Uyarlama (Cover) Meselesi II

Gönül İşi

2000’lerde Türkiye’de rock müzik bir kırılım yaşadı. Yeni bir şey de söylemeyeceğim o döneme dair. Biliyorsunuz işte; o günün yerli grupları büyük işler yaptı. O dönem olanlar aslında sadece bizim için yeniydi. Yapılmışı zaten batıya doğru gidince vardı ama at koşturma merakımız ve bu durumları millileştirme çabamızdan dolayı “bir mucize” gibi yaklaşıyoruz o gün olanlara. 2000’lerdeki kırılımın en büyük sebeplerinden birisi, artık daha modernize edilmiş bir müziğe duyulan ihtiyaçtı. Hiç sevmediğim, müzikalitesi zayıf 90’lar kültürünün bir şekilde sona ermesi ve yeni bir dünyayı keşfetme ihtiyacımız vardı. O dönemki grupların hemen hemen hepsinin başarısının altında yatan şey de, duyulan o yeni şeye olan ihtiyaçtı.

Söz konusu gruplar bu kırılım ile birlikte tanınırlığını arttırarak her yerde bilinir hâle geldi. İnternetin yaygınlaşmasıyla birlikte dönemin 20’li yaşlarındaki yeni jenerasyonu, bu isimlere olan hayranlıklarını da kat be kat arttırarak fanatizm boyutunda sevdikleri grupların peşinden koştu. Birçok kişi bu fanatizmin etkisinde müziğe adım attı ve hayranı olduğu müzik grupları gibi gruplar kurmaya başladı. Dönemin müzik grupları, yeni kurulan müzik gruplarını da kendi içinde bölmeye başladı. Duman mı iyi, yoksa Mor ve Ötesi mi gibi kıyaslamalar daha çok tartışılır oldu. Gönül işlerine göndermeler mi yoksa politik söylevler mi? Hem dinleyici, hem de müzisyen kısmında bu kırılımın ciddi etkilerini gözetmek şu an bile gözlemleyebiliriz. Popülarite karşıtı başka bir grubun ise Akmar döneminde dışlanan metal camiasına kaydığını ve orada kendine alan açtığını söylememiz de çok zor değil.

2000’lerin başı itibariyle hızla yükselişini sürdüren müzik gruplarının başarısını, sadece müzikalitenin önceki versiyonlarına göre artmasıyla ölçmek doğru olmaz. İnternetin bilgiye ulaşabilirliğinin arttırması ile daha fazla müziğe ulaşma şansımız oldu. Ayrıca, ilk uygulamasını baz alarak söylemek gerekirse insanların internet aracılığıyla mesafeleri yok ederek birbiriyle tanışması, konuşması ve bunu gerçek hayata taşıması da yepyeni dünyanın kapılarını sonuna kadar araladı. Artık sadece müzik değil, siyaset, toplum baskısı vs. gibi konular da daha fazla konuşulmaya, bir önceki jenerasyonun travmatik hallerinin tam zıttı yönünde, yeni bir keşfe doğru hareket başladı. Gezi Direnişi’nin temellerinin de o günlere dayandığını iddia edebiliriz. 2002 seçimleri ile birlikte iktidara gelen Ak Parti hükümeti de, siyaset adına “yenilikçi”ydi. Koalisyon hükümetleri ve ülkeye getirdikleri kültürünün yerine, bambaşka bir model ile karşı karşıyaydık. Çatışma işte tam o zaman başladı. 2002 seçimlerinde, sosyalizm ile dönemin genç insanlarını tanıştıran Baskın Oran ve Ufuk Uras’ın çizdiği profil ve söylevleri,  2000’lerin rock müzik furyasına kapılmış bütün etmenlerini de kendi safhına çekti. Mor ve Ötesi’nin bu isimlere verdiği desteğin yanı sıra zaten rock müziğin kendi anarşist tutumuyla, mübalağa ederek söylüyorum; bir gecede herkesin siyasi görüşü de şekillenmiş oldu. O dönemdeki hızlı yükseliş, hızlı değişimler ve yeniden şekillenen genç jenerasyonun müzikle diyaloğunu sadece “müzik” olarak tanımlamaktan kaçınmam da bu yüzden.

