Jakuzi – Fantezi Müzik üzerine: “Öldürmüyor, Sadece Güçlendiriyor!”

Albüm İncelemeleri

Geçtiğimiz günlerde ilk albümlerine eklenen dört yeni şarkıyı da dinledikten sonra, Jakuzi’nin Fantezi Müzik albümü hakkında birkaç kelam etmenin vaktinin gelmiş de geçiyor olduğunu düşündüm ve bu yazıyı yazmaya başladım. Yerli işlerde beni bir süredir heyecanlandıran birkaç isimden biri de Jakuzi. Geçtiğimiz sene bu zamanlar Domuz Records‘tan çıkarılan albümün ilk versiyonunda 7 şarkı bulunuyordu. Kaset formatında çıkan albüme, 24 Mart’ta Berlin merkezli City Slang Records’un dokunuşuyla dört şarkı daha eklenerek CD, plak ve dijital formatlarda tekrar piyasaya sürüldü. Şarkıların sözleri ve bestelerine Kutay Soyocak ve Taner Yücel ikilisi el atıyor, işin teknik kısmında, yani mix ve mastering ile Taner Yücel ilgileniyor.

“Fantezi Müzik, beni öldürmüyor sadece güçlendiriyor!”

Synthpop ve dream pop denilince kulağıma kazınan sesleri düşünerek dinledim bu albümü. Depeche Mode, The Knife, Pet Shop Boys, Clan of Xymox, Tangerine Dream, Cocteau Twins, Slowdive gibi nice isimin müzikleri aynı anda çalmaya başladı sanki zihnimin içinde. Düşünmeden dinleyince yetersiz, düşündüğünde ise tatmin edici bir albüm olduğunu fark ettim sonra. Aslında belli bir kalıbın içerisinde değerlendirmek pek doğru olmayacak. Fakat albümü dinlerken projenin anıldığı tür olan synthpop müziğinin havasından bir türlü çıkamadım. Hem günümüz synthpop’u ile altın çağını yaşadığı dönemleri değerlendirirken buldum kendimi, ters orantıya sahip bir tablo çıktı karşıma. Analogdan dijitale geçiş sürecinin yaşanmış olması, ses kalitesinde yaşanan iyileşmeler, gelişen sample teknolojisi ve tüm bu nimetlerden faydalanan günümüz synthpop’unun en azından altın çağında olduğu gibi dans ettirebilme gücünü hala taşıyor olmasını dilerdim. Mesela o dönemlerden Clan of Xymox’ın karanlık, yıkıcı, melankolik tavırlarda şarkıları olsa da dans ettirmeyi başarabiliyordu. Jakuzi’yi addedildiği tarz ile düşününce synthpop’un neşeli karakterini umursamayışı ilk göze çarpan nokta oluyor. Albüm boyunca ritim tutuyorsunuz ama dans etmeniz pek mümkün görünmüyor.

Değişen şartları göz önünde bulundurduğumuz zaman synthpop’un da müzikal eklektizm yaşaması normal bir durum aslında. Gerek teknolojinin gelişimine sağlanan adaptasyon gerekse synthesizer kullanımına bakış açısının değişmesi synthpop adı altında daha alternatif işler yapılmasını sağlayan faktörler oldu. 80’lerde synthesizer’ın kullanımının bile ne kadar güç olduğunu, bunun müzik için kabul edilemez olduğuna dair pek çok tartışmaların yaşandığı ya da Queen’in albüm kapaklarındaki “no synthesizer” notunun olay yaratması ve bu düşüncenin desteklenmesi gibi bir çok yıkıcı sayılabilecek yaklaşımlar vardı. Günümüzde synthesizer kullanımının revaçta olması, hatta bir nevi müzik için besin kaynağına dönüşmesi gibi yapıcı yaklaşımlar da var artık. Aslında ben iyi ki dönüşmüş diyenlerdenim. Maalesef ki bu düşüncenin aksini savunan, bazı müzik türlerini ve müzisyenleri ısrarla domine eden, yenilikten uzak müzik yaklaşımlarına sıkı sıkı bağlı, türler arasındaki değer tartışmalarını ısrarla devam ettirenler de var. Fakat durumu genel olarak değerlendirdiğimiz zaman alternatifler üreten bir cihazınız var ve bununla neler yapabileceğinizi göstermek kalıyor geriye. Jakuzi aslında bunu gösteren bir proje. Yaratıcı işler çıkardıklarını söylemek gerek. Mesele sadece yaratıcı işler yapmak da değil, bu müzik türü için yaratılan algıya bir yumruk atmak da var Fantezi Müzik albümünde. Türkçe kesinlikle bu müzik türü için uygun bir dil değil algısının yıkılışını görebiliyorsunuz. Bunun en hoş kanıtı; işte burada!

