Rock’n Coke 2013’e Dair Notlar: Festivalin Küçük Puntoları

OradaydıkYerli Sahne

Rock’n Coke 2013’e dair notlarımda ana sahne ile ilgili çok fazla bir şey yazmayacağım. O sahneyi nedense hiç sevemedim. Diğer sahnelerde olabildiğince grup dinlemeye çalıştım. Dinlediğim grupların performanslarına ve aklıma takılan detaylara ilişkin notları unutmadan paylaşayım. 
Cuma akşamını evde geçirdim. O yüzden o güne dair herhangi bir notum yok. Sadece Fakap‘ın neden o gün sahne aldığını gerçekten anlamadım. Cumartesi ya da Pazar onlara ayrılabilecek zaman vardı. Bu grubun özel bir seçimi değilse Fakap‘a haksızlık edildiği görüşündeyim. 
Cumartesi günü TEM’deki inanılmaz trafik yüzünden Büyük Ev Ablukada’nın son iki şarkısını otoparkta dinleyebildim. Onları dinlemeyi gerçekten çok istiyordum. İstanbul trafiğine karşı artık eskisinden daha fazla derin duygular besliyorum. İyi ki varsın trafik! 
Keşif Sahnesi: Festivaldeki en iyi sahne burasıydı. Seslerin birbirine girmeden, en temiz duyulabildiği sahneydi. Sahnenin konumumu yoksa ses teknisyeninin becerisimi bilmiyorum ama en keyif alarak müzik dinlediğim yer o sahneydi. Mükemmel ses düzeni sağlanmış bir sahnede Fender Precision basları dinleyince sahneye atlamak istedim. 
Diğer Sahnedeki Müzisyenlerin Ana Sahne Sıkıntısı: İzleyebildiğim tüm grupların hepsinin performansı esnasında ana sahne sıkıntısı vardı. Ana sahnenin gürültüsü diğer sahnelere inanılmaz bir şekilde geliyordu. Diğer sahnelerdeki müzisyenler şarkı aralarında doğrudan bu gürültüyü yediler. Hatta şarkı çalarken de kafalarına o gürültü takılmıştır. Sanırım bu yüzden izlediğim tüm gruplar ana sahneden yedikleri bu rahatsız edici gürültü yüzünden oraya gönderme yapmadan sahneden inmedi. 
Tabi gönderme derken öyle sert, eleştirel bir tutum değildi. Kimisi ana sahnedeki şarkıya eşlik etti, kimisi ise o sesin rahatsızlığını yüzüne yansıttı. Tepkiler çok farklıydı ya da aynıydı ama diğer sahnelerdeki müzisyenlerin hepsinde bir sıkıntı yarattı. 
Yora | Keşif Sahnesi
Yora: Daha önce Bir Baba Indie’de Yora ile ilgili tanıtımlar yapmıştık. Bir Baba Indie’de yazdıktan sonra neredeyse her gün bir kere Yora dinlediğimizi söylemem gerek. Onları sahnede görünce ve onlara eşlik edince gerçekten mutlu olduk.
Genel hatlarıyla şarkıları kusursuz ve güzel bir sound ile çaldılar ama sahne duruşu olarak biraz heyecandan olsa gerek şarkıların enerjisini %100 yansıtamadılar. Neyse ki geriye kalan tek şey Yora‘yı ilk defa dinleyenlerin tekrar tekrar dinlemeye devam edeceği ve benim gibi Yora‘yı dinleyenlerin ise yeni konseri iple çekeceği günlerin olduğudur.
Bir ufak notu da tuşlulardaki Ozan Tekin adına düşmek gerek. Oldukça iyi bir müzisyen ve sahne duruşu çok iyi. Yora‘yı bir adım öne taşıdığına inanıyorum. Daha yakından takip etmenizi öneririm. 
Meriva | Şehir Sahnesi
Meriva: Festival öncesi aklımda mutlaka izlemeliyim dediğim gruplardan biriydi. Meriva‘yla dinleyici-müzisyen karşılaşmamın dışında da aynı sahneyi paylaşmış ve 11 Eylül’de, Peyote’de tekrar Kare ile paylaşacak olmam sebebiyle biraz duygusal yaklaşıyor olabilirm. Yinede objektif yaklaşmaya çalışıp değerlendirmeye çalışacağım.
Meriva ve daha sonra bahsedeceğim bir kaç grubu Şehir Sahnesine hapsolmuş hissettim. Ana sahnede 5-10 dakika izlediğim gruplardan çok daha fazla büyük ve güzel bir sahnede olmayı hakediyorlar. Meriva‘nın doğasından gelen bir güzelliği var. Bunu Roxy finallerine katıldıkları günde söylemiştim. Meriva‘nın bir yerlere gelebilmesi için gerçekten bir yarışmaya ihtiyacı yok. Hiçbir şey yapmasalar dahi  bir yerlerde olabilecek bir grup. 
