King Gizzard & the Lizard Wizard – “Flying Microtonal Banana”

Albüm İncelemeleriİnceleme

Üretkenlik konusunda sınırları zorlayan Melbourne çıkışlı King Gizzard & the Lizard Wizard geçen yıl içerisinde yayımladıkları Nonagon Infinity ile 2016’yı sadece bir kayıtla geçerek yıllık üretim ortalamalarının bir hayli gerisinde kalmış olsa da, 2016 senesinin  en dikkate değer alternatif rock kayıtlarından birine imza atmıştı. Geçen seneyi tek bir albümle kapatmış olmalarından duydukları rahatsızlık ve tatminsizlik bir hayli yüksek olacak ki grup 2017 içerisinde tam 5 albüm çıkaracağını duyurdu ve hiç geciktirmeden ilk albümü Flying Microtonal Banana’yı geçtiğimiz haftalarda yayımladı. Burada akla gelen soru şu; bugüne kadar yayımladığı albümlerde kendini tekrar etmemeye ant içmiş ve her seferinde müzikal anlamda yepyeni yollar yaratmış bir grubun aynı sene içerisinde 5 albüm çıkaracak olması bu yeminine daha ne kadar bağlı kalabileceğine dair bir şüphe yaratır mı? Normal şartlar altında bu denli fazla üretim yapan bir ekibin bir noktadan sonra kendi içinde tekrara düşerek sıradana dönüşmesini ya da müzikal açıdan kısırlaşmasını bekleyebilirdik. Fakat eğer bahsi geçen grup King Gizzard ise böyle bir şüphe içerisine düşmek oldukça yersiz gözüküyor; zira grup en taze kaydı Flying Microtonal Banana’da özellikle batı menşeli rock tarihinde eşi benzerine zor rastlanacak özgünlükteki fikirleri albüm içerisinde kullanarak tıpkı önceki kayıtlarında olduğu gibi dinleyiciyi yine şaşkınlık içerisinde bırakıyor.


Albüme geçmeden önce King Gizzard müziğinden ve son icraatlarından kısaca bahsetmek gerekir diye düşünüyorum. 60 ve 70’lerdeki müthiş yılları sonrasında ortadan kaybolmuş gibi gözükse de aslında bir müddet yer altına çekilen ve 2000 sonrasından günümüze tekrar gün yüzüne çıkıp ana akıma yakın bir noktaya kadar yükselen saykodeli hareketinin en ön saflarında emin adımlarla koşmaya devam ediyor Avustralyalı King Gizzard. 7 kişilik hayli kalabalık bir kadroya sahip ekip için şu an rock müziği alışılmış kalıplarının dışına çıkararak yepyeni şarkı yapıları oluşturma yolunda günümüzün en iddialı gruplarından biri olduğu rahatça söylenebilir. 2000 sonrasında Amerika’nın özellikle California civarlarından Ty Segall ve Thee Oh Sees gibi gruplarla çok daha bilinir hale gelen ve son zamanlarda Avrupa ve Avustralya kıtalarına da yüksek derecede sirayet eden, vahşi fuzz ve reverb efektlerinin gitarlarda abartılı dozlarda kullanıldığı bol gürültülü garage rock/saykodelik rock türünün Avustralya’dan çıkan en sağlam temsilcisi. Bana göre bu iki gruptan ve bu ara etrafta onlarcasına rastlayabileceğiniz benzerlerinden ayrılan en önemli özelliği ise bu türe ve körü körüne bağlanmak yerine olaya bir nebze deneysellik ve yaratıcılık katarak her albümde yeni fikirler ve konseptler üzerine odaklanmaları ve bu türü rahatça çok daha farklı noktalara yönlendirebilme yetenekleri.