Birbirinin farkında olmadan, büyük bir kolektif olarak hareket eden bu güruh, gizliden gizliye kendi kurallarını da yaratıp uygulamaya başladı. Müzik neden yapılır gibi felsefi derinliği olan bir konuyu ve nasıl yapılır gibi teknik olguları da kendi içinde tekrardan yazıp, onaylıyordu. Başarı kıstası da, furyaya öncülük eden grupların başarı hikayelerinde gizliydi. Jenerasyonun yeni türeyen tüm grupları, değişen kültürel ve sosyolojik yapılarıyla birlikte aynı başarıyı tekrar etmeye çalışıyorlardı. O günlerden bugüne uyarlama (cover) meselesinin yanlış bir algı üzerine oturması da tam bu noktada cereyan ediyor. Duman’ın yıllara dayanan çalışmaları sadece belli bir azınlığa sesini duyurabilirken, Sezen Aksu’nun “Her Şeyi Yak” uyarlaması ile yıllarca yapamadığını bir gecede yapmıştı. Mor ve Ötesi’nin, bir Ajda Pekkan uyarlaması olan “Yaz Yaz Yaz”ı ve Fikret Kızılok uyarlaması olan “Sevda Çiçeği,” döneme damgasını vurmuştu. Kurban’ın 2004 çıkışlı Sert albümündeki 6 uyarlama çalışması da, belki de konun geldiği son noktaydı. Dinleyici profilinin bu durumdaki etkisini ayrıca değerlendirmek gerek ama yerli müzik gruplarındaki uyarlamaya bakış açısının nasıl şekillendiğini sanırım bu vesileyle anlayabiliyoruz.

Yeni yetme müzisyenlerin stüdyoların gündüz kuşağını doldurduğu o günlerde, herkesin kafasında tek bir soru vardı? Uyarlama (Cover) olmalı mıydı yoksa olmamalı mıydı? Bu konuyu daha önce irdelemiştim. Tekrar deşmeyeceğim ama uyarlama bir şarkının, grupların kendi tasarımı olan eserlerin önüne geçmesi o günlerde hatta belki bugünlerde bile kimseyi rahatsız etmiyor. O günlerde oluşan algı şuydu. Uyarlama yapmadan, dinleyici kazanmak ya zaman alacaktı ya da imkânsızdı. Çünkü abilerinin geçmişlerinde bu durumun yaşanmışı vardı. İşte bu ülkedeki rock müziğin anarşist tavrının zayıfladığı, neredeyse her konuda idealist tutumlarının yerini alan egoları bütün meseleyi hızla değiştiriyor. Hazlarıyla varoluşunu açıklayabilen bir toplumun, gerçek bir direnişe ve ideale sahip olamaması ve bunu sürdürememesi oldukça normal. O yüzden yerli müzik gruplarına neden uyarlama yaptıkları sorulduğunda, öne sürdükleri argümanlarının altında müzik dışı bir kavramlar olması çok acayip bir durum değil. Daha fazla kişiye ulaşmayı, daha fazla tanınır olmayı istemek ayıp değil. Yaptığınız iyi şeylerin elbette milyonlara ulaşması, öldükten sonra bile konuşuluyor olmasını istemekte anormal bir durum yok. Zirâ buradaki izlenilen yolun, temeldeki düşünceyi zedelediğini, müzik gibi varlığını ve kalıcılığını kişinin içindeki duygularının yanı sıra tasarım ve yaratım kabiliyetinden alan bir olgunun, aidiyetliğini başka bir yerden alımlamayla oluşturması sizce de problemli bir durum değil mi? Yerli müzik gruplarının uyarlama yapma sebebiyle, furyanın öncü gruplarının uyarlama yapma sebepleri benzerlikler gösterse de, aslında farklılıklar gösteriyordu. Uyarlama konusu benim için hep bir tartışma konusu olarak kalacak. Yalnız bu 30’lu yaşlar tribinde olduğumdan artık daha sakin yaklaşıyorum ya hani olaylara, ondan sanırım yeni yeni anlıyorum esasında kızdığım şeyi. Mesela, Jacques Louisser‘e hiç kızmıyorum. Çünkü onun derdi Bach‘ın eserlerini caz ile yorumlamaktı. Mesela, Anıl Sayan ile bu yazının taslağını konuşurken, A Perfect Circle‘ın John Lennon uyarlaması olan Imagine‘e gönderme yaptı.

Anil Sayan: “Imagine” bir dönemin -60’ların- umut dolu şarkısıdır. Gerek lirikleriyle gerek soundu hatta gerekse de vokal soundu ile bile ama A Perfect Circle’ın Imagine cover’ı, John Lennon’ın aksine aydınlık değil, kapkaranlık. Düzenlemesi karanlık, vokal karanlık, hatta klip bile karanlık. Bir şarkının kimyasıyla böylesine radikal bir şekilde oynamak, müzikal yetenek, yaratıcılık, dünyaya bakış gibi birçok unsuru da yönetebilmekle alakalı. Grup, artık dünya 60’lardaki gibi bir yer değil, dolayısıyla imagine de günümüzde bu kadar aydınlık bir şarkı olmamalı savı ile şarkının kimyasını değiştiriyor. Sosyolojik bir bakış açısıyla müziğin ruhunu değiştiriyor ve bunu mükemmele yakın yapıyor.