Kendi adıma bir grupta etkilendiğim şeyleri sıralarsam ilk başa trafik yapılarını koyarım. Rutin ve sabit trafik yapılarını hakikatten sevmiyorum. Meriva‘da değişken trafik yapılı müzik yapıyor. Dozajını biraz daha arttırsalar sanki daha iyi olabilecek gibiler ama yeni şarkılar geldikçe sanırım işin o kısmına da girecekler diye düşünüyorum. 
Son olarak biraz daha fazla akılda kalıcı elektrik gitar melodileri olsa çok net söylüyorum her dinleyen konserden sonra o müziğin etkisini bir yarım saat aralıksız konuşabilir. Bahsettiğim metal müziğin saniyede bin nota basılan melodileri/soloları değil. Daha basit ama daha akılda kalıcı melodiler/sololar olsa çok enteresan ve güzel bir Meriva izleyebiliriz. 
Velhasıl günden güne gelişen ve güzelleşen Meriva‘yı izlemeye devam etmek gerek. 
Feryin Kaya (Bas Gitarist)  | Portecho ve 123
Feryin Kaya: Festival başlamdan evvel dinleyeceğimiz grupları not almıştık. Bir de not almadığımız müzisyenler vardı. Onları özellikle izleyince gerçekten heyecanlanıyorum. Belki dinleyici olarak çok şey ifade etmeyebilir ama müzisyen olmaya çalışan biri ya da müzisyenler için özel hissettiren adamlar vardır. Onlardan biri de Feryin Kaya‘dır. 
Yanlış hatırlamıyorsam 2007 yılındaki Rock’n Coke’daydı ilk karşılaşmamız. O zaman iki ya da üç grupta çalan adamdı. İnanılmaz etkilenmiştim; bu kadar ardarda çalabilecek kadar enerjiye sahip adamdan. Sonra peşini bırakmadım. Çaldığı her grubu takip etmeye başladım. Bas gitar gerçekten özel bir şekilde dikkate alınması gereken bir enstrüman. Onunla Selçuk Şahin gibi sıradan bir orta saha olup yedekten gelip bir iki maçta kritik hamleler yapabilirsiniz ve geri kalan tüm maçlarda yuhalanırsınız ya da Iniesta gibi mükemmel bir orta saha olup tüm takımı uçurabilirsiniz. Feryin Kaya benim için Iniesta’dır, Scholes’dur, Gerrard’dır.
Rock’n Coke’da önce Portecho‘yla izledim. Sahnedeki en hareketli adamdı. Deniz Cuylan’da ona eşlik edince sahnede oradan oraya zıplayan adamlar gördük. Onların enerjisi doğrudan seyirciye yansıyınca ortaya çok güzel bir görüntü çıktı. 
Feryin Kaya candır! Daha çok konuşmak, dinlemek, saygı duymak herkese iyi gelir! 
Triggerfinger | Coca-Cola Zero Sahnesi
Triggerfinger: Daha önce hiç dinlemedim. Hatta isimlerini bile duymadım. Zero’da neler oluyor diye gidip bakınca gördüm. O an ki yüz ifademi biri çekseydi tam olarak şöyle bir şey çıkardı: boş boş, şaşkın bir şekilde sırıtan bir adam. 
Gerçekten mükemmel bir sahne enerjileri var. Şarkılarına da bayıldım. Dakikalarca alkışladım. Sahnede olmak sadece şarkılarınızı kusursuz çalmanız demek değildir. O şarkıların ruh halini de çok iyi yansıtabiliyor olmanız gerekiyor. Eğer sahnede kıpırdamadan durup dünyanın en iyi şarkısını çalsanız dahi yeteri kadar dinleyenlerin dikkatini çekmezsiniz ve dinleyen ilk fırsatta yanındakine dönüp bir şeyler söylemeye başlar. Triggerfinger performansını bir çok yerli grubun izlemesi gerekirdi. Kimseyi incitmemek ve rencide etmemek için isim paylaşmayacağım ama izlediğim gruplarda sahnede kıpırdamadan duran müzisyenler vardı. Çok güzel bir şey yaparken bundan sıkılıyorlar gibiydi. Demek istediğim olduğu yerde aşırılıklar sergilesin, gitarını parçalasın gibi bir şey değil. Biraz kıpırdamak, şarkının ritmine ayak uydurmak, beden diliyle o şarkıyı anlatmak… 
