaşadığım şehre yakın Frankfurt, ticari hayatı hareketli, ancak sanat hayatı ortalama diyebileceğim bir şehir. Çok sevilen bir turne durağı değil yani. Geçen yıl bir tek Julia Holter’ın konserine gidebildim ve çoğunlukla son albümü “Have You In My Wilderness”ten çaldığı şarkılarını canlı dinleme (ve izleme) fırsatı yakaladım. Albüm üzerine düşünmeye başlamam uzun zaman aldı; Holter, dinlemesi rahat şarkılar yapmıyor, fikirler zihninizde yavaş yavaş şekilleniyor. İncelemeden geçilmemesi gereken bir albüm olduğunu düşünüyorum. (Bu arada konserle ilgili ilginç bulduğum bir ayrıntı: yaş ortalaması elliydi. Almanya’da alternatif pop/rock müziği gençlerden çok şu an yaşını başını almış 68 kuşağı ve o dönemden etkilenmiş bir- iki kuşak sonrası takip ediyor gibi.)

Holter işini oldukça bilerek yapan biri; kendisi memleketi California’daki Calarts’ta bestecilik okumuş. Klasik müzik etkisi gerek bestelerinde gerekse çalgı kullanımında kendini anında belli ediyor. Ama bu “klasik popla birleşti, oley!” tarzı zorlama ve basite indirgenmiş crossover denemelerinden biri değil. Elinde olan müzikal birikimi oldukça deneysel bir şekilde işlediğini düşünüyorum, Holter’ın. Edebiyattan ve sinemadan da esinlenen müziğiyle, bir “Gesamtkunstwerk”(tüm sanat türlerinin birleşiminden oluşan sanat eseri) yaratımına meyil ediyor kendisi. Sanat anlayışıyla ilgili bu özelliğe değinmişken, Holter “Have You In My Wilderness”te çok daha kişisel ve anlaşılır olmayı tercih etmiş. Tekrarların bol kullanıldığı geleneksel şarkı formatı, daha önceki üç albümüne göre oldukça sık kullanılmış. Albümün ilk şarkısı “Feel You” hemen bu durumu belli ediyor. Üçüncü albüm “Loud City Song”a göre orkestrasyon da daha sınırlı; üflemelilerin bol kullanımı yerini, (belki daha öznel bir ifadeye sahip olarak da algılanabilecek) keman ve piyano eşliklerine bırakmış. Vokaller de daha ön planda. Favori şarkılarımdan “Betsy On The Roof”un büyük bir bölümü piyano eşlikli, güçlü vokallerden oluşuyor. Çok sevdiğim kontrabass bu albümde de etkin. Kemanla birlikte “Night Song”da gerilimi hafif hafif arttırıp yavaşça sadede getiriyorlar.

Ama Have You In My Wilderness’in kendiden önce gelen albümlerden en büyük farkı herhangi bir konsept çevresinde dönmüyor olması. Bu durum şarkıların birbirinden daha bağımsız bir konumda durmasına yol açıyor. Stil bakımından diğer şarkılardan en uzakta duran “Vasquez” oryantel ezgilere sahip, jazzvari bir şarkı. Kaosun içinde yüzeye çıktığı gibi hemen tekrar batan detayları dinlemeye çalışırken başınızı döndürebilecek, garip bir şarkı.

Farklı kişilikte şarkıların bir araya geldiği bir albüm “Have You In My Wilderness”. Sanki hepsi, bu sahnede umursamaz ve rahat görünmeye çalışan, ancak ciddiyeti her halinden belli kadının laboratuvarından örnek alınmış birer deney tüpü.

 

 

Tags: , ,

İlginizi Çekebilir

Salon İKSV’de Görev Değişikliği
Richard Ashcroft’tan yeni single: “This Is How It Feels”

Yazar

Bize Katıl!