Buradaki özet şu: Uyarlama yapma sebebimizin altını doldurabiliyor muyuz? Eğer doldurabiliyorsak bence bir problem yok. Zirâ, uyarlamaya yapmaya iten sebep eğer bir “kaygı”ysa, o zaman durum tartışılır hâle geliyor.

Bknz. Uyarlama (Cover) Meselesi I

Müzisyenlerin bu kaygılı halleri haklı olabilir ama çözüm bu değil. Buradaki kaygıların sebeplerini aslında bu yazının içinde yazmıştım ama konular birbirine girince yazıdan ayırdım. Bugün yarın, kökleri bu yazıya bağlı kalarak “eleştirme ve yargılama” konusuna yazacağım. Sadece şunu söylemek istiyorum özetle. Yerli müzik gruplarının uyarlama’ya bakış açısı müziğin ötesinde anlamlar içeriyor. Yerli müzik grupları üretmek istiyor ama ürettiklerinin değer görmemesinden kaygılanıyor. Bu da uyarlama konusunu bir problem olarak önümüze getiriyor.

Yerli müzik grupları önyargılarından ve kaygılarından arınıp, kendilerine ait şarkılarını gözümüzün içine soksalar keşke. Onları uyarlama ile değil de kendi şarkıları ile hatırlasak. Çoğu yerli grup konserlerinde kendi şarkılarını dinletebilmek için aralara uyarlama şarkı sıkıştırıyor. Amaçları, tıpkı muadilleri gibi, “bak biz böyle bir şey yaptık” diyerek bizim dikkatimizi çekmek. Bu, 2000’lerden beri süre gelen hastalıklı bir sistem. Belki grupların çoğu bunu dert etmiyorlar ve eğlencesine bakıyorlar ama kalplerinde yatan şeyin aslında kendi şarkılarını dinletebilmek olduğundan eminim.

Sadede gelirsek. Yazdığım şeyler ile ilgili kimseyi yargılamak gibi bir amacım yok. Kimin neyi, neden yaptığına karışma hakkım da yok. Sadece kendi içimde uyarlama meselesini sorguluyorum. İçinden doğarak yaptığı işin arkasında duran, kendine ait bir eseri ortaya koyabilen yetenekli adamların, yaptıkları işleri birilerine ulaştırmak için özünde istemedikleri ama “sistem bunu gerektiriyor” mottosuna sığınarak başka yerlerde kimliklerine aramasını anlayamıyorum. Belki de biz dinleyiciler gruplar üzerindeki bu baskıyı kaldırırsak bir çok iyi müzik yapan grup, özgürce kendi şarkılarını üretebilir. İyi müziği üretebilecek kadar harika müzisyenlere sahibiz; fakat mental olarak o kadar harika mıyız; işte bundan emin değilim. Umarım, müzik grupları ürettiklerinin üzerine koyarak büyürler ve müzikaliteyi gün be gün arttırırlar.

***

Revize’ye İlişkin Not (I): Yazının içinde, yazıya esinlenmeme sebep olan yerli müzik gruplarımızdan birine yer vermiştim. Yazının içeriğinin kendi değerleriyle örtüşmediğini söyleyerek rahatsızlıklarını dile getirdiler. Ben uyarlama konusundaki bakış açılarını yanlış anlamışım. Sevdiğim, muhabbetinden hoşlandığım adamlar. Avaz Avaz’daki Agency yazısı, müzik blogları arasında okuduğum en iyi eleştiri yazısı olmasına rağmen, Agency’nin duygu durumunu gözeterek yayınlanmasından endişe eden biri olarak bu duruma yoğun hassasiyet gösterdiğimden şüpheniz olmasın. Dolayısıyla, kimseyi rencide etmek, yaptığı işe saygısızlık yapmak gibi bir derdim yoktu. Aksine, onların iyi yanlarına vurgu yaparak, başarılarını desteklemek istemiştim. Bu vesileyle sevgili dostlarımdan özür diliyorum. 

Revize’ye İlişkin Not (II): Revizenin ardından yazıya bolca Golden Horn ekledim. Şu ülkede Golden Horn gibi -tarz ayırt etmeksizin söylüyorum- müzikalitesi yüksek eserler üreten gruplar olsa sırtımız yere gelmezdi. Çok sevdiğimden yazıya fon müziği olsun diye eklemek istedim. Bir gönderme vs. gibi bir şey yok. Aman ha! Yanlış anlaşılmasın.

Sanatta Tasarlama Kabiliyetini Zorlamak

Tags: , , , , , , , , , ,

İlginizi Çekebilir

KISA KISA Haberler
YENİ | Sigur Rós’tan yeni şarkısına klip gibi klip: “Óveður”

Yazar

BBI Yerli: Rana Türkyılmaz & Kırık Pena

Bize Katıl!