Albümün genel ruhu melankolik, besin kaynağı çatışma/hesaplaşma, havası ise parçalı bulutlu. Bu durum albümün ilk şarkısından son şarkısına kadar devam ediyor. Tavrını sonuna kadar koruyan, kendi dinamiğini yakalamış bir albüm. Yaklaşık 45 dakika boyunca, dağılmadan albümün kafasını yaşayabiliyorsunuz. Keza bir albüm içinde bunu yakalamak zordur. Kopuk tek bir şarkı bütün albümü rezil de edebilir, vezir de edebilir. Bu albüm için bu tarz noktalara değinemeyeceğim çünkü şarkılar kafa kafaya gidiyor. Yani hislerinizi canlı tutabilmeyi başarıyor.

Albümde kullanılan enstrümanlar hakkında söyleyebileceğim birkaç şey bulunuyor. Yoğun olarak synthesizer kullanılıyor. Bunun yanında Can Kalyoncu’nun pasif davul soundu ile yakaladığı ritimler şarkıların melankolik tavrını yumuşatıyor. Bas gitar’ları Taner Yücel çalıyor.  Enstrüman bakımından ne kadar sade olsa da, melodi bakımından zengin sounda sahip albümün parçaları. Bununla beraber bu projenin esas adamı olan Kutay Soyocak vokalistliğinde çığır açıyor adeta. Peygamber Vitesi’nde şarkı söylediği dönemlerdeki yorumlarına ve sesinin dokusuna bakacak olursak bu projede daha güçlü ve daha tok bir hale dönüştürüyor sesini. Dahası her parçada, parçanın ana karakterine bürünerek şarkıları söylüyor. Bir nevi “teatral” bir parçaya dönüştürüyor şarkıları. Mesela Bir Düşmanım Var şarkısını pavyonda edasıyla söylediğini belirtiyor Kutay Soyocak. Bahsi geçen şarkı albüm içerisinde sevdiğim parçalardan oldu. Özellikle vokalin “ama yapamam / onla başa çıkamam / çok istesem bile / öyle hemen yapamam” dediği anda tüyler diken diken oluyor. Vokalin şarkıyı söylerken ne hissettiğini anlayıp, buna canınızı sıkabiliyorsunuz. Çünkü, insanın kendisiyle hesaplaşmasının en çıplak hali bu. Bol synth’li, saksafon soloları ile donatılmış bir şarkı. Dream pop’a bu şarkıyla selam çaktıklarını söylemek yanlış olmaz. Şarkının video klibi Taner Yücel’in elinden çıkıyor ve oldukça deneysel bir çalışma sunuyor. Buradan göz atabilirsiniz!

Albümdeki şarkıların sözleri ve besteleri Kutay Soyocak ve Taner Yücel ikilisinin ortak çalışması. Minimal ama etkili sözlere sahip parçalar, genel olarak samimi ama tedirginlik hissi uyandıran, müstehzi ve biraz da can yakıcı. Bu bağlamda beni en çok etkileyen şarkılardan biri de kesinlikle Lubunya oldu. (Lubunya: kadınsı tavırlı erkek, eşcinsel.) “hastalıklı bir yüzün var/güzelliğini aşağılar/sevmesem de kendimi/istiyorum seni” sözlerine sahip şarkı gerçekten insanın kalbini kırmaya yetecek kadar güçlü bir şarkı. Duyduğunla hissettiğin arasında kuvvetli bir bağ oluşturuyor. Şarkının genel atmosferi sizi geçmişe götürüyor. Lubunya, ne kadar güzelsin!

Sevdiğim diğer bir şarkı da Koca Bir Saçmalık. Bu şarkıyı söylerken vokal hangi role büründü bilmiyorum ama ilk duyduğum andan beri aklıma gelen tek şey, Pilli Bebek‘ten Cem Kısmet’in sesi oluyor. Albümün sarkastik ruhunu belki de en iyi yansıtan şarkıdır. Post-punk ritimleri ve synthleri ile 80’ler havasının solunduğu bir şarkı. Bununla beraber Her An Ölecek Gibi, Geriye Dönemiyor ve Yine Aynı Şeyi Yaptım albümde severek dinlediğim diğer şarkılar.

Albümün kapak fotoğrafı Berk Çakmakçı’ya ait. Model Bora Akıncıtürk. Bir Japonya hatırası olarak getirilen BDSM maskesi ile çekilen fotoğraf, albümün ruhunu tamamlamış. (kaynak: kargamecmua.org/dergi/sayi/104/3868) Albüm, adından da anlaşılacağı gibi tam olarak bir çeşit fantezi ürünü. Sözlerden video kliplere, albüm kapağından sound’una kadar tüm noktalarda o ruh hissediliyor. Sıra dışı bir karanlık, sıra dışı bir gerçeklik ve sıra dışı bir tavır. Jakuzi, etnisite ve tını arasındaki uyumdan tam anlamıyla beslenebilen bir organizma ve bu durum dinleyicide merak uyandırıyor.

Albümü hala dinlememiş olanların kaçırdığı öyle güzel hesaplaşmalar var ki, daha geç olmadan güçlenme sırası sende sevgili okur!

jakuzi.bandcamp.com/releases

Tags: , , , , , , ,

İlginizi Çekebilir

Bir Baba Indie #11 – “Nilipek” @ Radyo Kanyon
Etkinlik Takvimi (10 – 17 Nisan)

Yazar

Bize Katıl!