Triggerfinger hayatım boyunca unutmayacağım ve müzisyen olmaya çalışan yanım ile hep hatırlayacağım bir gruptur. Bir yerlerde rastlarsanız mutlaka dinleyin. 
123 | Party Arena 
123: Burak Irmak gruptan ayrılınca gerçekten üzülmüştüm. Burak Irmak sonrası değişimi merak ediyordum ve gerçekten ön yargılıydım. Yerinin dolmayacağını düşünüyordum; ta ki düne kadar! Burak Irmak’ı hâlâ özlüyorum ama bu haliyle 123‘e haksızlık etmemek gerek. 
123‘e iki yeni müzisyen katıldı. Elekrik gitarist olarak Mira ve Telebant‘tan bildiğimiz Arda Erboz ve perküsyonist olarak Seçil Kura. Bu tarz değişimler gruplarda köklü değişimleri de peşinden getirir. Bu ciddi bir frekans değişimidir ve aslında risktir. Çünkü sizin uzun süredir devam eden ve sizi dinleyenlerin alıştığı bir haliniz vardır ve sonrasında bir frekans değişikliğine gittiğinizde ya daha çok beğenilirsiniz ya da hiç beğenilmez terkedilirsiniz. 123‘ün Dilara Sakpınar katkılı yüksek bir özgüveni var. O yüzden bu riski gözü kapalı aldıklarını düşünüyorum; eğer Burak Irmak‘ın ayrılığı bir mecburiyete dayanmıyorsa. Bu frekans değişikliğinin etkisini konserdekiler şuradan anlamışlardır.: Burak Irmak‘lı Sun In The Arms Of Love‘un yeni hali hakikatten iyi değildi. Eğer bu etkiyi diğer şarkılara da yansıtsalardı çok iyi şeyler düşünmeyebilirdik. Zira, Dilara Sakpınar da bunun farkında olacak ki, bu şarkının seyirciler tarafından çalınmasını istediğinde “bu halini beğenmeyebilirsiniz ama..” diyerek tedirginliğini dile getirdi.
Biraz Arda Erboz‘dan bahsetmek gerek. Ülke sınırlarında dikkatimi çeken iyi gitaristler listesine ekledim kendisini. Bir tanışıklığı ya da birbirleri hakkında bilgileri var mı bilmiyorum ama Barlas Tan Özemek ile yan yana çaldıkları bir grup olarsa baya keyifle dinlerim gibi geliyor. Arda Erboz gruba çok şey katmış. Gitaristlik olarak bana yer yer uzakdoğulu post-rock gruplarının stilini anımsattı. Ayrıca, tarz olarakta oldukça grubu sertleştirmiş. Grubun yumuşak dokusunun üzerine sağlam bir kılıf geçirmiş. 123‘e bir kaç basamak atlatmış. Hatta şunu iddia edebilirim. Arkada sürekli patlamaya hazır bekleyen Berke Can Özcan‘ın hayallerini gerçekleştirmiş olabilir. Berke Can Özcan gerçekten bu ülkedeki en iyi bir kaç davulcudan biridir. Daha hafif şeyler çalarken de bunu iddia edebilirsiniz, daha sert şeyler çalarkende. Zira Berke Can Özcan‘ın en güzel yanı bu ikisini çok iyi bir şekilde harmanlayabilmesidir. Sertlik ve yumuşaklık tanımlarım klasik davula allah ne verdiyse tuşeyle abanması değildir. Berke Can Özcan bu iki şeyi harmanlarken çok yaratıcı olabilen bir davulcu. Feryin Kaya‘yla birlikte birbirlerini çok iyi besliyorlardı. Şimdi yanlarına gelen Arda Erboz‘la geride mükemmel bir üçlü oluşturmuşlar. Tabi bu üçlüye de renk katan ve Özün Usta ile gözlerimizin her sahnede arar olduğu perküsyonlar ile 123‘ü zenginleştiren Seçil KuranBurak Irmak sonrası için tedavi edici olmuş. 
123 bu haliyle çok olgunlaşmış. Çok keyifli hale gelmiş. Bu kadro 123 için ideal beşlidir. Çok güzel müzikler dinledim derken aklıma gelen ilk grup oldu festival boyunca. 