Sağını solunu kestirmenin oldukça zor olduğu King Gizzard müziğini dinlerken sırada bekleyen şarkının ya da bir sonraki albümün neye benziyor olacağı konusundaki beklentinizin tamamen yerle bir olması oldukça muhtemel. Nitekim daha yeni yeni sindirebildiğimiz 2016 çıkışlı albümleri Nonagon Infinity’de bir sonraki şarkıyı beklerken yeteri kadar sabırlı olduğunuz takdirde kendinizi bir anda albümün sonlarında bulabilirsiniz. İçerisinde 9 şarkı bulunduran bu albüm parçalar arasındaki muğlak geçişleri, farklı şarkılar içinde birbirine referans veren kafa karıştırıcı gitar ve vokal melodileriyle aslında tam 42 dakika süren tek bir şarkı gibi duyuluyor. İçinden çıkması güç bir bulmaca hissiyatı veren albümde duyduğunuz son şarkının son notası ilk şarkıya tekrar bağlanarak sonsuz bir döngü yaratıyor aynı zamanda. 2015 yılına dönecek olursak ekip karşımıza yine farklı konseptler üzerine kurguladıkları iki albümle karşımıza çıkıyor. 2015 yılı başında yayımlanan Quarters her biri tam tamına 10 dakika 10 saniye süren 4 şarkıdan oluşuyor. Kusursuz şekilde 4 eş parçaya bölünmüş ilk ve tek albüm olma özelliği taşıyan Quarters King Gizzard’ın şarkı ve albüm yapısı açısından farklı yollar izlediği önemli bir kayıt olma özelliği taşıyor. Şarkı yapıları üzerine geliştirdikleri yeni formların yanı sıra ekip aynı zamanda cazdan afroya, oradan da saykodelik pop’a uzanan geniş bir yelpazede ses çeşitliliğine sahip parçalar sunarak grubun sounduna da yeni bir soluk katıyor. 2015 sonunda dinleyiciyi yine ters köşeye yatırdıkları albümleri Paper Mâché Dream Balloon’da ise eski kayıtlardaki kendilerine has vahşi saykodelik rock soundu elde ettikleri tüm elektrikli enstrümanları bir kenara bırakıp akustik gitar, kontrabas, flüt, klarnet, piyano gibi akustik aletlerle daha sakin, yer yer romantik folk ve tuhaf blues tınılarına doğru yöneliyor. Tüm bu farklı enstrümanların üst üste katmanlar şeklinde eklenmesiyle ortaya çıkan her bir şarkı enstrümantal açıdan içerisinde bolca küçük detay ve tek bir dinlemeyle akla kazınan vokal melodileri barındırıyor.

King Gizzard son yıllarda müzikal ve yapısal açıdan bir takım sıra dışı temalar ve konseptler etrafında şekillendirerek yarattıkları albümler listesine geçtiğimiz haftalarda yayımladıkları son icraatları Flying Microtonal Banana’yı da ekleyerek müziklerinde harmanladıkları türler ve  şarkı formatları konusunda herhangi bir sınır veya belli bir kalıbın olmadığını dinleyiciye tekrar göstermiş oldu. Son yıllarda ülkemiz müzik camiasında oldukça popüler hale gelen konulardan biri olan “doğu-batı sentezi” mevzusunun ne olduğu konusunda hala kafa yorarken, King Gizzard bu kavramın altını sağlam şekilde dolduracak bir cevap yolluyor bu albümle. Peki nedir Flying Microtonal Banana?

Albüm ismini grubun çılgın frontman’i Stu Mackenzie’nin bu albüm için kullandığı muzu andıran tuhaf şekilli sarı  elektrik gitarından alıyor. Gitarın görüntüsünden daha önemlisi ise gitarın sapında bulunan perdelerin arasına yerleştirdiği ek perdeler. Normal bir gitar, üzerindeki perdeler sayesinde yarım seslik aralıklara bölünmüş  bir enstrüman iken, Stu bu modifikasyonuyla gitarının sapını daha dar perde aralıklarına bölmüş oluyor. Böylece bitişik iki perde arasına yeni perdeler ekleyerek sıradan bir gitardan elde edilebilecek ses çeşitliliğini ciddi anlamda artırıyor. Literatürde bu tür aletlere “mikrotonal çalgı” da deniyor. İşin çok da fazla teorik kısmına girmeden denebilir ki albümde kullanılan gitar modifiye edilmiş bu haliyle bir batı enstrümanı olmaktan neredeyse tamamen çıkarak perde aralıklarındaki benzerliği sayesinde Türk Halk Müziği’nin en önemli parçası olan bağlamaya çok yakın bir yapıya kavuşuyor (Zira normal bir gitarın sapına daha dikkatli bakacak olursak perde aralıklarının çok yakından tanıdığımız bağlamaya göre farklı şekilde dizildiğini rahatça görebiliriz). Stu Mackenize bununla kalmıyor ve sadece kendine ait gitarı değil aynı zamanda grubun geri kalan ekibine ait diğer tüm aletleri de -ki buna 2 adet davul, bas ve diğer elektrik gitarlar, klavye ve hatta mızıka da dahil- birbirleriyle uyumlu tınlaması amacıyla çok benzer değişikliklere uğratarak mikrotonal forma çeviriyor.

