Mehmet Çapan’ın kaleminden “The New Generation of Turkish Psychedelic Vol.1”

Albüm İncelemeleri

Konuk Yazar: Mehmet Çapan

Klasik rock, progresif, saykedelik, Anadolu pop ve film müziği tutkunu Mehmet Çapan, Bir Baba Indie’ye konuk oldu. Bir paragrafta, geçtiğimiz sene, Ironhand Records tarafından yayınlanan “The New Generation of Turkish Psychedelic Vol. 1” plağındaki şarkıları bir paragrafta değerlendirdi.

01. Yarımada – Profesyonel: Dogmatik, antidemokratik ve militarist yönetimlere ve sistemlere, “istenilen kadar düşüneceksin” göndermesiyle ve finaldeki marş ritmiyle“işte!”, “adeta siz busunuz!” deniliyor. Harika.

02. irtifakaybediyoruz – Lala’s Song: Hüzün dolu yaşamını düşünen birini, durgun akan nehirde veya bir göle atılan taştan birbirini izleyerek, -sonsuza doğru- halkalar gibi kayıp giden duyguları, uzatılan notalarla ve tempoyla anlatılmış. 4. dakikada çok karamsarlığa kapılıp, bir kaos oluşmuş ruhunda; zehir içine akıyor.  Belki de son verecek yaşamına. Sonraki bölümde yine bir yumuşama ve gülümseme var. İşte bu! Umut asla bitmez.

03. help! the captain threw up – Floodgate: İyisiyle kötüsüyle tüm duygular, geçit töreni düzeniyle geçiyor önünüzden. Zil sesleri, adeta o geçişte başınıza dökülen konfetiler gibi. Ritimler bunu yansıtıyor ve yaşantınız yine karşınızda.

04. Balina – Azim:  Saf Rock/Trash soundundaki parçada kalın tonda bass gitar riffleri oldukça dominant; intro gibi başlayıp ana temayı da ele geçirmiş. Hoş ama fazla tekrar var. Parçanın uzunluğu sıkıcı. 2:27’de Death Metal vokali girecek sandım. Daha kısa olabilirdi.

05. Milankundura – Ran: Fırtına öncesi sessizlik gibi… Önce homurdanan bas gitar. Sonra da kükreme beklerken başlayan
hafif ritimlerle boşlukta dağılan gitar soundu. Saksafonla, şahane bir Miles Davis‘vari caz soundu. (keşke uzun sürseydi)
Sonrası The Alan Parsons ProjectTime parçasındaki akıcı, geçen zamanı düşündüren bir sound; dinlendirici. 3:15’te rölantiye alınmış bir arayış var. 5:18’de karamsar bir sound, yerini kısa geçişle yine muhteşem bir caz sounduna bırakıyor. Bu kısımda duygusal, haykıran gitar ve sıkı, kararlı davul kendini gösteriyor. (keşke uzun sürseydi).

06. Lopenstraat – Hike: Uzun soluklu parça, ritüel davul vuruşlarıyla ve baygın çalan perdesiz bas, çatallı ve titrek gitar tonu,
synth ve saksafon ile oluşturulan mistik ortamı sizi trans haline götürüyor. Bu kısımda Mevlevi dervişleri dönebilir. 6:39’da tempo artışıyla beraber duygu boşalması hissi doğuyor. 7:50’de progresif müziğe geçişle genişleyen sound da klavye, bas, ritim gitar ve davul özgürce ve birbirlerine uyumlu halde kendi melodilerini geçerken, çok seslilik kervanı oluşuyor. Bas ve klavye özellikle çok başarılı. 10.40’ta coşan bas ve saksafon solosu da çok seslilik kervanına bir renk daha veriyor. 12’33’ten sonra liderliği ele alan elektro gitar hoş ama tınısı fazla şehirli; daha oryantal olmalıydı ve biraz daha melodik çeşitlilik göstermeliydi. Parça çok iyi ve bence albümün en iyisi.

Tags: , , ,

İlginizi Çekebilir

Bir Baba Indie #16 – “Tuna Kiremitçi” @ Radyo Kanyon
İstanbul’un Gürültüsü Yetmediyse Bir De Swans’ı Deneyin

Yazar

Bize Katıl!