Tek bir eleştirim var. Dilara Sakpınar‘ın şarkı aralarındaki konuşmlarında Rebel Moves‘a takmasını anlayamadım. Espirimi yaptı yoksa başka bir problemi mi var bilmiyorum ama ana sahne göndermesini anlayamadım. Rebel Moves‘u gerçekten sevdiğimi söyleyemem. Bence ana sahnede değil Party Arena’da olmaları gerekiyordu. 123‘e de Party Arena değil Keşif Sahnesi çok yakışırdı. Bunlar herkesin farkında olduğu şeylerdi ama o güzel müziğin üzerine bu tarz kelimeler kullanmak biraz grubun güzelliğinin önüne geçti. Rebel Moves eleştirisinde “biz de Rock müzik yapmıyoruz ama ana sahneden gelen ne acaba?” şeklinde eleştirisindeki kastını da anlayamadım. Party Arena sahnesi 123‘ün sahne saatine bakıldığında olması gerektiğinden fazla doluydu. Hatta adım atacak yer yoktu. Bir müzisyen olarak hele ki Kim Ki O gibi 3 kişiye çalan grupların var olduğu bir festivalde sahne alanını tıkabasa doldurmuşken bu tarz göndermeler olması gerçekten hoşuma gitmedi. Tabi dediğim gibi Dilara Sakpınar‘ın organizatörler ve Rebel Moves ile arasında bir problem yoksa… Zira olsa bile bunu seyirciye yansıtmak ne kadar doğru onu da anlamış değilim.
Neyse belki de ben fazla detaylara takılıyorumdur. 123 iyidir. Çok iyidir!    
Softa | Şehir Sahnesi
Softa: Softa’nın bende yeri her zaman ayrıdır. Hakikatten UFO gelip onları uzaya götürse peşlerinden gider, uzayda onları dinlemeye devam ederim. Yaptıkları müzikleri vs. her şeyi geçtim insan olarak çok sevdiğim kişiler; ondan böyle daha yoğun duygularla takip ediyorum. 
Tıpkı Meriva gibi yerlerinin bu sahne olmadığını düşünüyorum. Ana Sahnede izlediğim bir sürü saçma sapan performans yerine Softa olsaydı eminim o alandaki herkes daha keyifli vakit geçirirdi. Her ne kadar bu iki grubunda Rock’n Coke için ilk sahne performansları dahi olsa, bunun geçerli bir bahane olduğu kanısında değilim. Onları Ana Sahne’ye çıkartmayan şey tamamen ticari zihniyettir. Yazıktır, ayıptır, haksızlıktır.
Sahne performansına gelince; ilk izlediğimde kabuğunu kırmış ama henüz dışarı çıkmamış ama bağıra bağıra geliyoruz diyen bir gruptu. Sonra izlediklerimde ise kabuktan çıkıp güneşi görünce gözlerini kısan ama yinede zıplamaya çalışan bir gruptu. Dün izlediğimde ise güneşe alışmış, büyümüş, olgunlaşmış, sahnede üst düzeyde hareket eden bir grup vardı. Tabi şarkı aralarını saymazsak. Triggerfinger‘da bahsettiğim şarkının enerjisini yansıtma açısından yerli gruplar arasında belki de tek örnek verebileceğim grup olabilir Softa. Ece Özey‘in şarkılar esnasında kendinden geçmesi bile şarkıları duymasanız dahi sizi hareket geçirip çalan şeye ortak ediyor. Bir bakıyorsunuz ayakkabılarını çıkartmış, bir bakıyorsunuz saçını topluyor 15 saniye sonra bozuyor, bir bakıyorsunuz yerde, bir bakıyorsunuz M. Cumhur Kadıoğlu ile çarpışıyor. Gerçekten tüm grup olarak yerinde duramıyorlar. Furkan Güleray‘ın daha önceki performanslarından da hatırladığım bir şey var. O güneş gözlüğü gözüğü ile şarkıyı bitiremediğine defalarca tanık oldum. Sanırım Anıl Atik ile bakışmalarında “bu sefer o gözlük düşmeyecek” bakışı vardı; ama o gözlük yine düştü!
Softa sahnede bir takım aksaklıklar yaşadı. Theremine ya bozuldu ya da sistemlerle ilgili bir sıkıntı vardı. Umarım sistemsel bir şeydir. Bu yüzden Oyun‘u çalıp çalmamak konusunda gidip geldiler. Thereminsiz o şarkı nasıl olur diye bilenlerin kafasında ister istemez soru işaretleri oluştu ama thereminsiz de gayet güzeldi. Süre olarakta bir karmaşa vardı. Bu onların hatası değildi. Her ne kadar organizasyonun sağlıklı ilerleyebilmesi için bu saat aralıkları büyük bir disiplinle ilerlese bile müzisyenlerin kısıtlanmasını hoş karşılamıyorum. Program 10-15 dakika sarkabilir. Prodigy‘ye 00:45’de çıkacak diye programa yazıp 01:30’da sahneye çıkartıyorsanız bu toleransa Yasemin Mori‘nin, Softa’nın da sahip olması gerekiyor. Haksızlık yapıldığı kanısındayım. 