Flying Microtonal Banana yukarıdaki özellikleri sayesinde orijini batıdan gelen çeşitli müzik türlerini temel alarak Anadolu ezgilerine bolca referans veren eklektik denebilecek bir kayıt. King Gizzard öncelikle en temelde önceki albümleri Nonagon Infinity ve I’m In Your Mind Fuzz’daki kendine has rock soundundan çok sapmıyor. Yine bol tekrara dayalı melodi ve ritimleri bu sefer karmaşadan uzak, nispeten daha temiz ve düşük tempolarda icra ederek yer yer afro vurmalıları da katık ettiği krautrock sularında da dolaşıyor zaman zaman. Vokallerin temiz şekilde anlaşıldığı daha yavaş bir King Gizzard…  Bu temel üzerine kurguladığı gitar ve vokal melodileri ise enstrümanlar üzerinde yapılan mikrotonal değişiklikler ve onların çalınış biçimleri dolayısıyla orta-doğu, hatta direkt olarak Anadolu coğrafyasına yöneliyor. Albümün en akılda kalıcı şarkılarından biri olan Sleep Drifter’ın ana gitar melodisi ile Aşık Veysel’in Kara Toprak isimli meşhur parçasına ait melodi arasındaki benzerliğin dikkat çekmemesi mümkün değil (aradaki benzerliği mikrotonal bir enstrüman üzerinde görmek isteyenler için: www.youtube.com/watch?v=-BbC2M7NIEg). Bir diğer şarkı olan Anoxia’nın giriş bölümü ise 60-70’ler Anadolu Rock sularında gezinerek bolca Cem Karaca, Erkin Koray hatırlatıyor. Billabong Valley yine bağlama gibi çalınan gitar melodisi, arka temada giden piyanosu ve zurna eşliğiyle (evet King Gizzard gerçekten zurnayı da es geçmemiş birkaç parçada)  albümdeki konsepti genel olarak özetler nitelikte bir parça. King Gizzard’ın herhangi bir röportajında bizim coğrafyamızın müziğine ve enstrümanlarına dair düşüncelerine veya Anadolu topraklarından çıkan hangi müzisyenlerden esinlendiklerine dair bir bilgi verdiklerine henüz rastlamadım. Fakat bana göre Flying Microtonal Banana’yı sadece enstrümanların deneme-yanılma yoluyla bir takım değişikliklere uğratılarak mikrotonal forma sokulmuş ve soundunun da bu fiziksel değişikliklerin doğal bir sonucu olarak batıdan doğuya yönelmiş konsept bir albüm olarak değerlendirmek albüme haksızlık olur. Zira King Gizzard eski Anadolu ezgilerinin derinliklerine dalarak kullandığı tüm sesleri oldukça bilinçli bir şekilde bir araya getirmiş gibi gözüküyor.

Avustralyalı 7 kişilik bir rock grubundan bu derece bizim topraklarımız kokan bir albüm duymak biz Türk dinleyicisi için gerçekten heyecan verici. Ayrıca son bir not olarak eklemek gerekir ki yeni dönem alternatif yerli müzik sahnesinde “doğu-batı” sentezi mevzusunu ciddi olarak ele alırken verilen nitelikli örnekler arasına Gaye Su Akyol, Bubituzak, Ayyuka, Replikas, Baba Zula ve daha yer altındaki cevherlerimiz Hayvanlar Alemi, Kırkbinsinek gibi grupların yanına King Gizzard’ı da bu albümüyle eklemek gerekecek. Avustralya bile işe el atmışken bu tarz müziklerden daha çok üreterek listeyi genişletmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.

Tags: ,

İlginizi Çekebilir

Melody’s Echo Chamber ses verdi: “Cross My Heart”
Bir Baba Indie #10 – “Neyse” @ Radyo Kanyon

Yazar

Bize Katıl!