Softa için yapabileceğim tek eleştisi ise yine sahne içinde yaşanan sorunların (süre, ekipman) sahne içinden dışarı yansımaması gerektiğidir. Orada olan orada kalmalı. Bunu özellikle belirtiyorum bu benim görüşüm değildir. Hakan Orman‘ın görüşüdür. Onlarında Hakan Orman‘ı önemsediklerini bildiğimden paylaşmak istedim. Mesajı almışlardır. 

Yasemin Mori ve Kara Orkestra | Coca-Cola Zero Sahnesi
Yasemin Mori ve Kara Orkestra: Dinleyeceğimiz grupları not ederken Yasemin Mori‘yi ekledik ve ardından “acaba basları Gökhan Şahinkaya mı çalacak?” dedik. Sonra da “davulları da Ediz Hafızoğlu mu?” diye birbirimize sorular sorduk. Size güzel bir şey söyleyeyim. Tüm Kara Orkestra oradaydı. 
Yasemin Mori‘ye elbet geleceğim ama ben 35 milyonunca kez Kara Orkestra‘yı yazmak istiyorum. Oi Va Voi‘nin son birkaç şarkısını dinlemek için sahnenin sağ tarafında sandalyelerimizi açıp oturduk. Festival gerçekten yorucuydu. Açılır-kapanır sandalyeler ise hem bu yorgunluğu atmak hem de sakince bir şeyler dinlemek için velinimetti. Oi Va Voi, sahneden indikten sonra kalabalık dağıldı. Sandalyelerimizi iyice sahneye doğru yaklaştırdık. Koskoca boş alanda sahneye doğru dönüp sahne kurulumunu izlemeye başladım. Birazdan Gökhan Şahinkaya ve belki de Ediz Hafızoğlu gelecekti. Sahneye önce Ediz Hafzoğlu geldi. Davulunun başına geçti. Biraz kilo almış. O an garip bir sevinçle “baba” diyerek boynuna sarılasım geldi. Sonra Gökhan Şahinkaya geldi. Saç-sakal birbirine girmiş, o da kilo almış. Sanırım bir de bas gitarını değiştirmiş. Göz alıcı şekilde parlayan yepyeni bir Precision bas gitarı var. Sonra da Görkem Karabudak yerini aldı. Ardından da Korhan Futacı geldi ve bence gecenin en etkili müzisyeni olan Can Ömer Uygan geldi. Kara Orkestra‘ya ek olarak gelen bu isim bambaşka bir şey kattı geceye. Trompetiyle arkada Yasemin Mori‘yi uçurdu diyebilirim.

Sahne kurulumu esnasında bu adamları bir arada görünce şunu hissettim. Çok ufak yaştan beri Fenerbahçe maçlarına giderim. Ne zaman Fenerbahçe sahaya çıkacak olsa içimi garip bir heyecan kaplar. Hâlâ aynı hisleri yaşarım. Dün Kara Orkestra‘da sahneye çıkınca aynı şeyi hissettim. Bir futbol takıma duyduğum fanatizm duygularına benzer şeyler hissediyorum sanırım.

Yasemin Mori‘ye gelince ise dünyadaki en şanslı kadın olduğuna inanıyorum. Arkasındaki orkestra ile bestelediği güzel şarkıları, yazdığı şarkı sözleri, Yasemin Mori‘nin kendi iç dünyasının dışa vurumu mükemmel bir şekilde gerçekleşiyor. Konserin tamamında üst düzey performans sergiledi. Şarkılara hakimiyeti, o şarkılarda anlattığı şeyleri mükemmel bir şekilde bizlere aktardı. Yasemin Mori sahnede opera sanatçısı ya da tiyatrocu gibi adeta. Şarkıları söylemiyor adeta o şarkıların hikayelerini oynuyor. Yasemin Mori arkasındaki orkestradan çok iyi besleniyor. O orkestradan beslendiği sürece ileride efsane diyebileceğimiz biri olacak.

Tek eleştirim N’olur? bir daha o kadar uzatma be Mori!

Son olarak sahne kurulumunda saksafonu ile yer alan Korhan Futacı neden konser boyunca çalmadı? Her şarkıda şimdi arkadan gelecek diye bekledim.

kuşlar göçtü geçti
aylar geldi geçti
kuşlar yuva kurdu
sen gelmez oldun Korhan!

diye şarkı bile söyledim şimdi yazarken!

* * *

Yazıya son vermeden bir kaç şey daha yazayım.

Shantel & Bucovina Club Orkestar‘ın performansı harikaydı. Jamiroquai ile aynı anda sahnedeydiler ama öyle bir performans sergilediler ki, Jamiroquai‘yi ısrarla izlemeye devam edenleri baya iç geçirtmişlerdir. Hatta Jamiroquai eğer Keşif Sahnesi’nden gelen sesleri duyduysa baya bi canı sıkılmıştır diye düşünüyorum.

Hemen hemen tüm konserlerde Gezi Olaylarına göndermeler vardı. Tüm festival katılımcılarında da her fırsatta “her yer Taksim, her yer Direniş!” sloganı atma arzusu vardı. Belki yanılıyor da olabilirim ama bu sloganlar bir yerden sonra oldukça popülist bir yaklaşım olarak hissettirdi. Özellikle Duman sahnedeyken ısrarla her şarkı arasında bu sloganların atılması Duman‘ı Bandista‘laştırmaya çalışmaktı. Kaan Tangöze‘de bunun farkındaydı muhtemelen ve bu sloganları tek cümleyle geçiştrmeye çalıştı. Neyse çok derinlere inmeyelim başka türlü analiz edilmesi gereken bir konu bu ama genel hatlarıyla dinleyicilerdeki bu tavır bir yerden sonra sırıtmaya başladı.

Yazıya detaylı ekleyemediğim ama performanslarından ciddi anlamda keyif aldığım isimlerde oldu. Bunlardan biri Can Bonomo‘ydu. Festival öncesine kadar çok sevdiğim tarzda müzik yapan biri değildi ama performansı gerçekten çok güzeldi. Tekrar olsa tekrar izlerim. Hatta bundan sonraki süreçte ayrıca vakit ayırıp dinlemeyi bile istiyorum. Ah keşke şu Eurovision meselesine bu adamı katmasalardı.

Diğer güzel performansta Kırıka‘ya aitti. İlk defa izledim onları. Daha böyle Replikas vari imajında adamlar bekliyordum ama baya baya amcam, babam, dayım sahnede gibiydi. Çok sıcak ve samimiydiler ama bir dahakine sandalyemin yanına bir duble Rakı koyup öyle izleyeceğim.

Replikas, yine Replikas’tı.

Manga‘nın o kocaman sahneyi neden Bağcılar’daki bir nargile kafeye çevirip sadece akustik gitar & vokal ile şarkı söylediğini anlamadım. O kocaman sahnedeki en güzel şey orayı ses ile görüntü ile doldurup güzel bir performans sergilemektir. DJ’siz daha iyi olduğunu söylebilirim. Neyse haddimi ve ilgi alanımı aşmadan noktalayayım.

Kim Ki O’nun sahne saatinin Duman‘a denk gelmesinden mi bilmiyorum ama çaldıkları alanın bomboş olmasına gerçekten üzüldüm. Organizatörlerin bu tür durumları gözeterek, daha doğrusu müzisyenleri sirkteki hayvan gibi kullanmaktan vazgeçip, onların duygularını gözeterek program yapması gerekirdi. Bu sadece Kim Ki O‘nun başına gelen bir şey değildi. Mesela Softa sahneye çıktıktan yarım saat sonra Replikas sahneye çıktı. Dolayısıyla yarım saat sonra herkes yavaş yavaş yan sahneye kaymaya başladı.  Dinleyiciyi popüler olanı tercih etmeye zorlayan bu programlar gerçekten hoş değil. Daha az tanınmış gruplara sahne vermek güzel ama sahne verirken de onların dinlenmemesi için çakışan programlar yapmak nedendir onu anlamadım. Festival boyunca aslında olmasa da olur diyebileceğimiz grupları çıkartıp program daha esnek düzenlenebilirdi. İnsanların yemek yeme, ihtiyaç giderme, dinlenme ihtiyaçlarına bile zaman yoktu. Sonuçta oraya yığınla para verip gelen insanların her grubu dinlemeye hakkı var. Jamiroquai dinleyen insanın Shantel & Bucovino Club Orkstar ile eğlenme hakkını, parasını ödediği halde elinden alınması hoş bir hareket değil. Milyon tane grup koyalım, afiş dolu gözüksün zihniyeti yanlıştır. 1 milyon grup getirdik imajı için böyle bir şeye gerek yok. Müzisyenlere ayıp.

Burak Gürpınar‘ın çalması gereken yer Ana Sahne’dir. Tek başına çıksın çalsın gerekirse. Tüm ülkenin birlik olup onun performansını doya doya izleyeceğimiz bir grup kurulmasına öncülük etmesi gerek.

Rock’n Coke ve diğer festivallarde olabildiğince ana sahneden uzak durarak alternatif sahnelerde olanları dinlemeye, anlamaya ve paylaşmaya çalışıyorum. Bu festivali de böyle geçirdim. Baya mutlu ve keyifli bir şekilde alandan ayrıldım.

Festivalin en güzel mekanı ise Otopark‘tı. Arabayla gelenlerin çoğunluğu yorulunca kendisini arabasının yanına attı. Açılır-kapanır sandalyelerini arabanın yanına kurup orada dışarıdan getirdikleri yiyecek içeceklerini tüketti. İçeride 3 tane biraya verilen parayla dışarıdan daha fazla bira + abur cubur alabiliyorsunuz ve daha rahat bir yerde ve daha az gürültüyle daha iyi vakit geçirebiliyorsunuz.

Ana Sahne ve diğer büyük! grupların performanslarına ilişkin bilgileri internette her yerde bulabilirsiniz.  Ben diğer sahnelerde olup bitenlere yetişebildiğim kadar dinlemeye ve aktarmaya çalıştım.

İyi şeyler sadece gözle görülen şeylerde değil; onların arkasında, sağında, solunda saklıdır.

Keşfedin!

Tags: , , , , , , , , , , , , ,

İlginizi Çekebilir

Bir Baba Indie Mix: “Ağustos 2013”
Placebo’dan Gezi Parkı selamı!

Yazar

Bize Katıl!